Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '12

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Göçmen kuşlar

Göçmen kuşlar
 

Çeşitli nedenlerle doğdukları, yaşadıkları, kök saldıkları toprakları terkedip; büyük şehirlere göçen göçmen kuşların ilk durağı varoşlarda ki hemşehri mahallesinin yoksul gecekonduları olur. Çoluk çocuk çalıştıkları halde karınlarını zorla doyuran fakir sofralarına 5-6 tabak daha eklenir. Üst üste yapılmış yataklar, nefeslerin sıcaklığıyla ısınmış odalar ve yarı aç kalkılan masalar...


Büyük şehirlerde ; bilhassa ''İstanbul' un taşı, toprağı altın'' diyerek daha önce İstanbul'a göçen hemşehrilerinin, köylülerinin ısrarlı çağırmaları üzerine gelen vasıfsız, kalifiyesiz insanlar için yaşam zorluklarla başlar. Elindeki avucunda ki 3-5 kuruşla arsası beleş; hemşehri ve köylülerinin yardımıyla bir gecede mantar gibi kondusu bitiriverilir. Camlarına naylon gerilir, çıkma kapılar takılır. Pılı pırtısı taşınır, yaşanılır hale getirilir ama...

Elektriği, suyu, yolu olmayan bu mahallede yaşam; her yerde olduğu gibi kadınlar için daha da zordur. Temizlik, yemek, bulaşık, çamaşır su olmayınca nasıl olacak. Kondunun çatısı olmayınca yazın sıcak, kışın soğuk...Günübirlik bulunan işler...Hamallık, amelelik, işportacılık...


''Ah!!! bir apartmana kapılansam hatunda temizliğe gider,çocuklarda okullarından arta kalan
vakitlerinde bize yardımcı olurlar. Elektrik, su, doğalgaz derdimiz olmaz yuvarlanır gideriz diye
gönlünden geçirir, düşler baba. Hayal kurmak, düşlemek de parayla değil ya...Anadolu'da yaygın bir atasözü vardır o hesap. 'Çiftçinin karnını yarmışlar, 40 tane gelecek yıl çıkmış', o da besbelli
hayallerini,düşlediklerini bekleye bekleye ömrünü tüketmiş.


Yaşadıkları yörelerdeki yaşamla, İstanbul' daki yaşam arasındaki fark hemen ilk günlerde kendini gösterir. Büyük şehirlerde yaşamak yorar insanı, pahalılık, insan kalabalığı, ses ve görüntü kirliliği, işsizlik belini büker insanın. Ulaşım da cabası...


Anne ve babanın düşledikleriyle, çocuklarının hayalleri epey farklıdır. Büyüme sancıları çeken çocuklarda ekseri görülen marka çılgınlığı onlarda da görülmeye başlar. Akranları, arkadaşları gibi onlarda Levi's 501 kotlar, kulaklarında volkmen, gözlerinde ray ban gözlük, sırtlarında Tommy Hilfiger mont, ayaklarında timberland bot, kolunda adidas spor saat, cebinde kameralı, bluetooth 'lu cep telefonu eve elektrik bağlanınca bilgisayar, prizma tv düşlerler.. isterler...Evde pilli teypten yükselen bol acılı, Ferdi'nin parçaları kulaklarını tırmalar. Onlar hit pop müzik parçalarını tercih ederler aslında.


Sinemaya, tiyatroya, havuza, denize, doğum gününde yapılan garden partiye gitmek isterler arkadaşları gibi...Anne, babayla dolaşmak istemezler çarşıda, pazarda utanırlar...Kuşak farkı ve dünya görüşleri ayrı olması yüzünden aralarında ki mesafe açılırda açılır. Herkes kendine göre haklıdır aslında; kim istemez ki insanca yaşamayı, ama şartlar o kadar ağırdır ki kambur üstüne kambur yüklenir ananın, babanın sırtına.

Baba çok kızdığı zaman çocuklarına;

''Ektim, biçtiğim nohut şehire gittin de leblebi mi oldun'' diye çıkışır...Hanım niye göçtük ki biz
İstanbul'a ? Köyümüzde, kasabamızda daha mutluymuşuz demek ki. Azıcık aşımız, kaygısız başımız varmış. Buraların havası, suyu, insanı, her bir şeysi farklı. Karın tokluğuna bunca çileyi dolduracağımıza, dönelim geriye, burada yaşamak zor zanaat. Zaten çocuklarda iyice asabileşti, atışıp duruyoruz, yakında beni de saymayacaklar. Geriye dönsek daha mı iyi olacak orası da ayrı bir çile''...İki cami arasında kalan beynamaz gibi ne orada, ne burada yaşlanmak isterler.


Değirmende ağaran saçlara benzer kır düşen saçları... Hayat gailesi insanların ömrünü törpüleye törpüleye tüketecek bir gün nefeslerini...

 

 

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..