Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Gökkuşağı Tadında Olsa Ya Dünya!

Gökkuşağı Tadında Olsa Ya Dünya!
 

Aydın dolaylarında seyir halindeyken hafif yollu yağmur çiselemesine denk geldik. Bir başka taraftan güneş, ışınlarını bize doğru çevirmiş, gözümüzü kamaştırıyor. Ve sonra…

Kafamızı çevirdik tepenin yamaçlarına, bir gökkuşağı dizini vardı tam karşımızda. Kızım renkleri saymaya başladı. Alı, moru, sarısı, yeşili ile rengârenkti gökyüzü. Bir süre böyle devam etti, devam etti ve kayboldu o güzelim gökkuşağı.

En son geçtiğimiz yıl nisan ayında Antalya’da görmüştüm gökkuşağını. Renklerin o insanı büyüleyen çeşitliliği ne yalan söyleyeyim benim ruhumu dinlendiriyor.

Sanırım yaşamın en büyüleyici kavramlarından birisi olsa gerek “çeşitlilik”.

Düşünseniz e, dünyanın sadece tek renge büründüğünü. Ne kadar zevksiz olurdu.

“Çeşitlilik!”

Sanırım yaşamımdaki vazgeçilmez tutkulardan birisi benim için çeşitlilik. Sadece renk cümbüşleri değil bahsetmeye çalıştığım. Hayatın her alanında çeşitlilik yaşamın vazgeçilmezidir diye düşünüyorum. Siyasal, sosyal ve politik dünyamızdada durumun bu minvalde seyreylemesi gerektiği kanaatindeyim.

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruzki, yüz yıllardır yüzerce farklı kültüre ev sahipliği yapmış bu topraklar. Adeta bir çeşitlilikler dünyasıda diyebiliriz bu duruma. Mezopotamya uygarlığından, Yunanlılara kadar, Osmanlı’dan, bu günlere kadar sayılabilecek birçok farklı kültür bu toprakların sahibi olmuş. Ve farklılıkların merkezi olmuş bu topraklar. Oysa şu son yüzyılımızda o farklılıklar yerini, tek tipçi, merkeziyetçi bir anlayışa bırakmış. Bir tarafta insanlar, doğası gereği kendisi gibi yaşamanın ve kendisi gibi olmanın çabasını verirken ve zihnine demokrasinin bilincini nakşederken, insanlara hükmetme çabası içerisinde olan yönetim organları, illede bu topraklarda yaşayan insanları kendi keyfiyetlerine göre tek tip bir yapıya büründürmeye, homojenleştirmeye çalışıyor. Ama nafile, olmuyor işte. Salt bu sebep yüzünden insanlar hayatlarının en güzel dönemlerini bu yönetim organlarının şekillendirmeye çalıştığı tek tipçi modele karşı durmakla geçiriyor. Salt insanlar, kendileri olabilmenin çabası için hayatlarını feda edebilmeyi göze alabiliyor. Ölüyor, öldürülüyor, işkenceden geçiyor ve hayatın bilcümle kepazeliğini yaşıyor kendisi olabilmek adına. Peki neden bu zevksizliği, yani tek tipçiliği insana dayatma gibi bir gafletin içerisine düşer yönetim organları? Neden insanların kendisi olması yönündeki taleplerini reddeder? Hayat tek tip bir öbekleşme doğrultusunda çekilebilir ve zevkli kılınabilir mi? Sadece daha kolay yönetebilmenin nedeni olur homojen bir toplum yaratma sevdası. Herkesin aynı şeyi düşündüğü, herkesin aynı şekilde giyindiği, yediği, içtiği bir toplum düşünseniz e, ne kadar sevimsiz ve ne kadar çekilmez olurdu. Bence insanların birbirine benzemesi gereken yegâne nokta demokrat olma bilincidir. Demokrat olma bilinci en kabul edilemez olanı dahi içine sindirebilme becerisidir. Hani yani yanlış anlamayın bu lafımdan. “Mutlak özgürlük” diye bir kavram kargaşasının içerisine düşmek istemiyorum. Aksine, bir başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı noktada demokratik özgürlük anlayışıda kendi sınırını çizmiş olur.

Bence toplumlar gökkuşağı tadında olmalıdır. Gökkuşağı zevki ile dolu dolu olmalıdır. Farklılıkların bir arada özgürce yaşadığı ve Nazım Hikmet’in dediği gibi “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşayabilmelidir insanlar.

Şu yaşadıklarımıza bir bakın. Hayata gözlerimi açtığım 1969 yılının bir kış gününden bu günlere sadece ölümlere tanıklık etmiş zihnim. Hem de ne çok ölümlere tanık olmuşum. Ve bu topraklar sadece zihnime ölümü kazımış. Siyasal ve politik düşüncelerinden dolayı öldürülen binlerce insana tanık olmuşum. Kimliklerinden dolayı öldürülen on binlerce insanın kanı ile sulanmış bu topraklar ve ben gözümü dünyaya açtığımdan beri sür git devam ediyor bu durum. Daha ne kadar devam edecek bu durum, bilmiyoruz ama bu ölümlerin tek bir kaynağı olduğunu düşünüyorum. “Demokratik bilincin eksikliği”.

Hayatın bana öğrettiği yegâne şeyin demokrasi bilinci olduğunu rahatlıkla itiraf edebilirim.. Hangi ekonomik sistemi tercih ederseniz edin, demokrasi bilincinin eksik olduğu ve işlevini yitirdiği toplumların toprakları kanla sulanmaya mahkumdur.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..