Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 5

Calkara ve Mucindi sevinçliydi. İlk defa yabancı avcılarla birlikte olacak ve onların konuşmalarını dinleyeceklerdi. Orup’taya ne kadar ilgi gösterseler azdı. Kendileri ile beraber beş kişi daha vardı. Bir gece vakti çıkmışlardı yola. Ellerinde uçları sivriltilmiş mızraklar vardı. Avda olmasalar da akşamın tehlikelerle dolu olduğunu biliyorlardı. Sekiz kişilik grup ilerlerken bir ses işittiler.

Orupta “Sakın durmayın. Ne diye etrafınıza bakmayın. Hadi çabuk koşun benimle.”

Koşmaya başladılar. Çalılık ve dikenli alanda hızla koşarlarken bir ikisi “Ah ayağıma diken battı.” Dedi.

Bir anda durdular. Karanlıkta ayağa batan dikeni göremez ve çıkaramazlardı. Orupta “Hemen küçük bir ateş yakacağız. Sen Meliktu, Buloktin ve Candeme hemen birkaç kuru ot yolun.”

Az sonra avcılar kopardıkları kuru otları yığdılar. Ateş yakma çubuğu ile ateşi tutuşturdular. Calkara ve Ceşafa’yı ateşin önüne oturttular. Mucindi Calkara’nın, Orupta ise Ceşafa’nın ayağının ayağının tabanını incelemeye başladı. İki avcının ayağına batan dikenler kısa sürede çıktı.

Orupta “Bu iyiye işaret. Katılacağımız toplantı zavkli geçecek. Bizler acele ediyoruz ama bizleri yavaşlatan tanrı Tamumbu bizlere bir şeyler söylemek istiyor. Tanrının gözündeki ışığı görebiliyorum. Birkaç haftadır bu ışığı görüyordum. Bizden bir şeyler istiyor ama bunu söylemekte çekiniyor. Komşu avcılarla buluşacağımız için gözlerdeki bu ışığı daha çok görüyorum.”

Ceşafa “Bizler tanrının çok utangaç olduğunu ama istediğini yaptırmada her şeyi denediğini biliyoruz. Belki bize görünmesi için taşlardan şekil yapmamız gerekir.”

Orupta “Bu harika bir fikir. Daha önce hiç aklıma gelmemişti. Ağaçtan bir şekil yaptık ama bu bir ilk olacak.”

Ayağına diken batanlar yerinden kalkıp doğruldular. Sonra ateşi söndürdüler. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştılar.

Şenliğin sesi bağırıp çağırmalar, görüntüsü yakılan devasa ateşti. Uzakta olsa Orupta onlara görünmek istemiyordu. Önce ne kadar vahşi olduklarına tanık olmak sonra tavırlarının güvenilir olduğuna inanmak istiyordu. Avcılarına çömelmelerini söyledi.Hepsi denileni yaptı. Uzakta işittikleri çığlıklar, naralar cezbediciydi. Evet erkek avcılar kendini kaybetmeyi çok severdi. Cezbe ve trans halinde içlerindeki vahşiliğin kutsallığını görenler erkeklerdi. Keyif içinde şenliği izlediler.

Burunlarına iştah açıcı kokular gelince Orupta “İşte beklediğimiz an. Bize zararları dokunmaz artık. Haydi ilerleyelim.” Dedi. Hızlı adımlarla yabancı bölgeye girdiler.

Lider Oluşep davetli avcıları görünce ayağa kalktı. “İşte karşınızda avcılar avcısı tanrının kendisine fısıldadığı dostum Orupta geliyor.” Deyince bütün avcıların gözü Orupta ve avcılarına çevrildi.

Orupta “Vahşilerin söz dinlediği karanlıkta zekası parlayan Oluşep.” Dedi. İki lider birbirine sarıldı. Oturdular. Hemen misafirlere ateşte kızartılan etlerden kopartılıp önlerinde ki derilerin üzerine koydular.

Oluşep “Söyle bana Orupta. Bu gece vakti gelirken hiç korktun mu. Çünkü yediğimiz şu geyik bile gece ürkütücü olur.”

Orupta “Bilmez miyim. Gecenin ürkütücü olduğunu bizzat yaşadım. Gelirken iki avcımın ayağına diken battı. O ne batış ki yırtıcılarla karşılaşacağız diye akla karayı seçtik.”

Oluşep “Evet ben de bunu diyorum. Geyikten korkulmaz ama karanlıkta bir geyiğin birden çok avcısı olur. Biri siz diğeri yırtıcılar.”

Misafirler acıkmıştı. Yumularak yedikleri et damarlarına işliyor ve vücutlarına can katıyordu. Hele içtikleri şarap ve arpa birası için söyleyecek söz bulamıyorlardı.

Oluşep uzun süre misafirlerine soru sormadı. Onların doymalarını bekledi. Diğer taraftan kendi de kızarmış et yiyordu. Uzun süre konuşmayan Oluşep etrafına “Şimdi misafirlerimizle yeni çadırımıza girecek olanlar gelsin benimle. Kimse çadırdakileri dinlemek için gelmesin. Bunu sizlere yasak ediyorum.” Dedi.

Misafirlerle Oluşep ve seçili avcılar yeni çadıra doğru yürüdüler. İçine girdiler. Gördüklerine hayran kaldı Orupta. Çadır genişti. Üstü hayvan derileriyle kaplıydı. Çadırın tavanından sarkan küçük tilki, pars, sincap kuyruklarına hayran hayran baktı.

Oluşep “Bakıyorum süslerime alışık değilsin. Yoksa senin çadırında bunlardan yok mu?”

Orupta “Bende de var böyle süsler ama tilki kuyruklarını ne zaman görsem hep hayranlıkla izlerim. Biliyorsun önümüzü ve arkamızı örten bu tilki derileri.”

İçeriye arpa biraları getirildi. Biralar deri tulumun içindeydi. Oluşep “Seni buraya neden çağırdığımı biliyorsun. Sen ve ben küçükken arkadaştık. Büyüyünce aynı liderin avcıları olduk. Ve seninle klanımızı terk edip kaçtığımızda güç hep bizden yana oldu. O günler hiç acıkmadık. Ve karşılaştığımız avcılara verdiğimiz yiyeceklerle onları kendimize bağladık. Ve sende benim gibi klanını kalabalık ve güçlü yapmışsın.”

Orupta “Biliyorum demek istediklerini. Avcılarımızın gözünü ne doyurur ve onları bize ne çeker, benden yeni fikirlerle duymak istiyorsun. Bence başı boş dolaşan avcı tehlikelidir. Onlar klan olmadıkça vahşiliği bırakmazlar. Şöyle bir şey düşünüyorum. Bunu kendi klanımda yaptığımda o kadar çok avcı bize katıldı ki şaştım kaldım. Ağaçtan biz gibi bir avcıya benzeyen bir şey yonttum. Onu gören avcılar uzun süre yanından ayrılamadılar. Ve benim yanımda kalmak için yalvardılar. Ben de onları klanıma kabul ettim. Birbirimizden yeni şeyler öğrendik. En önemlisi ise bölgemizde hiç yiyecek sıkıntısı çekilmedi. Bunlardan başka bitki tohumlarını ekmede zorluk çekmedik. Ve depoladığımız tohumlardan yiyecek yapıp yedik.”

Oluşep “Sen neler diyorsun. Bunlar sahiden böyle mi. Dedi şaşkınlıkla ekledi. O zaman seninle birlikte olmamıza sevineceksin demektir. Klanımı alıp seninle yaşamamıza izin verir misi?”

Orupta “Seve seve kabul ederim bunu.Bir sorum olacak. Siz bitki tohumlarından yiyecek yapılacağını bilmiyor musunuz?”

Oluşep “Bitkilerin tohumunu nadiren yeriz. Ama sizin gibi yemek yapmayı bilmiyoruz. Biz sadece sebzelerle yiyecek yapabiliyoruz. Sebzeler yumuşak. Tohumlar ise sert zor yenir.”

Orupta “Biz güzel bir yöntem geliştirdik. Taştan bir kap yaptık. Taşlarla kırdığımız sert tohumları ve bazı baharatlarla bu kabın içine koyup içine su döktük. Ve ateşte onları pişirdik.”

Oluşep “Bak bu güzel fikir. Tam tanrımız Tamumbu’nun yiyeceği türden. Biz yiyecekleri ateşte kızdırıyoruz. Siz ise yiyecekleri ateşte su ile haşlıyorsunuz. Dedi ekledi. Madem ben ve klanımı kabul ettin şimdi sana katılma vakti. Dışarıya çıkıp bu sevindirici haberi klanıma yani senin yeni avcılarına bildirelim.”

Oluşep alınan yeni kararı klanına söyleyince avcılar sevinçle coştu, çığlıklar attı. Bu sevinç gösterisi tadacakları yeni yemekler ve bir daha aç kalmayacakları içindi. Oluşep avcılarına öyle cazip şekilde anlatmıştı ki “Bir daha hiç aç kalmayacağız.” Demesine kendi bile sevinmiş bunu onlar gibi çığlık atarak belli etmişti.

Avcılar yanına kurulu çadırların derilerini ve mızraklarını alarak gitmeye hazır hale geldiler. Orupta yeni klanına “Biz ve siz yok artık. Artık hepimiz biriz. Yeni lideriniz benim. Oluşep ise benim yardımcımdır.” Orupta bunları söylerken ne büyük bir ganimetin üstüne oturduğunun farkına vararak daha ciddi olmaya çalıştı. Çünkü bir lider olan Oluşep liderliğini bırakıyordu. Orupta’nın sesi biraz titrer oldu. Öksürüp aksırdı, sesini düzeltti. Konuşmaya yeniden başladı. “Hiç kimse aç kalmak istemez. Bizler birleştiğimizde artık açlığı unutacaksınız. Klanın bir lidere ihtiyacı vardı. Ben tanrı Tamumbu’ya inanan biriyim. Ve ona inandığım için yaşama kolaylığı içindeyim. Ve bu kolaylığın güçlü bir avcısı oldum. O yüzden liderliğim sizin için vazgeçilmez olacak. Şimdi yürüyelim ve yeniler ile eskiler birbirine kavuşsun.”

Kalabalık avcı grubu yürüyüşe geçti. Gece gök yüzünde dolunayın ışığı ile rahatça ilerlediler. Çalılık ve dikenli bölgeye geldiler. Orupta’nın iki avcısının ayağına diken battığı yerdi burası.

Orupta “Şimdi tek sıra halinde birbirimizin peşinden gideceğiz. Dağınık şekilde yürürsek daha çoğumuzun ayağına diken batacak.”  Ve tek sıra halinde dikenli bölgeyi adımlarını dikkatli atarak geçtiler.

Kalabalığı uzaktan gören Orupta’nın klanı korktu. Kalanın kadınları gelenlerden başı bozukluk ve avcı çığlığı duymayınca biraz rahatladı. Gelenler içinde Orupta’yı gördüklerinde sevindiler.  Orupta’nın gözleri Calkara ve Mucindi’yi arıyordu. Oysa onlar yeni bir macera yaşamak için çoktan kalabalıktan sıvışmışlardı. Orupta kendisini bekleyen iki klanın karşılaşmasına odaklandı.

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..