Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '14

 
Kategori
Güncel
 

Göçük

Göçük
 

Ressam Nazan Kundak hanımefendiye resimlerini kullanmama izin verdiği için teşekkürlerimle...


Karadan başka renk yok artık. Silindi gökkuşağındaki tüm renkler. Şimdi her yan kapkara. Kara kara bulutlar esir almış asumanı. Semadan kömür yağıyor sağanak sağanak. Acıyla gürlüyor yürekler hem de var gücüyle. Şimşekler çakıyor yüreklerde her acı haberle beraber.

Kara elmas… Kara yazgı… Kara haber… Ve kararan ocaklar, yürekler.

Yürek, göçük altında kalmış bir maden ocağı, yürek artçılarla sarsılmış, şiddetini arttırarak gelen fay hattında sancılar içinde. Neler doğuracak hasrete gebe karanlık; bunu ancak yalnız kalpler bilecek. Ah bu biteviye devam eden yangın! Ah içeriye salınan küllü su! Söndüremeyecek alevleri. Alevler ki yürek yangını. Alevler ki nice ömürden geriye kalan buruk öyküler.

Alın teri karıştı işte ecel terine. Ekranlara yansıyan görüntüler her kareden kurtulan bir başka hayat hikâyesi. Kiminin karısı hamile, kiminin henüz bebeği olmuş. Yan tarafta düğün, komşu evde gözlerini yummuş hayata ikiz kardeşler. Emekli olmuş lakin okutmak için çocuklarını başlamış yeniden solumaya kömür tozunu. Temiz bir yürek, çıkarmak ister çizmelerini kirlenmesin diye ambulansın sedyesi, diğerinin çoraplarının altı lime lime kömür karasına dönmüş yürekler gibi.”Oğlum hakkını helal et” diye seslenen bir mektup gözyaşlarına boğar hepimizi.

Ah, ah bu nasıl bir yürüyüştür madenci kardeşim mahsur kaldığın yerden ölüme?

Ve nasıl bir sabırdır cam kesiği yürekler bir umut ışığını beklerken sönen tüm ışıkların karanlığında bin bir türlü duyguyu barındıran mahzun yürekler.

Çökmüş dizler, feri uçmuş gözler, kanayan yürekler, kaymış toprak altına sıkışıp kalmış umutlar. Gönülleri esir alan çöküntünün yıkıntı haline döndürdüğü ocaklar. Söyleyin bana, şimdi ne olacak?  Katran akışkanlığında devam edecek yaşamlardan geriye kalan bağrı yanık analar, babalar, eşler, çocuklar… Araya giren devası hicran ve dahası gitgide çığ misali büyüyen hasret, acılardan bir acı… Bir acı ki her gönülde farklı bir yere bağdaş kurup oturan.

Hazan kızıllığındadır hasretin rengi.

Rüzgâr kokar hicranın teni.

Elleri, elleri ayazlardan kuru bir dal.

 Dudakları bir ceylan gibi ürkek titrer.

Yağmurlar ıslatır sudan çıkmış bir balık misali gözlerini.

Yeşilimsi bakışları buğulu baharı çağırır gibi.

Ama yüreği zemheri kışı, ılık esen meltemle avunmakta.

Vaveylası imbat mavisiyle tutunur gökyüzüne.

Bulutlar sarar bedenini kefen beyazıyla.

Kekremsi bir koku yakar geçer genizleri.

Yürek kan kaybeder durur.

Hasta benizli gönül inler usulca.

Dualara sarınır yalnızca, dualara yürekler.

Bir film şeridi gibi geçer gider gözlerinin harelerinden hayatının baharı, eşi, oğlu, anası, babası, yavuklusu. Derince solur karbon monoksiti. Hisseder yavaş yavaş yaklaştığını sona. Ve kömür karası zehirli bir yılan edasıyla seslenir, çağırır hasreti.

Güneş nasıl doğacak her sabah ve nasıl olacak gece? Nasıl, nasıl geçecek günler bir cana muhtaç.

Özlem kömür sıcaklığından yayılacak tüm bedene. Mendiller kurutamayacak gözyaşlarını. Virane yürekler unutamayacak on üç Mayıs’ı ve sonrasını.

Ömür, ey ömür!

Kömür karasını aralayarak yarına umutla bakan gözler açık kaldı.

 

Sibel Unur Özdemir 

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..