Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '16

 
Kategori
Efsaneler
 

Göç destanı Hulin Dağı'nın ışığı

Göç destanı Hulin Dağı'nın ışığı
 

göç destanı-nazan şara şatana


Destanları çok severim.
 
Kim sevmez ki, onlar bizi bize anlatırlar.
 
Göç Destanı vardır ki, bence bilinmeli.
 
Diyorum ya destanlar güzeldir. Destanlar hele de Türk destanları bize bizi anlatırlar.
 
Göç destanı Türk destanlarının bana göre ilki. Siz okursanız, severseniz bende Türk destanlarını sizlere aktarmaya devam ederim.
 
Göç Destanı, bir Uygur destanı.
 
Türkleri koruyan bir tılsım varmış, bu tılsım bozulmuş ve göç zamanı gelmiş.
 
Göç nereye, güney batıya…
 
İşte bu destan onu anlatır. Yani göçtür ana anlatılmak istenilen…
 
Uygurların vatanında Hulin diye bir dağ ve o dağdan akan iki nehir varmış. Tuğla ve Selenge’ymiş bu güzelim nehirlerin isimleri.
 
Derler ki işte ne olduysa o dağın tepesinden, gecenin geç saatinde hatta bir ağacın hemen yanı başından yâda tepesinden bir ilahı ışığın aşağılara inmesiyle olmuş. Oradakiler heyecanla merakla takip etmeye başlamışlar.
 
Sonra ağaç daha bir dikkati çeker olmuş çünkü ağaçta bir şişkinlik olmaya başlamış. İlahi ışık ağaca vuruyormuş.
 
Bu ağacı aydınlatma dokuz ay on gün sürmüş. Ağaç şişmiş, şişmiş ve ardından olmayacak bir şey olmuş.  Yarılan ağacın gövdesinden beş çocuk çıkmış. Ülke halkı şaşkın, inanamıyorlarmış gördüklerine.
 
Bu çocukları tanrının gönderdiğine inanmışlar. Onlara büyük saygı duymuşlar. Çocuklara,
 
Sungur Tigin,
 
Kotur Tigin,
 
Tükel Tigin,
 
Or Tigin,
 
Bögü Tigin adlarını vermişler.
 
Çocukları büyütmüşler. Evet, ülke halkı bu beş çocuğu büyütmüş.
 
En küçüklerinin Bögü Han hükümdar olmuş. Halk onu çok sevmiş ve onu kağan yapmışlar. (Kendisinden sonra gelen otuzdan fazla soyu da Uygurların başında olmuş.)
 
Bu hükümdar şans getirmiş ülkeye, bolluk bereket getirmiş ki ülke zengin olmuş. Mutlu yaşamaya başlamışlar. Tüm savaşlardan zaferlerle dönmüşler. Dört bir yanı feth etmişler. Güçlendikçe güçlenmişler.
 
Aradan uzun zamanlar geçmiş.
 
Bir prens hakan olmuş. Bu prensin ismi de Yulug Tigin miş.
 
Prens Çinlilerle çok savaşmış.
 
Bakmış bu savaşlar bitmiyor Çinli bir prensesle oğlu Gali Tigin’i evlendirmiş.
 
Evlendirmesine evlendirmişte Çinlilerin de bir istekleri olmuş.
 
Demişler ki ‘prensese karşılık Tanrı Dağı’nın eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan bir kaya var sizde onu bize verin.’
 
Neden bunu istemişler?
 
Çünkü onlar şöyle düşünüyorlarmış
 
“Türklerin tılsımı bu Kutlu Dağ’da biz onu alırsak Türkleri yıkarız.”
 
İsteklerini geri çevirememişler, vermişler. Oysa bu dağ kutsal, bu dağ sihirli, bu dağ mucize gibi bir şey…
 
Bu kaya Türk Ülkesinin bütünlüğünü temsil ediyormuş. Kaya düşmana verilince elbette bütünlük bozulmuş. Olanlar bundan sonra olmaya başlamış. Çinliler kayayı götürmüşler. Kayayı sökmek öyle kolay olmamış. Etrafında büyük, kocaman ateşler yakmışlar, kayayı ısıtmış üstüne sirkeler dökmüşler ve kayayı parçalara ayırarak Çin’e taşımışlar. Kaya gitmesine gitmiş ama bütün kuşlar bütün hayvanlar bu güzel kayanın gidişine üzülmüşler ağlamışlar.
 
Önce sessizlik olmuş, ortalık garip bir havaya bürünmüş. Ölüm sessizliği olmuş sanki. Adeta tanrı onları cezalandırmış. Ardından daha yedi gün geçmişken Gali Tigin ölmüş. Arkasından da kıtlık başlamış ve büyük kuraklık olmuş. Göllerin suları buhar olmuş, uçmuş. Irmaklar kurumuş. Topraklar ürün vermez olmuş. O Kağandan sonraki kağanlarda uzun yaşamaz olmuşlar. Arka arkaya ölmüşler. Böyle olunca da oralarda yaşanmaz, durulmaz hale gelinmiş. Halk feryat figan halindeymiş. Sonunda karar verilmiş.
 
Türkler yerlerini yurtlarını bırakmışlar göç etmek zorunda kalmışlar.
 
Göç uzun sürmüş. Hani masallarda anlatılır ya, gitmişler, gitmişler dere tepe düz gitmişler yedi gün yedi gece gitmişler. Oysa bu göç yedi gün yedi geceden çok daha uzun sürmüş. Sonunda Turfan denilen yere gelmişler.
 
Buraya Beş-Balıg demişler. Burada yaşamaya başlamışlar. Uygurlar burada beş kent kurmuşlar.
 
Bu çok uzun destanın çok özetlenmiş halini aktardım sizlere.
 
Günümüzde Orkun Irmağının kıyısındaki kent kalıntısı ve saray yıkıntısı için oranın Ordu-Balıg olduğu sanılıyormuş. Nedeni ise Göç destanının bu saray yıkıntının önündeki anıtlardan birinde yazılı olmasıymış.
 
Göç Destanı iki ayrı şekilde anlatılıyormuş. Çin ve İran kaynakları olan destanlar birbirlerini tamamlıyorlarmış. İran kaynaklarında ki daha ziyade tarihsel bilgilere yakınmış.
 
Dedim ya destanlar güzeldir.
 
 
 
Nazan Şara Şatana
 
 
 
 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....