Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gökova rüyası

Gökova rüyası
 

Gelin sizlerle Gökova'ya gidelim, ne dersiniz?

Gökova bir seda'dır , onu, seslendirenler bilir. Gökova bir rüya'dır, onu, görenler bilir. Gökova bir sevda'dır, onu, çekenler bilir, Gökova bir hayattır, onu, yaşayanlar bilir. Gökova bir mabettir, orada ibadet edilir...

Gökova'nın ''Sakar'' tepesini arkanıza alın. Oralardan aşağılara bakın. Önünüze, derinleşerek büyüyen bir mavilik çıkacaktır. İşte! ''Halikarnas'ın'' ''Arşipel'i'' karşınızdadır bütün ihtişamı ile!...

Kleopatrayı da geçirdik bu yollardan ''Turizm'' uğruna... Sadece burası mı?! ''Öyle'' demişsek, öyle olmuştur! Kleo, nüfusumuza geçtiğinden beri ne yapmışsa doğrudur. Katlanacağız.

Sakar'dan itibaren inişte, ovaya yakın sağ taraftan, asfalt bir yol ayrılır. Ağaçlıklı, inişli bir yoldur. İniş, meydanımsı bir yerde biter. (Devamı, iskeleye kadar gider)Hemen sola kıvrılın. Dar yol sizi ''Azmak''lara götürür. İlk oraya varıp, kendinize gelin bir hele. Sizi, ''Azmak''lar paklar!...

Yol boyunca , bir sessizlik senfonisi içine düştüğünüzü anlayacaksınız. Bir an durup da, dinleyin tabiatı bakalım. Sadece nefesinizi duyabileceksiniz. Bir de kuşların sesini. O kadar! Ne egzoz dumanı, ne korna sesi. Ne bahçevan'ın o güneş görmemiş sesini burada duyamıyacaksınız. Anadan doğmuş gibi olacaksınız. ''Oh be!'' diyeceksiniz, Bartındaki Ressam Yücel Aktaş'ın yaptığı gibi.

Gökova'nın Akyaka'sı, birlikte anılır zaten. Bir elmanın birer yaraısıdır onlar. Azmak'lardasınız şimdi. Çağlayan su sesi, sizi karşılar. Deliler gibi akıyor azmak suları. Suyun tam çıktığı yere gelin. Oralarda bir yerdedir, göreceksiniz, veya sorun. İki kol halinde bunlar, körfeze akar. Biri Kadın Azmağı, diğeri de Akçapınar.

Buz gibi nefesi var bu suların. Derin mi derin. Berrak mı berrak. Kristalden de öte ışıltılı, göz alıcı. Derinliklerde yatan bir gazeteyi, rahat okursunuz. Çevre, 1988 denberi ''Sit'' alanı. 2OO5 de de, ''Dünya Turizm Kenti'' ilan edilmiş. Kadınlar dernek kurmuş, buraları güzelleştirmek için.Çok faaller.

Azmak başında atlar göreceksiniz. Hiç bir yerin atlarına benzemiyor bunlar. Bu atlar''Spagetti'' yiyorlar. Hünerliler. At, göğsüne kadar sulara giriyor. Başını suya daldırıp, dipteki yosunları koparıyor. Ağzından sular aka aka, uzun uzun yosunlar suda salına salına. Bir at spagetti nasıl yer? ''Külbastı yiyen at'' hikayesi aklıma geldi birden, neyse. Tahta kanepenize yaslanın ve seyredin.

Suların tabanında yeşil su yosunları var. Suları kaplamış, uzun uzun saç örgüsü gibi, sularda delice salınıyorlar. At, gözlerini kapayıp, başını ördek gibi suya daldırıyor. Taaa, yelesinin sonuna kadar başı suda. Köklüyor yeşilliği. Diliyle onları doluyor çatal gibi. Dişlerini de de bıçak yapmış, parçalayıp yutuyor. Bizim yöremiz atlarını getirin buraya, öldür Allah bu işi yaptıramazsınız!. Burada su samuruna, su tavuğuna ve karabataklara rastlayabilirsiniz.

Azmaklarda ördeklere yem attık. Ayaklarımızı buz gibi sulara saldık. Çıkarıp onları güneşte ısıttık .Harıl harıl akan azmağın gözleri, gözlerimizle birleşince, sevgiyle bakıştık. (Yolumuzu değiştirip, karşı kaldırıma geçmedik.Anlarsınız ya!)

Tahta kanepelerdeyiz. Cırcır böceklerinin türküleriyle uyuduk biraz. Bir sesle uyandık:'' Bey, dedi, birisi Gökova'da gündüzleri uyunmaz. Yoksa geceleri uyku tutmaz'' dedi. Otele gittik sonra. Uyuyabilirsen uyu. Dön Allah dön. Kalkıp gittik yine aynı yere oturduk. Cırcır böcekleri bizi, yine türkülerle karşıladı.

Cırcır dediğimiz, Ağustos becekleri. Karınca ile olan hikayesini bilirsiniz. Kış günü, hani karıncanın kapısı çalar.Karınca da ona: ''Bütün yaz sazını elinden düşürmedin'' diye kovar ya! Kim uydurduysa, Ağustos böceğine haksızlık etmiştir. Halikarnas Balıkçısı anlatırdı: ''Zavallı Ağustos böceği, ayaklarının iç kenarları ile, karnındaki halkaları peşpeşe sürterek, karnındaki yumurtaları ısıtma uğruna telef olur gider. Sonbaharda ağaçlarda bir deri, bir kemik sallanan, işte bu Ağustos böceğidir. Yumurtalara hayat verirken, kendi hayatından olur. Cırcır sesi de , bu sürtmelerdendir.''

Gökteki Ay, sislere bulansın, Gözyaşlarını göstermemek için. Elemli deniz kuşları yuvalarında iç geçirsinler. Gökova...Hissede hissede yaşanılacak yer. Haykırın doğa sevginizi. Şahit olsun dağlar, taşlar, kuşlar...Azmaktan akan sular taşısın sesinizi denize. Deniz dibi cinlerine ulaşsın. Kederlerinizi, denizin diplerine süpürün böylecene.

Gökova...Balıkçı'nın Gökova'sı...Pırıl pırıl yakamozlanan Arşipel!. Çağırın bütün sevgilileri Gökova'ya. Gelmiş, geçmiş ne kadar varsa.Mavilerle sarhoş olun birlikte, güle, oynaya. Heyt be! Bu dünya, Sultan Süleyman'a bile kalmadı!. Bu mavilikler. Hepinize yeter. Bu kentte düşler bile boyalıdır maviye. Hülyalar da öylesine. Tüter mavi diye diye.

Bir şişe bulun acele.İçine, sevdiğinizin ismini de yazın birlikte. Bırakın kaderine, aksın gitsin azmaktan. Sevinmek yeter şimdiden. Ulaşacak o şişe sevgiliye. İçinden kağıt çıkacak: ''Seni seviyom'' diye.

Yakamozlanan Arşipel'e bakın. Ay, beyaz tülünü gersin, bir duvak gibi, Gökova Körfezine. O titrek sabah yıldızı, pul pul kondursun yanağınıza kendi gülücüğünden .Siz mavi düşler içindeyken!

Bu tatil, sizin için, bir ''Terapi'' olsun. Aşıksanız, sevdiğinizden yeni ayrılmışsanız, dünyaya küsseniz, yapayalnızsanız, hüsrana uğramışsanız, kendinizle barışık değilseniz, sünger gibi, bu dünyanın kirini, pasını üzerinize çekmişseniz, gelin Gökova'ya. Ne duruyorsunuz!? O Gökova ki, sizi alıp, o mavi girdaplarında bir gergef gibi dokuyacaktır. Hiç şüpheniz olmasın. Üç gün kalın burada, yeter! Ama, Gökova, her biriniz için sizlere şiir hediye edecek:

''Geceleri bir bulut görsen/Bir parça ağlamış/Bulutlar da ağlar, bilirsin./Rüyalarında/Sesli sesli ağlamandan, bilirsin/Sorma o'na bir şey/O benim çünkü/Bir bulut olmuşum/Gönlüne yağmak istemişim/Çiğ çiğ olmuşsun avuçlarımda/Bir seherin sabahında/Özellikle Gökova'larda/Bil ki, seni toplamağa çıkmışım/Bil ki seni acıkmışım/O çam ağaçları/Ayak uçlarına basa basa/Geldiler yanıma/Ay sislere bulandı/Bütün gece ağladı/Gözyaşları/Körfeze damladı/Sular halkalandı/Onlar sana ulaştı mı/Seni yaşadım ben Gökova'da/Bir başka sıcaktın/Ellerin, gözlerin ve yüreğinle/Bir gün geleceksin Gökova'ya/Gel mavilerle olalım/Mavilere doyalım/Rüyalar, hülyalar bile/ Boyansınlar maviye/Mavilere, masmavilere...

Sabah kalktığınızda, çimdikleyin kendinizi.''Acaba, rüya mıydı?'' diye. Bir de siz çimdiklenip sıçrayacaksınız.''Rüya değilmiş ''diye. Cırcır böcekleriyle bir akşam, yemeği çamlar altında, tahta masalarda yeyin.Yanında bir şişe şarap! Ekmeğin kenarı bile, ''Ballı pide'' gibi gelir insana.. Gözünüz, akan delice suların serinliklerinde, cırcır böcekleri uyutacaktır sizi. Gözler kapanırken perde perde. Çatal elinizden ha düştü, ha düşecek. Rüya bile göreceksiniz. Bu bir ''Gökova'' rüyası olacak. Buraların hakimi o Kleopatra gelecek. Sorgucundan tanıyacaksınız onu. Zaten süsünden, püsünden hiç eksilmemiştir. Elinde bir ''Lir'' olacak. Gitar tellerinde olduğu gibi. Kulağınıza şarkılar söyliyecektir. Elinizden tutup; huzurun, güzelliğin, sadeliğin, içtenliğin olduğu diyarlarda dolaştıracaktır sizi. Bakın görün, nasıl zinde kalkacaksınız uykulardan.
.......

RESİMALTLARI: Gökovanın güzellikleri, Azmak sularındaki yosunlar, ördekler

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..