Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 2

Akaptu klanın en ileri kahiniydi. Onun gibi birkaç kişi daha vardı. Akaptu’nun tahminleri hep doğru çıkardı. Orupta ona gıpta ederdi. Gizli olan kalıt düşünceleri ona sorardı. Kalıt düşünce dedikleri insanın toplayıp biriktirdiği atalardan, doğadan ve her şeye rağmen onları terk etmeyen şaheser yapılar yapma isteği veren o esrarlı histi.

Klandan kimi bunun fazla hissedilmemesi ve bunun sürükleyip mahva götüren şeyler olduğunu söylerdi.

Akaptu “Bizi biz yapan şey içimizdeki sözler. Bizi bu sözlerle kimse durduramaz. Orupta sen ve biz avcıların gözlerimizde güneş olduğunu ve bu büyük rüyanın gerçekleşeceğine inanıyoruz. Daha ne kadar bekleyiş içinde olacağız?”

Orupta “Nihayetinde bir tane dikili taş yaptık. Bu bizim ilk tecrübemiz. Doğru söylüyorsun o heyecanı bende yaşıyorum. Bu heyecan ne bir ava benziyor ne güzel bir uykuya ne de yeni keşfedilen yerlere. Ağzımızı sıkı tutalım. Bizim bu uğraşımız yabanilerin kulağına giderse bizi rahat bırakmazlar. Biz kutsal yerimizi inşa ederken yabaniler yokluğumuzda ya klanımıza saldırır yada inşamıza zarar verirler. Ama ağzından sevinçli şeyler çıktığı içinkaygım yok gibi. Ne de olsa sen bir kahinsin. Her dediğin çıkıyor.”

Orupta’nın sözünü Arkeot böldü. “İnşamızda görenleri şaşırtacak şeylerin çizilmesi ne güzel olur. Mesela bir tilki çizsek yabaniler bunu görse ‘nasıl olur bir tilki taşa dönüşmüş.’ Der. Halbuki tilki taşa değil taş tilkiye dönüşür. Çünkü taşı yontarak tilkiyi hapsediyoruz. Ama yabaniler bunun farkına varamazlar. ‘İllaki tilki taşa dönüştü’ derler.”

Orupta “Veya tilki çok uzun süre taşın üzerinde uyuduğu ve bir daha uyanamadığı için kanına toz kaçtığı ve kanın donup sertleştiğini söylerler.”

Akaptu “Şu yabanilerin hallerini sayıp döküyoruz ya, bir insanın hayvandan üstünlüğünü sayıp döküyoruz gibi. Neden biz üstünüz. Söyleyeyim, biz topluca gece uyurken ay dolunaydaydı. Ve bize bakıp gülümsedi. Bize ‘Sizleri çok sevdim. Üzerinize kutsal olan sudan döküyorum. Kutsal olan yiyecek bırakıyorum. Bu ‘sen ekmek yiyeceksin, su içeceksin’ demektir. Bunu klanımızın en yaşlısı Carkalda kuru otların arasında ölürken söyledi.”

Orupta “Ben onu bilmiyordum. Carkalda’nın otların arasında her zaman korkusuzca uyuduğunu bilirim. Bu ona gökteki yıldızlara daha yakınlık ve toprağın ruhunu verdiğini sanıyorum. Onun ölümünden hiç haberim yok. Ben o dönemler gençtim. Bir çita gibi sağda solda av peşinde koştururdum.”

Akaptu “Carkalda ölümü bilerek seçti. Yaşı çok ilerlemişti. Kırk beş kış mevsimi yaşamıştı. Oturduğu yerden kalkmaz ve “Tanrımız ikinci bir şans için hazırlanmamı söyledi’ derdi. Ölmeyeceğini ama  bizim onu öldü zannedeceğimizi söylerdi.”

Orupta “Oldukça esrarlı bir düşünce. Demek ölümsüzlüğün peşindeydi. Ölümde ölümsüzlükte insanın ağzından girer. Ben babamdan duymuştum. Çok eskiden klanımızdan bir avcı gezerken bir mağaraya rastlar. İçeride su vardır. Akan bir su değil birikmiş ve beklemiş bir su. O avcı bu suyun çok eskiden belki bin yıl belki, daha eski bir beklemede olduğunu bilir. Suyun beklemeden dolayı zehirli olduğunu ama içerse, kendisininde bu sudan ölümsüzlüğü alacağını anlar ve suyu içer. O avcı birkaç yıl akıl bozukluğu yaşar. Kendisini tedavi etmek için uyuşturucu bitkilerden içer. İçer ama iyileşir. İşte o avcının iki yüz kış mevsimi yaşadığı bilinir. Ama öldüğü hiç bilinmez.”

Arkeot “Bazı şeyler denenmeden bilinmez. Sence bizim klanımız düşüncede neden ileri. Çünkü soyumuzda o avcıdan gelen insanlar var. Kirlenmiş denen şey sevilmez. Çünkü onda bilinmeyen vardır. Bilinmeden kullanılmalı. O şeyi bildikçe gücü de azalır. Gücü yaşamak isteyen bizler buna da çare bulduk. Ve bir dikili taş yontup bölgemize diktik. Biz bileceğiz ve o güç düşüncelerimizden kaçamayıp taşa hapsedilecek. Biz de o taşa bakıp güleceğiz, eğleneceğiz, hoplayacağız, zıplayacağız. Bunu yapmamızın sebebi bilgiyi kızdırıp bize yeni şeyler öğretmesi için.”

Orupta “Bu sözlerini de taşlara kazısak ne güzel olurdu. Ama sözlerin resmini bilmiyoruz ki tutun da onları taşa kazıyalım.”

Dikli taşın yanındaydılar. Önlerine kuru ot yığmışlardı. Henüz akşam olmuştu. Yine canları istediği için sırt üstü otlara yattılar. Gök yüzünü keyifli ve lezzetli yiyeceklerden sonra temaşa etmek çok cazip geliyordu onlara. Ve konuşuyorlardı. Onların konuşmasını dinlemek diğer avcıları çok cezbediyordu. Bazı şeyleri dinlemek sıkıntılarını gideriyordu çünkü. Ama Orupta onlara izin vermiyordu. Kalabalık olduğunda dikkatleri dağılıyor ne diyeceklerini bilemiyorlardı.

Orupta “Biz avcılar sonsuza kadar yaşamalıyız. Bize yaşama diyen yok. Ama biz öleceğiz dersek hazırda yüzlerce yabani bunu göz ardı etmez. Öyle zannederim ki ölümü bile aklımıza bunlar getiriyor. Bu düşünceyi aklımızdan çıkarmak için ya hi düşünmeyeceğiz ‘bu bir rejim olur, düşünce rejimi’ ya da ölümü taşa hapsedeceğiz.”

Arkeot “Ölümün kendi halinde resmini bilsek taşa hapsederdik. Ölümsüzlük az önce anlattığımız avcının içtiği sudansa bu kolay. Su resmini çok çeşitli çizebiliriz. Ama ölümü çizmeye kalkarsak bu bizi, her zaman rahatsız eder. En güzeli onları doğada serbest bırakmak. Nasıl olsa ölümü az çok biliyoruz. Bu su demek. Ölüm ise ekmek olmalı.”

Orupta “Neden ekmek olmalı. Yoksa su insanın her yerine kolayca temas ettiği için mi. Ve kanımızın da bir çeşit su olduğu için mi?”

Arkeot “Suyu içtik diyelim. Beklemekten dolayı zehirli bir su. Ve biz ekmek yiyoruz. İçimizden çıkınca çok kötü bir hal alıyor. Kötü olanı içimizde her zaman tecrübe ediyoruz. Bu da onun ölüm olduğu anlamına geliyor.”

Orupta “Su da içiyoruz. Suyu da kötü hale getiriyoruz.”

Arkeot “Doğada sudan başka kendi halinde bir içecek yok. Meyveler bile içine aldığı suyu bizim gibi kötüleştiremiyor. O meyvelerin kötüleştirdikleri bizim çok hoşumuza gidiyor. Kim sevmez tatlı ve leziz olanları?”

Orupta “Gerçekten korkunç güzel konuşuyorsun. Demek suyun kendi  halini meyveler bile değiştiremiyorsa onda ölümsüzlük olduğu anlaşılır. Önemli olan sevmediğimiz bir içeceği içmek. Tatlıya kanıp tatlı tatlı uyumamak.”

Arkeot “Neden olmasın gelin, bunu ilk deneyen biz olalım.Şu ağaçta atalarımızın bile yemeye çekindiği greyfurtlar var. İlk onlardan başlayalım. İçimize gizli bir güç girmezse başka bir içecek deneyelim.”

Orupta “Otur şuraya. Kimse senin bu dediğini uygulamaz. Maksadımız konuşmak. Kendini kaptırma. Ama şu beklemiş su meselesi düşünülmeye değer .Akıl bozukluğu yapıyorsa bu bizim bile ulaşamadığımız şeye ulaşmış demektir.”

Akaptu “Beynimize mi diyorsun. Gerçi hayvanların, beyni olur. Biz avcı insanların kafasını açıp görmediğimiz için bunu bilemiyoruz.”

Orupta “Sahi gerçekten bizim beynimiz var mı. Şayet varsa biz de bir çeşit hayvan sayılırız.”

Arkeot “Hem de yaralı bir kaplan gibi saldıran bir beynimiz var. Ve ellerimiz, ayaklarımız bile bunu ispatlıyor. Neden yaralı bir kaplan çünkü, düşündüğümüz şeyi hemen yapıyoruz da ondan.”

Akaptu “Yüce ve güçlü olanın her şeyi yüce ve güçlüdür. Neden bir insan yer yüzünün efendisi de başkası değil. Başkası olsa yine bu insan olurdu. İnsan olurdu ama bizim gibi saçı başı dağınık, kızıl yüzlü değil. Daha üstün olan ama saçı bizim gibi siyah yüzü ise beyaz olan insanlar olurdu. O beyaz insanların da yiyeceği hep yanına gelir, bizim gibi yiyeceğin peşinden koşup güneşte derileri kararanlardan olmazdı.”

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..