Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

03 Şubat '14

 
Kategori
Aile
 

Göçmen kuşlar

Göçmen kuşlar
 

Göçmen Kuşlar


Yine sonbaharda gönlüm. .

Yine ayrılıklarda gönlüm.

Yine sevdanın göçebe yollarındayım. Bu sonbahar bana hüzün veriyor Yağmur gözlüm. Bu sonbahar bana, ayrılık anlarını, eski günlerimizi yeniden hatırlatıyor. Tekrar tekrar yaşıyorum maziyi düşüncelerimde.

Hep seni anımsıyorum sonbaharlarda.

Bir de bana yazdığın şiirleri.

Bir de hasta olan, devamlı ağlayan kardeşini anımsıyorum.

Annenin kucağında ağlayan kardeşini... Bir de acıların içinde yok olan sevdamızı. Yorgunluğun, çaresizliğin, hastalığın içinde, yoğunlaşan acıma hislerinin içinde, üstü kapalı kalan yakınlığımız…

Sonbahar bana ayrılığı anımsatıyor Sevda. Bir seni, bir kardeşini, bir çaresizliği yaşatıyor.

Bir de göçmen kuşları.

Sararmış yaprakların üzerinde yürüyüşlerimiz ne güzeldi. Hiç bitmemesini dilerdim birlikte yürüdüğümüz o yolların. Gidişlerimiz hızlı hızlı, dönüşlerimiz ağır ağırdı. Daha bir çekilmez oluyordu evinize yaklaştıkça her adım.

Yollar, ne kadar uzun olsa da, bir yerde sona eriyordu.  

Önce seni bırakırdım evine. Sokak başında ayrılırdık. Ardına baka baka yürür, ağır ağır kaybolurdun köşeden.

Bilirdim ki, gitmek istemezdin, ama gitmek zorundaydın.

Aklın kardeşindeydi.

Ağlıyor mu acaba?

“Bu gece çok ağladı”, derdin bazen. “Annem hep salladı kucağında. Babam kardeşimin sesine kızdı. Sustur şunu, diye bağırdı anneme.”

Kirpiklerinin hemen kenarına doluveriyordu gözyaşların.

“İyileşecek, geçecek” sözlerim avutmuyordu seni. 

“İlaçları az kaldı kardeşimin”, demiştin bir gece.

Huzurlu değildi yüreklerimiz.

Mutluluk çok uzaklardaydı.

Ben de ayrılmak istemezdim senden.

Bir süre eve dönemezdim senden ayrıldığımda. Senden ayrıldığımda tek başına kalmaktan korkardım. Ve saatlerce tek başına yürürdüm birlikte yürüdüğümüz yolları.

“Bu yollar hiç bitmese”, demiştin bir akşamüstü yürürken, hatırlıyor musun?

“Nerde birleşir,

Yolların sonu var mıdır?

Nerede birleşir bütün ırmaklar

Sular yorulmak bilmez mi?

Gece gündüz akar gider”

Sen yollara takılır,

Bense göçmen kuşları düşünür

Hüzünlenirdim

Dalar giderdim onların ardından

Gözden kaybolana kadar gözlerdim

Her sürünün ardındaki

En son kuşu düşünürdüm

Sanki onun yalnızlığını duyardım yüreğimde

Tek başına kaldığını

Bazen de terk edildiğini

İster istemez sürüklendiğini

Düşünür

Hüzünlenirdim

Sonra ikimizi düşünürdüm.

Neleri paylaşabildiğimizi ve nerelerde yollarımızın tümüyle ayrılabileceğini.

Neydi bizi bağlayan?

Bulamazdım.

Birçok ortak yönlerimiz olsa da, ayrıldığımız noktalar da çoktu.

Sevmek, belki de kabullenmekti bir başkasının düşüncelerini.

Sevmek, kendine benzetme değil, iki düşünceyi bir yerde yaşatabilmekti.

 

En mutlu anlarımızda, ağlayan kardeşinin boğuk sesini duymuş gibi neşen kaybolurdu. Annenin, çaresiz gözleriyle yavrusunu kucağında sallarken hali gelirdi gözlerimin önüne. Üzülür, yüzüne bakamazdım. Bakışlarımın uzaklara daldığını söylerdin öylesi anlarda.  “Hemen kalk, gidelim”, derdin. Aceleyle kalkardık oturduğumuz masadan. Bilirdim, acele ederdin. Bıraksam, koşarak giderdin evine. Ve çoğu kez, para üstünün geri gelmesini beklemeden yürürdük. Eve vardığımızda, eğer ağlamıyorsa kardeşin, sevinirdin. Öyle bir sevinirdin ki, ne yapacağını bilemeyen şımarık çocuklar gibi odanın içinde gezinir, uyuyan kardeşini öper, kitaplarını karıştırır, annenin saçlarını düzeltirdin.

Kardeşinin ağlamaması, mutluluğun tek şartıydı.

Sevinçlerinde duygularım aydınlanır, neşeyle dolardı yüreğim. İyileşmesi umudunu taşıyordum içimde. İyi olması, iyileşmesi hepimizin neşesiydi.

Hasta olmasaydı kardeşin, nasıl da neşeli olurduk. Ve bizler, oturduğumuz masadan aceleyle kalkmaz,  içmediğimiz çayların parasını ödemek zorunda kalmazdık. Paranın üstü de kalmazdı garsonda. Ve ben, bozuk para taşımak zorunda kalmazdım.

Sevinçlerinde hüznüm dağılırdı.

Kaç öğle sonrasını, kaç günün akşamını hasta kardeşini düşünerek geçirdik.

Ne zaman hüzün sarmadı ki yüreğimizi.

Ne zaman duymadık ki yokluğun acısını yanı başımızda.

İçimize gömdük dile getiremediğimiz öfkemizi.

İlaç paraları, huzursuzluk, bir şey yapamamak kırıyordu belimizi.

Gecenin koynuna ezilerek giriyor, yorgun uyanıyorduk.

Gecenin karanlığı kardeşinin sesiyle bütünleşiyordu.

Kaç sefer dilimin ucuna gelip, seni sevdiğimi, yanında olduğumu söylemek isterdim de, söyleyemezdim.

Ellerinden tutabilmişsem, yüreğimi sana sunmuş kabullenirdim.

Anlaşılan gözyaşlarıyla, gülüşler birbirini doğuruyordu hayatın içinde.

Bazen halka halka olurlardı göçmen kuşlar

Bazen uzun bir kuyruk gibi

Ardı ardına

Bazen de tek sıra

Yan yana bazen

Bozulmazdı sıraları göçmen kuşların

Bulut bulut akarlardı

Dalga dalga göçerlerdi

Boğuk seslerini duyardım

Anlamaya çalışır

Anlayamazdım

Göçmen kuşları çok severdim

Sen de sever miydin?

Sen de gider miydin onlarla uzaklara?

Oysa benim

Göçmen kuşlarla uçardı gönlümün yarısı

Bir yıl süreyle geri dönüşlerini beklerdim

Hiç unutmadan

Sürünün ardından sürüklenen kuşu

En geride kalan, yetişmek için çırpınan son kuşu...

Hiç unutmadan onu düşünürdüm.

Beklemek, iki sınırın ortasında bulunmak, yalnızlığı kabullenmek gibi bir şeydi.

Beklemek güzeldi kavuşmanın sıcak düşleriyle sarılınca.

Beklemek, sevinçleri, coşkuları yaşamadan, geleceğe ödünç göndermek gibi bir şeydi.

Beklemek, hüznü ve neşeyi aynı anda yaşamak gibi bir şeydi. AşkYazarıMustafaÇifci®

Kaynak Yazar: Aşk Yazarı Mustafa Çifci®

www.mustafacifci.com

facebook.com/askyazarimustafacifci

t@mustafacifci

İnstagram:mustafa_cifci

(Not: Bu eser Mustafa Çifci’nin kitabından alınmıştır. Telif hakkı yazarına ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında her hakkı saklıdır. Yazarın yazılı izni alınmadan kopya edilmesi, çoğaltılması, dağıtılması, özet olarak belli bir bölümün başka yerlerde yayınlanması yasaktır. )

 

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..