Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '09

 
Kategori
Felsefe
 

Göç ve İnsan Hakları

Göç ve İnsan Hakları
 

http://www.soydaslar.org


John Rawls’un <ı>Halkların Yasası adlı kitabının giriş bölümünde “gerçekçi ütopyanın” gerçekleşmesinin önünde üç önemli sorun olduğunu söyler: haksız savaş, göç, nükleer ya da konvansiyonel kitle imha silahları. Bu çalışmada göç sorunu üzerinde durularak, sorunun İnsan Hakları kavramı bağlamında değerlendirilmesine çalışılacaktır.

Rawls’a göre göçün çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenleri dört ana maddede toplayabiliriz:

1. Dinel ve etnik azınlıklara baskı yapılarak insan haklarının ihlal edilmesi

2. Köylü sınıfın askere alınarak, başkalarına paralı asker olarak kiralanmaları

3. 1840’da İrlanda’da olduğu gibi kıtlık

4. İçerdeki nüfus baskısı ve buna bağlı olarak kadınların eşitsizliği ve onlara uygulanan tahakküm.

Rawls bu belirlemelerin sonucunda şöyle der: “Bu yüzden din özgürlüğü, vicdan hürriyeti, siyasal özgürlük ve anayasal haklar ile kadınlara eşit adalet uygulanması gerçekçi ütopyaya ulaşmak için gerekli olan sağlam bir toplumsal politikanın temel öğeleridir.” (Rawls, 2006: 8) Aslında Rawls göç sorununu ele alırken, aynı yoksullukta yaptığı belirlemelerde olduğu gibi, problemin ülkelerin içişlerinden kaynaklanan bir durum olduğunu söylemektedir. Bir noktada, göç sorununun ülkelerin kendi içişlerinde yaşanan tutarsızlıklara bağlı olduğu düşünülürken, diğer yandan küreselleşen dünyanın etken olduğu sorunların da göçü hızlandırdığının kabul edilmesi gerekmektedir.

Kişi ister mülteci, ister sığınmacı ya da vatansız isterse de göçmen işçi olsun, sözleşmelerde aynı ilke ve prensiplerle korunmaktadırlar. Çalışmada göç adı altında, hangi nedenle olursa olsun ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan insanlar ele alınmıştır.

Göçmenlerin hakları vardır -hangi yolla gelmiş ya da getirilmiş olsalar da. 1951 Mülteci Sözleşmesine baktığımızda bu hakları şöyle sıralayabiliriz:

Ø Ciddi insan hakları ihlali riski altında bulunacakları bir ülkeye zorla geri gönderilmekten korunma

Ø Ayrımcılığa karşı korunma

Ø Din ve inanç özgürlüğü

Ø Kimlik ve seyahat dokümanları

Ø İş, barınma, eğitim, sağlık

Ø Sınırdan yasa dışı yollardan yapılan girişler için verilen cezalardan korunma

Ø Seyahat özgürlüğü

Göç ve İnsan Hakları konusunu işlerken yararlanılacak raporlardan birisi <ı>2005 Global Refugee Trends başlıklı rapordur. 9 Haziran 2006 yılında yayınlanan bu raporda, küresel göç eğilimleri ve göç istatistikleri ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Rapora göre İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin ilgi alanına giren nüfus 2005 yılı sonu rakamlarına göre 20.8 milyondur. 1997-2001 yılları arasındaki istatistikler değerlendirildiğinde Komiserliğin sorumluluğu altındaki tüm nüfusa göre göç sorunu % 55-61 gibi bir rakama ulaşmaktadır. Başka bir deyişle, Komiserliğin sorumluğu altında olan her 10 kişiden 6’sı göç ve göçmenlikle ilgili sorunlar yaşamaktadır. Ancak daha sonraki yıllarda bu oran düşme eğilimine girmiştir. Yapılan çalışmada 2005 yılı sonu rakamlarına göre Afganistanlılar (2.9 milyon), Kolombiyalılar (2.5 milyon), Iraklılar (1.8 milyon), Sudanlılar (1.6 milyon) ve Somalililer (839 bin) en fazla göç eden ülke vatandaşlarıdır. Sadece 2005 yılı rakamları ele alındığında toplam göç eden kişi sayısı 8.4 milyon kişidir ki bu 1980’den bu yana elde edilen en düşük sayıdır. Bu düşmenin nedeni ulusal ve uluslararası boyutlarda alınan önlemler ve çalışmalardan kaynaklanmış, ayrıca 1980’li yıllarda soğuk savaş döneminin sona ermesinin ardından özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan göç olayları, bu ülkelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin azalması ve ekonomik gelişmeler çerçevesinde azalma eğilimine girmiştir.

Raporda Pakistan ve İran İslam Cumhuriyeti’nin, 2005 yılı rakamlarına göre, sığınmacılara en fazla ev sahipliği yapan ülkeler durumunda oldukları belirtilmektedir. Dünyada göç eden nüfusun %21’i bu ülkelere yerleşmişlerdir. Bunu en önemli nedeni bu ülkelere sınırları olan ülkelerde yaşanan insan hakları ihlalleri ve ekonomik nedenlere bağlı olarak yoksulluk sorunudur.

Göçmenlerle ilgili yaşanan en büyük sorunların başında, bazı ülkelerde göçmenlerin kısa bir zaman içinde sosyal ve ekonomik açıdan göç ettikleri ülkeye uyumları sağlanırken, birçok ülkede göçmenler kamplarda izole edilmiş bir biçimde belirsiz bir bekleyiş içindedirler. Bu da onların sağlık ve eğitim gibi en temel haklardan yararlanmalarına engel olan bir durumdur. Bunların dışında göç ettikleri ülkelerin vatandaşlığına geçmek daha da güç bir durumdur. Rapora göre ABD’de 58.900, Kırgızistan’da 3400, Ermenistan’da 2300, Belçika’da 2300, Meksika’da 1200 ve İrlanda’da 580 kişi 2005 yılında vatandaşlık hakkı almışlardır. Gerçi ABD artık göçmenlerini Vize Lotaryası ile almaktadır. Bu durum raporda belirtilmemiştir.

8.4 milyon göçmenin %38’inin yasal statüleri 1951 Sözleşmesine ve 1967 Protokolüne göre garanti altına alınmıştır. Geri kalanların durumları ise daha sonraki yıllarda yürürlüğe giren sözleşmelere göre belirlenmektedir (Göçle ilgili uluslararası sözleşmelerin dökümü kaynakçada verilecektir).

Raporda Türkiye’nin durumu ele alındığında, 2005 yılı değerlendirmelerine göre 174.656 kişi çeşitli nedenlerle Türkiye’ye göç etmiş/sığınma hakkı istemiştir. Aynı dönemde Türkiye’den ise Fransa’ya 9387, Almanya’ya 128.419, Irak’a 13.353, İsviçre’ye 5613, İngiltere’ye ise 8602 kişi çeşitli nedenlerle göç etmiştir.

Raporun geneline bakıldığında göç eden nüfusların büyük bir çoğunluğunun, savaş bölgelerinden ve yoksulluk nedeniyle daha iyi bir hayat arayışı içinde olan kişilerden oluştuğu görülmektedir. Göçlerin temel nedeni insan hakları ihlalidir. Uluslararası Göçmenler Günü nedeniyle BM Genel Sekreteri Kofi Annan 18 Aralık 2002’de yaptığı konuşmada insan hakları ihlaline değinmektedir. Annan’a göre, 2000 yılına gelindiğinde dünyada toplam 175 milyon göçmen çeşitli nedenlerle ülkelerinden ayrılmışlardır. Bu insanlar ülkelerini, ailelerini, kültürlerini ayrımcılığa uğramak için terk etmemişlerdir. Tek istedikleri çocukları, aileleri ve kendileri için daha güvenli ve refah yaşam standardı sağlamaktır. Göç edenler arasında önemli miktarda kadınlar ve çocuklar vardır. Bu insanlar sağlık ve eğitim hakkından yoksundurlar. Yine bu insanlar fiziksel ve psikolojik baskı ve suiistimallere uğramaktadırlar. İnsan haklarından tamamıyla yoksundurlar. Bu insanlar ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan gittikleri ülkelere de katkıda bulunabilirler. Bunun için de herkesin birlikte çalışması gerekmektedir. Hem Kofi Annan’ın bu konuşmasına hem de rapora baktığımızda, göçün en büyük nedeninin insan hakları ihlali olduğu görülmektedir. Çeşitli dini ve siyasi görüşlerinin dışında, ekonomik nedenlere bağlı yoksulluk kıskacında olan insanlar, sonunda doğup büyüdükleri ülkelerden ayrılmakta ve daha insanca yaşam standartlarına kavuşabileceklerini düşündükleri ülkelere gitmektedirler. Bunun yanı sıra ülkelerindeki savaş ve dolayısıyla yaşam garantisi olmadığı için hemen en yakındaki sınır ülkelerine yaşanan göç hareketleri önemli bir olgudur. Pakistan ve İran İslam Cumhuriyeti’yle ilgili belirlemeler bunun bir kanıtıdır. Türkiye Irak’ın kuzeyinde Saddam döneminde yaşanan saldırılar sonucunda toplu göç hareketleriyle karşılaşmıştır. Yine Bulgaristan’dan Türk asıllı azınlıkların, 1989 yılında Türkiye’ye yoğun göçleri yaşanmıştır. Bütün bu kitlesel göç hareketlerinin altında insan hakları ihlalleri yatmaktadır.

Bu noktada, Türkiye’de de çeşitli çalışmalar yapılmakta ve göçle ilgili uygulamalar kanunlarla güvence altına alınmaktadır. Türkiye’ye farklı nedenlerle göç eden ve sığınan kişileri ilgilendiren en önemli kanun Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik şeklindedir. 14.09.1994-94/6169 tarihinde yürürlüğe giren bu yönetmeliğin amacı: “1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol gereğince ülkemize münferiden iltica eden veya başka ülkelere iltica etmek üzere ülkemizden ikamet izni talep eden yabancılar ile topluca iltica veya sığınmak amacıyla sınırlarımıza gelen yabancılara ve olabilecek nüfus hareketlerine uygulanacak usul ve esasların tespiti ile görevli kuruluşların belirlenmesidir.”

Başta ele alınan raporda da belirtilen 8.4 milyon göçmenin %38’i 1951 tarihli sözleşme ile 1967 tarihli protokole göre hukuki statüleri garanti altına alınır belirlemesine Türkiye’nin katıldığı görülmektedir. Türkiye 1951 sözleşmesi ve 1967 protokolünden hareketle, yönetmelikte mülteciyi, Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancı şeklinde tanımlar. Bu yönetmelikte tanım yapılırken Avrupa yerine neden Dünya kelimesinin kullanılmadığı dikkati çeken bir husustur.

Hem Türkiye’deki hem de uluslararası sözleşme, yönetmelik ve raporlardaki maddeler incelendiğinde, bu yazılanların uygulanması durumunda hiçbir sorunla karşılaşılmayacağı düşünülebilir. Gelişmiş ülkelere göç edenlerin daha iyi yaşam şartlarına kavuşacakları beklenmektedir. Ancak çalışma şartlarına bakıldığında büyük bir çoğunluk için durum hiç de öyle değildir. Göçmenler emsallerine göre daha az ücret almakta, birçok haktan (grev vb.) yararlanamamaktadırlar. ABD’de Meksika asıllı göçmenlerin çoğu sosyal güvenceden yoksun, çok düşük ücretlerle çalışmakta, insani olmayan koşullarda yaşamaktadırlar. Bu işçilerin yukarıda belirtilen şartlarda çalışmayı kabul etmesi işveren durumunda olanların tercihlerinin de bu yönde olmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla da, o ülke vatandaşlarının zaman zaman işsizlik problemlerinin bundan kaynaklandığını düşünmelerine neden olmakta, beraberinde göçmen işçilere karşı şiddet davranışlarını getirmektedir. Almanya’da yaşanan kundaklama ve çeşitli saldırıların altında ırkçı ve siyasi yaklaşımlar dışında bu tip nedenleri de sayabiliriz. En son Hollanda’da bir belediyenin çalışanları 50 yaş üstü ve Türk işçilerin istenmediği şeklindeki söylemleri, onların İnsan Hakları Mahkemesi tarafından insan hakları kurslarına yönlendirilmelerine neden olmuştur.

Çeşitli yasa dışı organizasyonlar insan ticareti yaparak, ülkelerinde yoksulluk ya da çeşitli dini ve siyasi baskı altında yaşayan insanları iş ve güvence vaadiyle, değişik ülkelere götürmektedirler. 31 Mayıs 2009 Pazar günü yayınlanan Vatan gazetesindeki bir haber ilgi çekicidir. Haberde şöyle denmektedir: “Ankara İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, yaklaşık bir yıl önce yurt dışından getirilen kadınların çalışma izni olmamalarına rağmen Çankaya’daki Ahlatlıbel, Beytepe, Beysukent ve Korukent gibi lüks villaların bulunduğu bölgelerdeki evlerde hizmetçi, hasta bakıcı, çocuk bakıcısı olarak çalıştırıldığını belirledi…” Haberin devamında yasa dışı yollarla getirilen kadınların fuhşa zorlandıklarından da söz edilmektedir. Bu noktada, bu insanları ülkeye sokarak haksız kazanç sağlayanlar kadar, bu kişileri evlerinde hizmetçi vb. işlerde kullananlar da suçludur. Çünkü 1950 yılından beri yürürlükte olan 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 16. Maddesi çok açıktır: “Evlerinde veya idareleri altında bulunan yerlerde bir yabancıyı her hangi bir sıfatla çalıştıran hakiki veya hükmi her şahıs o yabancının adını ve soyadını, tabiiyetini, mesleğini, taşıdığı ikamet tezkeresinin tarih ve sayısını, ikametgâh adresini ve gördüğü işle aldığı maaş ve ücret miktarını gösterir imzalı bir beyannameyi yabancının işe başlamasını takip eden en çok 15 gün içinde en yakın polis veya jandarma karakoluna vermeğe mecburdurlar.”

Bugün göç kavramı hala birçok açıdan tartışmalı bir konudur. Çünkü birçok ülke olaya ekonomik ve hukuki açıdan bakmaktadır. İnsan haklarından yeterince bahsedilmemektedir. Örneğin Tüm Göçmen İşçiler ve Aile Fertlerinin Korunmasına Dair Uluslararası BM Sözleşmesi henüz 37 ülke tarafından imzalanmıştır. Bu bile insan haklarının henüz göçmen haklarıyla bağdaştırılmadığının güçlü bir kanıtıdır. Yapılması gereken tüm siyasi yönetim biçimlerinin insan haklarına saygı duymaları ve öncelikle insanların kendi ülkelerinden göç etmelerini engelleyecek çalışmalar ve düzenlemeler yapmaları (insan haklarını göz ardı etmeden), yoksullukla mücadele etmelerine ve kişilerin, eğitim ve sağlık gibi en temel haklarını ulaşılabilir kılmaları gerekmektedir. Eğer ülkeler kendi içlerinde insan haklarına dayalı bir yönetim biçimi benimserlerse, o takdirde göçün nedenlerini de azaltacaklardır. Dolayısıyla ülkelerin nüfus politikalarından, eğitim ve sağlık politikalarına, kadınların eşit haklara kavuşmalarına kadar birçok alanda olumlu kazanımlar sağlanacağından, göçlerin nedenleri de ortadan kalkacaktır. Küresel kurumların etkin çalışmaları da son derece önemlidir. Şartlar ne kadar iyileştirilirse iyileştirilsin her zaman, bulundukları yerden başka ülkelere göç etmek isteyenler olacaktır. Uluslararası sözleşme ve protokollerle bu kişilerin hakları korunabilecektir. Çünkü ülkelerden göç nedenleri ortadan kalktıkça, göç etmek isteyenlerin sayısında düşme olacak, az sayıda göç eden insanların da insan haklarına saygılı davranış görmeleri kolaylaşacaktır.

KAYNAKÇA

Uluslararası Sözleşmeler:

<ı>

<ı>Convention relating to the status of Refugees Adopted on 28 July 1951 by the United Nations Conference of Plenipotentiaries on the Status of Refugees and Stateless Persons convened under General Assembly resolution 429 (V) of 14 December 1950 entry into force 22 April 1954, in accordance with article 43

<ı>

<ı>Convention relating to the Sstatus of Stateless Persons, 360 U.N.T.S. 117, entered into force June 6, 1960

<ı>

<ı>Protocol relating to the Status of Refugees, 606 U.N.T.S. 267, entered into force Oct. 4, 1967

<ı>

<ı>Convention on the Reduction of Statelessness, 989 U.N.T.S. 175, entered into force Dec. 13, 1975

<ı>

Türkiye’de Yürürlükte Olan Kanunlar:

<ı>

<ı>15.07.1950 tarihli 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun

<ı>

<ı>14.09.1994 tarihli 94/6169 sayılı Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılar ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik

Diğer Kaynaklar:

<ı>

<ı>2005 Global Refugee Trends: Statistical Overview of Populations of Refugees, Asylum-Seekers, Internally Displaced Persons, Stateless Persons, and Other Persons of Concern to UNHCR (United Nations High Commissioner for Refugees), 9 June 2006

<ı>

<ı>Immigrants, Refugees must not be seen as a burden, Secretary-Genral says in a message to mark international Migrants Day: Press release SG/SM/8563 OBV/320

<ı>

<ı>Rawls, John (2006) Halkların Yasası ve “Kamusal Akıl Düşüncesinin Yeniden Ele Alınması” Çeviren: Gül Evrin, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları

<ı>

<ı>

 
Toplam blog
: 116
: 1883
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Emekli Deniz Öğretmen Subayım. Felsefe ve yabancı dil eğitimi üzerine çalışmaktayım. Yazmak ise b..