Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 1

Orupta “Atalarımızın mağarasını merak ediyorum. Oradan gelecek bilgi izlerimizin olduğu bilinmezliklerle bizi sonsuza kadar yaşatacak. Bir merdiven resmi vardı. Birde oradan aldığımız örnekle yonttuğumuz ilk dikili taşımız oldu. Söyle Arkeot mağarada aklında kalan hangi çizimler var?”

Arkeot “Dört avcının elinde uzanan iplerin bir boğanın boynuzlarına dolanması vardı. Atalarımızın kementle avlanması bizim için hala geçerli bir yöntem. Ama dört avcıya direnen boğanın üzerinde üçgen damgası vardı. Belli ki esrarengiz damga bunlar. Şayet işimize uygulayabilirsek bu damgaların bize faydası olacak. Şöyle, bir şeklin bize ne yararı olacağını henüz bilmiyoruz. Biz o şekilleri taklit ile kollarımıza damgalarsak bir adım atmış oluruz. Sonraki adımlarımıza bu şekiller bahane olacak. Yani esrarı çözmede esrarı kullanmış olacağız.

Üçgenin kutsallığı hayvanların bize gıda oluşuyla alakalı olmalı. Dairenin birlik ve beraberlikle düşmanlarımıza üstün oluşumuzda faydalı olacağını sanıyorum. Kare ise aileyi ve çadır ile barınağımızı temsil ediyor.”

Orupta “Şimdi bu düşüncelerimizin gizemi kaçmadan hazırlanalım ve yola çıkalım. Yanımıza deri ve boyalı bitkilerden alalım. Oradaki tüm şekilleri çizmek istiyorum. Yolumuz çok uzak, iki günde oraya ancak varabiliriz.”

Kahin Akaptu “Midemize akşama kadar yiyecek indirmeyelim. Bugün hayvan seslerinden sezinlediğimi bir uğursuzluk var. Aç kalarak ruhumuzun onlara sinyal vermesini engelleyeceğiz. Nasıl derseniz akşama kadar aç kalarak sadece yiyeceği düşüneceğimiz için açlığımızdaki yırtıcılık vahşi hayvanlarca, bizimde onlar gibi onlar yırtıcı olduğumuz algılanacak.”

Orupta “İşte yine gizem denen şeyleri algılamaya başladık. Bu ki o üç şekli konuşmamızdan sonra gerçekleşti. Oraya ulaşalım ve çizimlerimizi eksiksiz yapalım. İnandığımız bir şey varsa o üç şekilden kaynaklandığını kabul edelim. İnanç denen şeyi biz klan olarak doğuştan biliyoruz. Bir şeye inanmaya zorlanmak bilinmeze savaş açmak onu yenmektir.”

Klana ataların mağarasına gidileceği duyurulunca bir heyecan başını aldı gitti. Çoğu avcı onlarla gitmek istedi. Dişilerde oraya gitmek istedi. Bu kadar heyecanlı taleplerin olması atalarından miras aldıklarıyla hayata tutunmalarıydı. Birileri onlara atalarından söz açtığında annesine kavuşmuş bir çocuk gibi sevinirlerdi. Onların vahşi bir yaşamda tutunacakları tek dal atalarıydı.

Orupta bütün talepleri geri çevirdi. Onlara “Sizin gelmeniz hem bizi yavaşlatır hem bölgemiz yabanilerce işgal edilebilir. Biz oraya eğlenmeye gezmeye gitmiyoruz. Yanımıza deri alarak mağaranın unutulmuş bilgilerini resimlerle aktarmayı düşünüyoruz. Şimdi biz giderken şarkılar söyleyin ve bize uğur getirsin.” Dedi.

Orupta, Arkeot ve Kahin Akaptu uzaklaşırken geride bıraktıkları klandan hoş ve ezgili bağırışlar duydular. Buna çok sevindiler. Akaptu’nun uğursuzluk kehanetini yenmede daha istekli oldular.

Güneş batıdan henüz batmamıştı. Üç avcı güneş tam tepedeyken klanından ayrılmış ve şu an ağaçlarla kaplı bir tepenin üzerindeydiler.

Akaptu “Sen mağaranın yerini nereden biliyorsun. Ben bile senden yaşça büyük olduğum halde mağaranın yerini ne duydum ne de oraya gittim.”

Orupta “Sen öyle zannet ben gençliğimde o mağaraya yanıma aldığım arkadaşlarımla tam beş kez gittim geldim. Siz büyüklerin sözünü dinleseydim pısırık biri olurdum. Bilmeni isterim asi olmak gençken insanı olgunlaştırır. Bir çocuğu düşün ne kadar meraklıdırlar. Her şeyi öğrenmek isterler. İşte o çocuklar büyüdüğünde gençliğe eriştiğinde tam bir korkusuz tanrım olurlar.”

Kahin “Gerçekten güzel tespitlerin var. Asi olmak kısmını ilk kez senden duyuyorum.”

Orupta “Bu da benim asi olmayı masum seviyeye çekmek için düşünerek bulduğum bir şey. Dedi eklei. Haydi azıklarımızı çıkaralım ve yiyelim. Ateş yakmamıza gerekte kalmadı. Dolunay bugün bize hayli cömert.”

Gece ilerlediğinde dalları büyük bir ağaca çıktılar. Geceyi oradan geçireceklerdi. Yanlarında ki derileri onlara yastık oldu. Üç avcı uzun süre sessizce yıldızlara baktı. Orupta bir ara aslan kükremesi işitince “Kahin seni kutlarım bizi bir beladan kurtardın ama açlıktanda iflahımız kesilmişti.” Dedi.

Akaptu “Kahin olmak böyle bir şey. Sözlerinle insan kurtarırsın sözlerinle, insanları zora sokarsın. Belki ben kehanette bulunmasam aslan sesi kükreme sesi de duymayacaktık. Biz kahinlerin inandığı bir şey varsa o da fazla konuşmamak. Çünkü bi ne konuşursak gerçekleşiyor.”

Orupta “Sözlerin anlamlı ve yerinde ama karşımıza bir şeyleri çıkarmanız bizi eğlendiriyor. İşte sizin bu yönünüzü seviyorum. Bütün kontrol sizde ve bizleri şaşırtıyorsunuz.”

Konuşmayı bırakmışlardı. Cırcır böcekleri etrafı kaplayan sesleriyle avcıları uykuya aldı. Gece yarısıydı. Orupta birden irkilerek uyandı. Gecenin serinliğinde biraz üşümüştü gibiydi. Ama bir ses duymuştu. Bir insan sesi. Etrafına dikkat kesildi. İleriden ot çıtırtısı sesleri geliyordu. Ne olduğunu anlamak için bir süre bekledi. Birkaç insan karaltısı gördü. Ses yapmamaya açlıştı. Avcı iki arkadaşını uyandırmak istemedi. Evet yerleri yabanilerce tespit edilmişti.

Kalabalıktılar. İki yabani bulundukları ağaca tırmanmaya başladı. O an Orupta iki arkadaşını uyandırdı. Yabanilerin zoruyla ağaçtan indiler. Kendilerine anlamadıkları bir dille bağırıp çağırıyor küfürler ediyorlardı. Onları itip kaktılar. Mızraklarıyla bedenlerini dürttüler. Esir vaziyette orman içlerine doğru yol aldılar.

Orupta onların yamyam olmadığını biliyordu. Gençken arkadaşları ile bunu tecrübe etmişti. İki defa yabanilere bu bölgede yakalanmışlardı.

Büyük bir ateşin yandığı yabanilerin bölgesindeydiler. Lider yabani “Aruktu ku matu kama.” Dedi. Bu “Söyleyin canınızı bağışlayalım mı?” demekti. Bunu yere doğru eğilmiş ince bir ağacın salıverilmesinden anladılar. Son anda ağaca gerilmekten kurtulmuşlardı. Yabaniler onlarla bir süre eğlendiler. Onlara şaklabanlıklar yaptılar. En çok sıkıntı çektikleri şey üzerilerinde tek giysi olan tilki derilerinin alınmasıyla çıplak kalmalarıydı. Çıplaklıkları dişin yabanilerce de görülünce ne yapacaklarını şaşırdılar. Dişi yabaniler seyirliğe kahkahalar attı.

Üç avcı salıverilince derilerini ve azıklarını yitirmişlerdi. Çıplak değillerdi ama bir amaç için teptikleri yolda boşa gitmiş olacaklardı. Orupta’nın düşünceli halini Akaptu dağıttı.

“Kolayı var, yeni mızrak yaparız. Etrafımız av kaynıyor. Hayvanlardan birini avlar derisini yüzeriz, etini de yeriz.”

Orupta “Bir deri uzun sürede kurur. Ve yaş derinin üzerine resim çizmek ise zordur. Bir hayli uğraşacağa benzeriz.”

Arkeot araya girdi. “Ben bir çözüm buldum hem de çok harika. Vardığımız yerde çamur yapar önce üzerini çizeriz sonra onları kuruturuz. Tabletleri de avladığımız hayvanın derisi ile taşırız.”

Bu çözüm makul geldi onlara. Sevinçle yollarına devam ettiler. Bir akşam vakti mağaraya vardılar. Huzur onları kuşatmıştı. Atalarının mağarası şimdi ki torunlarına sesleniyordu. Akaptu öyle diyordu. Akaptu “Beni bir daha bırakmayın. Ben size güvelik veririm. Sizi doyurur uyuturum.” Diyordu.

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..