Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 6

Calkara arkadaşı Mucindi ile bir çalılığın arkasında yaklaşan geyik sürülerini bekliyordu. Geyikler otladığı için avcılar ile yakınlaşması uzuyordu. Calkara “Biliyor musun Mucindi, şu mızrağımız olmasa biz ne geyik avlarız ne de yırtıcı hayvanları uzaklaştırabiliriz. Görüyor musun mızrağın gücünü. Hiç aklıma gelmezdi. Bir gün buraya geleceğiz ve içimize akan mızrağın gücünü hissedeceğiz. Biliyorum çok açsın. Açlığa az sonra avlayacağımız geyikler ile son vereceğiz. Mızrağımız olmasa bu açlığa daha fazla dayanamazdım. Kendimizi ancak böyle kandırabiliriz. İşte kutsallara inancın zaferi. Bizi teselli ediyor ve açlığımızı bastırıyor.” Dedi.

Mucindi “Ne güzel konuştun.Ama mızrağa gücü veren elimiz. En çok kutsallığı elimiz hak ediyor. Düşün bir kere, elimiz beş parmak. Dağı bile devirecek güçte. Yeter ki nasıl kullanacağımızı bilelim.”

Calkara “Ben dağları devirmek değil gökteki yıldızları yere indirmek istiyorum.”

Mucindi “Yıldızları yere indirip ne yapacaksın?”

Calkara “Neler yapmam ki. Önce gökyüzünden kopardığım yıldızı ısırarak tadına bakarım. Tadı acı ise yere atarım. Sonra bir diğerinin tadına bakarım.”

Mucindi “Ben öyle yapmam. Yıldız yumşaksa ona bir şekil veririm. Onu barınağıma götürür onunla her gün konuşurum. Ta ki yıldız gece güneş gibi parlayana kadar. Ben yıldızlarla konuşurken onların değiştiğini benimle konuşmak istediklerini hissediyorum.Çünkü yıldızlar gücünü biz avcılardan alıyor. Nasıl oluyor dersen çünkü onlar güçsüz. Güneş gibi değil.Onlar bizim gibi güçlü avcılara ihtiyaç duyarlar. Neden güneşe bakamıyoruz. Ve bu yüzden gücümüzü güneşe ispat edemiyoruz. Ama yıldızlar öyle mi.Onlara istediğimiz gibi bakar onlara, düşlerimizde istediğimiz gibi evirir çevirir hatta, onlar bize yardım etmek için yol göstermede aracı olurlar dedi.Ekledi ekledi. Dur şimdi aklıma yıldızı daha değişik bir şekle sokmak aklıma geldi.” Dedi eğildi.

Mucindi yerden bir çöp aldı. Önce biraz düşündü. Toprağa çizer gibi oldu. Vaz geçti. Karışık bir şekil olmamalıydı. Ağaç şekli olmazdı. Çevresinde bir sürü ağaç vardı. Şeklini hatırlamayı biraz karıştırabilirdi. Derede yüzen bir balıkta olamazdı. Balıklar da birbirine benziyordu. Ya kurt, kuş. O da olmazdı. Onlar ise toprak üstünde kendileri gibi canlıydı. Canlılar birbirine benzerdi. Ya sıradan bir şekil. Yere beş köşeli bir şekil çizdi.

Calkara “Neden beş köşeli şekil çizdin?”

“Sus dedi Mucindi. Düşünüyorum.” Şekli içe doğru birbirine çizgi çekerek bağladı. “Neden beş köşeli şekil çünkü beş kutsaldır. Ellerimiz beş parmaklı. O kutsal olduğu için beş köşeli yıldızımız da kutsaldır.”

Calkara geyiklere doğru baktı. Geyikler otlaya otlaya iyice yaklaşmıştı. “Şuraya bak Mucindi dedi Calkara endişeyle. Avımızın düzeninin bir aslan sürüsü bozuyor.  Geyikler ah geyikler. Koşmasanız ne güzel olurdu. Bitti artık. Avımız elimizde uçup gitti. Gidelim artık. Aslanlar kalabalık. Tehlikeli olabilir.”

Calkara ve arkadaşı geriye doğru av alanından uzaklaştı. Az ileride ağaçlar vardı. Meyve ağacıdır diye iki avcı o yöne ilerledi. Talihleri yaver gitmedi. Gördükleri akasya ağacıydı. Ve diğerleri de ya çam ağacı veya akasya gibi meyvesiz ağaçlardı.

Calkara “Yiyecek bir şey olsa hemen saldıracağım. Açlıktan elim ayağım titriyor. Yiyecek bir şey olsaydı keşke.”

Mucindi yere eğildi.Yerde ki bitkiden yuvarlak bir meyve kopardı. “Bu nedir böyle. Zehirli mi acaba. Tadına bakmak ister misin?”

Calkara “Meyve bitkiye zarar vermiyorsa zehirli değildir. “

Mucindi “Gerçekten senin düşüncen çok zayıflamış. Zehirli meyveler bitkilerin silahıdır. Bunu ne vakit unuttun. Hiç sen yabancı bir avcıya güvenir misin. Onunla savaşırsın ancak. Bitkiler de öyle. Zehirli bitkiler ancak diğer bitkilere zarar vermez. Ama zehir denen şey ise onları zekasıdır.”

Mucindi konuşurken Calkara çoktan zehirli sandıkları bitkinin meyvesinden birkaç tane yemişti.  Tadı çok güzeldi. Eğilip yerden bir salkım daha kopardı. Mucindi şaşa kaldı. Calkara “Zehirli meyve tadından belli olur. Bize bu zarar vermeyecek. Yedim de titremem geçti.”Çok tatlı bir şey bu. Al sen dee. Acı olsaydı yemezdim.”

Mucindi arkadaşına güvendi. O da yerden bu bitkiden koparıp yemeye başladı. Mucindi “Senin titremeni biliyorum. Senin titremen açlıktan değil. Kanına karışan bu şey sana güç veriyor. Bu karnının doyuramaz bir meyve. İçi su dolu. Senin titremen içindeki tatsızlıkta. Eminim ki bu tatlı şeyi ne kadar yersen o kadar güzün olur. Ama bir yere kadar. Ben içi su dolu meyvelerle doyamam. Bana et gerekli, bana ekmek gerekli, bana yiyecek gerekli. Şimdi ise benim titremem başladı.”

Calkara “Bölgemize varmaya az kaldı. Orada ki yiyecekleri düşün. Açlığını bastır.”

Mucindi “Oraya kadar dayanır mıyım bilmiyorum.”

İki avcı seri adımlarla ilerlemeye başladı. Önlerine ırmak çıkmıştı. Suya girmeleri Mucindi’yi kendine getirmişti.  Açlığını unuttu bir müddet. Yine seri adımlarla yürümeye başladılar.

Mucindi “Artık fazla dayanamayacağım. Bölgemiz uzakta değil. Ben burada bekleyeyim. Sen hızla git bana yiyecek getir.”

Calkara “Olmaz böyle bir şey. Seni savunmasız bırakamam. Ben geri dönesiye kadar sana aç bakan tilkilerle sırtlanlar seni yer bitirir.  Bir daha ne koşabilir, ne bakabilir, ne uyanabilirsin. Seni toprağa gömdüğümüz gibi gideriz.”

Mucindi “İyi öyleyse. Bana yardımcı ol da beraber yürüyelim. İnan ki takatim kalmadı.” Mucindi yürürken sağ elinde ki mızraktan destek alıyor diğerini ise Calkara omuzluyordu.

İleriden dumanlar göründü. Bir av şöleni üstüne denk gelmiş olmalıydılar. Az sonra dumanın iştah açıcı kokusunu aldılar. Ve iki avcı bölgelerine vardıklarında Mucindi yere yığılıverdi.

Calkara yemek hazırlayanlara bağırdı. Sesini ancak beşinci kez bağırınca duyurabildi. Klan çocukları onlara doğru koştu geldi. Calkara “Çabuk bize yiyecek getirin. Amcanız açlıktan ölmek üzere.” Çocuklar koşarak uzaklaştı.

Az sonra Orupta ve iki avcı ellerinde kızarmış etlerle geldiler.  Mucindi et yedikten sonra bile uzunca bir süre halsiz kaldı. Onu bölgelerine sırtlarında taşımışlardı. Bütün klan Mucindi’nin etrafına birikmişti. Klan moral olsun diye türküler şarkılar söyledi. Bu işi kadınlar yapıyordu. Biliyorlardı ki kadınların sesi her zaman zayıf bünyeleri tetikler ve onlları değiştirirdi. Mucindi ikinci bir şarkıya geçildiğinde yavaş yavaş kendine gelmeye başladı.

Orupta “Ben size izin vermediğim halde ava çıktınız. Ben her zaman yiyeceklerimiz yeni iken ava çıkılmaz demişimdir. Buğdayları arpaları depo yapabiliriz. Ama yiyemeyeceğimiz et ise çürüyüp gider.  Olan onca yorulmanıza olur. Şimdi size bir ceza vermem gerekiyor. Düşündüğüm bir şey var. Ona sizi katmayacağım. Düşündüğüm hem öyle büyük ki. Ama sizi buna ortak etmeyeceğim.” Dedi Söz dinlemez Calkara’dan ve Mucindi’den uzaklaştı. Barınağına dişisinin yanına gitti.

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..