Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '18

 
Kategori
Güncel
 

Gö(z)delenler

Gö(z)delenler
 

Daha az yeşil alan israfına yol açıldığı gerekçesiyle aksini savunanlar da var. Ben, dikey kentleşmenin şehirlerimizi çirkinleştirildiğini düşünenlerdenim. Bu düşüncemi daha önce “Gökdelenler Git Gide Daha Çok Gözünüze Batmıyor Mu?” başlıklı blogumla[1] günümüzden yaklaşık 6 ay önce paylaşmış ve bu makalemde Ankara’nın Çukurambar semti somutu üzerinden gidişin yol açacağı sorunlara dikkat çekmeye çalışmıştım.

Endişelerimi, dar bir alana sıkıştırılan 40-50 katlı binalarda yaşam başladığında yaşanabilecek trafik keşkemeşine dikkat çekerek dile getirmeye çabalamış, özellikle işe-okula gidiş geliş saatlerinde bölgede yaşanabilecek trafik sorunlarından “kabus” diye söz etmiştim.

Ben sokakta ağzını açıp etraftaki binalara bakarak yürürken önünü dahi görmekten aciz sıradan bir yurttaşım. Tespitlerim bölgeden gelip geçerkenki naçizane ve safiyane gözlemlerime dayalı.

Bencileyin bu kadarcığını sadece oradan gelip geçerkenki gözlemlerime dayanarak bu netlikte görüyor ve kayda geçirebiliyorum da peki bu koca koca binaların oralara böyle balık istifi dikilmesinde katkıları ve rolleri olan o koca koca belediye başkanları, meclis üyeleri, imar birimleri, şehircilik mühendisleri, çevre mühendisleri, mimarları, inşaat mühendisleri, müteahhitleri, kurumları, valileri, kaymakamları, bakanlıkları, memurları, çevre sakinleri… kimse görmüyor mu?

Görmüyor!

Görmüyor! Kimse görmüyor.

Neden görmüyor.

Menfaat, çıkar, para, yani kısaca “rant” gözleri kör ediyor, görmüyorlar.

Her kim ki görmekle yükümlü ve görevli ve görmüyor, görmemesinde biliniz ki mutlaka bir mefaati var.

Ve koskoca bir kentin canına okunmak pahasına, dünyanın parasının harcanması pahasına o heyulalar, o hilkat garibeleri, o koca koca çirkinlik abideleri, kazık gibi adeta Başkentin kalbine saplanırcasına oralara öyle dikilebiliyor.

Ve daha henüz hiç birinin kullanılmasına fırsat kalmadan, insanların hevesleri kursaklarında bırakılarak, harcanan onca para çöpe atılarak, şehrin o bölgesi adeta feda edilerek bu yapılaşmanın “ölüm raporu” veriliyor.

Nereden anladık?

Yeni Belediye Başkanımız sn. Mustafa TUNA’nın açıklamalarından anladık.

Sn. Tuna;  "Çukurambar bölgesindeki binalar  öldüler, ölecekler. Allah rahmet etsin. İnsanlar taşınıyor.  5-10 sene sonra tamamen taşınırlar. Çok yoğun, otopark problemi  ve trafik sorunu var. Çok yüksek binalar var. Oradaki binaların altındaki otoparklar, ofis sahiplerinin bir iki arabasına ancak yeter. Oraya müşteri gelmeyecek mi? Ne olacak yavaş yavaş oradaki ofisler boşalacak göreceğiz. Milli servet heder olacak.  İşin esası şu, 10 yumurtalık sepete 20 yumurta koyarsan, diğer 10 yumurta da kırılır. Arabayla gidemezsin otoparkın olmazsa. Sen orada ofisin olmuş, velev ki patron olarak arabanı koydun. Müşteri gelemedi, ne yapacaksın öyle ofise. Yazık oldu. Hala da devam eden inşaatlar var, bitmedi"[2]diyerek karşı karşıya olduğumuz felaketin boyutlarını açıklamaya çalıştı.

Peki bu facianın yol açtığı zararları kimler karşılayacak? Çöpe giden milli serveti, mahvedilen kent silueti, astronomik fiyatlarla satılan bağımsız bölümlerle zarara uğratılan yurttaş, bu çirkin yapılaşmanın gölgesinde huzuru kaçırılan bölge sakinlerinin kayıpları…

Vereyim cevabını… Bu zararların müsebbiplerinden hiç biri herhangi bir bedel ödemeyecek. Böyle bir kaygı olsaydı, şu manzaranın binde biriyle bile karşılaşmazdık zaten.

Bu binalara “gö(z)delen” denmesi boşuna değilmiş…

 

Kenan IŞIK

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..