Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '20

 
Kategori
Edebiyat
 

Gök Gidip Ak Gelen Eşim

Memleketimden İnsan Manzaraları: 294

 

GÖK GİDİP AK GELEN EŞİM

 

                Mersin’in Gülnar ilçesinin Eskiyörük köyünden bir Yörük çocuğu olan, deve ve keçi çobanı Süleyman Bozdemir’in nasıl profesör olduğunu anlattık; önceki yazılarımızda.

                Pekiyi, O bu başarıyı gösterir de, Antalya’ya bağlı Akseki ilçesinin Taşlıca köyünden yine bir Yörük çocuğu olan Cemal Kurnaz, profesör olamaz mı?

                Aksu Öğretmen Okulu çıkışlı Gülnarlı Profesörümüz, “Bir Yaşam Öyküsü – Eğitim ve Bilime Adanmış Bir Ömür” adıyla köyünü, köylüsünü, ailesini, arkadaşlarını ve kendisini anlattığı 584 sayfalık bir kitap yazar da, Aksekili Profesörümüz yazamaz mı?

                Prof. Bozdemir, Aksu çıkışlı da, Prof. Kurnaz başka okuldan mı?

                O da Aksu’dan… O da meslektaşı gibi Aksu’dan sonra Yüksek Öğretmen Okulu’na seçilenlerden.

                Prof. Kurnaz hemşerimin 492 sayfalık eserinin adı: Bir Köy Vardı

                Evet ya, bir zamanlar bir köy varmış; Akseki’nin Güzelsu ve Çaltılıçukur köylerinin yakınında.

                Yerinde yeller esiyormuş şimdi. Neden mi?

                Yol yok, su yok, telefon yok, telgraf yok…

                En önemlisi, toprak da yok ama taş çok mu çoook! Adından da belli değil mi? Taşlıca…

                Yetmiş yıl önceki, benim de doğup büyüdüğüm Gödene’nin bir benzeri…

                Kırk bin köyümüzden biri işte; diyeceğim ama farkı şu ki, gece gündüz çalışarak ürettikleri hiçbir tahıl, sebze ve meyve yetmiyor köylüye. Bir çare ararlar ama bulamazlar.

                Birkaç aile göçüp gider önce. Akseki – Manavgat şosesinin güneyindeki sulak ve yemyeşil bir vadi olan Murtiçi’ne. İlk zamanlar, “İnsan doğup büyüdüğü köyü bırakır da gider mi?” diye çok ayıplanırlar. Bakarlar ki, gidenler çok memnunlar yeni yerlerinden, arkası çorap söküğü gibi gelir.

                Doğal değil mi?

                Her yeni fikir gibi, her yeni uygulama da tepkiyle karşılanır önce. Bir süre sonra, o en çok eleştirip karşı çıkanlar fanatik birer savunucusu olurlar; o fikirlerin, o yeniliklerin.

                Bu eser, yalnızca Taşlıca’nın değil, bir bakıma on binlerce köyün de öyküsüdür. Zamanla Taşlıcalılar’ıntümü Murtiçi’ne taşınır. Ve Taşlıca adıyla bir mahalle kurarlar orada.

                Ya benim köyüm Gödene, ya annemin köyü Menerge’ye ne diyelim? Başta İstanbul, İzmir, Manisa veAntalya olmak üzere birer birer göçüp gittiler. Her iki köyde de, üç beş aile kalıyor şimdi.

                Kırk yılı buldu, okulları kapanalı. Boş verin, okul ve öğretmen ne işe yarar ki! Önemli olan camiler ve imamlar! İki köyün de camileri ve minareli dimdik ayakta, çok şükür!  Tüm illerimiz ve ilçelerimizde olduğu gibi, nüfusları on, on beşi geçmeyen bu iki köyümüzde de günde beş kez Arapça ezan okunur yine.

                Okul ve öğretmen olmasa da olur! Ama cami, ama imam önemli! Onca İmam Hatip Okulu, onca Yüksek İslam Enstitüsü ve İlahiyat Fakültesi var. Bu kurumları bitiren on binlerce dini bütün gencimizin boşta gezmesine hangi Müslüman, hangi vicdan razı olur? Değil mi ya!

                Bu ayrı bir konu… Geçelim onu şimdilik.

                Prof. Kurnaz, “Bir Köy Vardı” adlı eserini anasına borçlu olduğunu yazıyor. Bakın neden:

                “Yörükkızı diye anılan anam Emine Kurnaz (d. 1935) en önemli kaynağım oldu. Kışın Ankara’da yanımda kaldığı zamanlar, merak ettiğim her şeyi sordum. Onun berrak hafızası, manzum ve kafiyeli söyleme yeteneği benim işimi kolaylaştırdı… Bu bakımdan kitaba ‘Anamın Kitabı’ desem yeridir.”

                Taşlıca’nın eski adı Kiliseli imiş. Demek oluyor ki, eskiden bir Hıristiyan köyüymüş burası.

                “Müslümanlıkta dinde zorlama yoktur.” denir ama gelin de siz onu benim külahıma anlatın. Öyle olsaydı, Müslüman Araplar Orta Asya’ya kadar gelip on binlerce Türk’ün kellesini kesip bir meydana yığarlar mıydı?

                Atalarımız beğendikleri, duygu ve düşüncelerine uygun buldukları için falan değil, bu vahşeti görüp korktukları için kabul etmişler Müslümanlığı. Bana sorarsanız, o korkunun hâlâ izi ve etkisi var genlerimizde.

                Öyle olmasa, “Allah’tan kork!” yerine “Allah’ı sev!” denmez miydi?

                Ulusumuza uygulanan bu vahşeti, fırsat elimize geçince, biz de başkalarına uygulayarak öcümüzü böyle almışız! İşte onların en mâsumlarından birini şöyle anlatıyor; profesör hemşerim:

                “Eskiden Hristiyanlar mavi, Müslümanlar beyaz elbise giyerlermiş. Bizim köylüler, komşu köyden bazılarını Geyran Yaylası’nda çeşme başında zorla sünnet edip Müslüman yapmışlar. Bunu içine sindiremeyenlerden biri, evde kendi kendine söyleniyormuş. Bunun üzerine hanımı şöyle demiş:

                Gök gidip ak gelen eşim;

                Geyran Yaylası’nda ne idi işin?”

* * *      * * *      * * *

                Gelelim, “Yörük kime denir?” sorusunun yanıtına:

                “Anadolu’nun fethi sürecinde Orta Asya çevrelerinden göç edip gelen ve çoğunluğu hayvancılıkla uğraşan Türkmenler, Adana’dan Muğla’ya kadar uzanan Toros Dağları’na yerleştirilir. Sonraki yıllarda Moğol akınlarından kaçarak dağlara ve vadilere yerleşen Türkmenler de buralardaki nüfusu takviye ederler. Bu konargöçer Türkmenler’e Yörük denir.”

                ‘Taşlıca niçin yollardan, geçitlerden, il ve ilçe merkezlerinden uzak, dağların taşların arasına bir yere kurulmuştur?’ sorusunu da şöyle açıklıyor yazarımız:

                “Eskiler, yerleştikleri yerin, havasının serin olması kadar güvenli olmasına da özen gösterirler. Yol üstünde, ayakaltında olan yerleri pek tercih etmezler. Bu bakımdan sırtını Tuzaklı dağına dayayan bu yeri, yerleşim için uygun gördükleri anlaşılmaktadır.” (1)

--------------------------------------------------------------

TABU YIKIM ÇALIŞMALARI

                Doğru sandığımız bilgilerimize, gerçek sandığımız ezberlerimize aykırı sözler yazıp söyleyenlere kızarız; değil mi?

                Tamamen tersi olması gerekir oysa. Ama yapamayız bunu. İsteriz ki, kırk yıldır neyi ezberleyip yinelediysek, onlar söylenip yazılsın hep.

                Şair ve yazar dostum Sabri Galip Nakipler, “Kusura bakmayın, ben sizin bildiğiniz insanlardan değilim. Ne düşünüyorsam onu söylerim.” diyor. Dinleyelim bakalım; neler söylüyor:

                “Şeytan Allah’la pazarlık edebilen bir güç… Kur’an böyle tanımlıyor onu, yani âsi…

                Allah’ın her şeye gücü yettiği halde Şeytan’a gücü yetmiyor.

                Çelişkiyi görüyorsun değil mi, sevgisiz yurttaşım?

                Yok görmüyorsun, göremezsin, gözün bağlı.

                Çünkü, ‘Kur’an’da çelişki yoktur; olamaz.’ diye inandırmışlar seni.”

                Bu satırları okuyunca, Âşık Veysel’imizin şu dörtlüğünü anımsadım hemen:

                                Âdem’i kovdun, bakmadın;

                                Cennette de bırakmadın.

                                Şeytanı niçin yakmadın,

                                Cehennemin var da senin?

                Birçoklarının zannedeceği gibi, dostum Nakipler de Tanrı’yı eleştirmiyor; Veysel de… Aksine, Tanrı’nın avukatlığına ve sözcülüğüne soyunup insanları aldatanların çelişkilerini dile getiriyorlar.

                Bakın, apaçık söylüyor bunu, Sabri Galip Nakipler:

                “İşin kötüsü nedir, biliyor musunuz?

                Bu arenada aldatan da memnun, aldatılan da!

                İkisi de bıkmıyor; aldatmaktan ve aldatılmaktan.

                Hatta aşırı derecede zevk duyuyor kanmaktan, utanmamaktan ve bu ateş denizinde yanmaktan.” (2)

                Daha ne desin, daha ne söylesin; Adıyamanlı bu eğitimci şair ve yazarımız?

 

                                                                                                                             Hüseyin Erkan

                                                                                                              huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

--------------------------------------------------------------

(1) Bir Köy Vardı:Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Berikan Yayınevi-Kurgan Edebiyat Yayınları, İkinci Baskı, 2020 Ankara, Tel: (0312) 232 62 18

(2) Tabu Yıkım Çalışmaları:Sabri Galip Nakipler, İştirak Yayınları, 2020 İstanbul, Tel: (0212) 527 29 26 www.dogukitabevi.com

 
Toplam blog
: 100
: 88
Kayıt tarihi
: 19.02.20
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..