Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '12

 
Kategori
Efsaneler
 

Gökovalı'nın söylencesi; Oktay Akbal'ın yazısı

Sevgili hocam Prof.Dr Şadan Gökovalı ile ilgili Oktay Akbal ağabeyim  22 Ocak 2012 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde GÖKOVALI’nın SÖYLENCESİ ”başlıklı bir yazısını yayımladı. Bu yazıyı maalesef o günlü Cumhuriyet Gazetesi’ni  almadığım için okuyamadım. Ancak yazıyı Şadan Gökovalı hocam geçerek  büyük bir keyifle okudum. Öyle ya,  hem Cumhuriyet Gazetesi’nin, hem de Cumhuriyet'in aydınlanma ışığı Oktay Akbal  ve aydınlanma kültürünün köşe taşı efsanevi  mitolojik ismi ve  Halikarnas Balıkçısı’nın çalışma arkadaşı, dostu, yoldaşı Ege’nin incilerini istiridye kabuğundan çıkarmış Balıkçı ve Şadan Gökovalı hocam.  Halikarnas Balıkçısı’nın Öykülerinden  “Çiçeklerin Düğünü ve Ege’den denize bırakılmış bir çiçek”,  mutlaka okuyun.

Şadan hocam Yerkesik   "thera" tarihi isminin  av, avlanmaktan geldiğini belirtti.

Gökovalı’nın Söylencesi başlıklı yazıyı aşağıda Milliyet Blog sayfamda okurlar ve dostlar için  yayımlıyorum. Ve Oktay Akbal ağabeyim ile Şadan Gökovalı hocama selam ve saygılarımı bir kez daha iletiyorum. Oktay Akbal ağabeyimin yazısını okurken ağlayan kaya beni tarihin derinliklerindeki efsanelerin tadına çekti. Niobe’ye

“Çok eski çağlarda Manisa da Niobe adlı bir kadın yaşarmış. Niobe'nin tam oniki tane çocuğu varmış Bunlardan altısı kız,altısı erkekmiş Niobe, bu kadar çok çocuğa sahip olduğu için kendisiyle pek gururlanırmış

Zamanla diğer kadınları küçümsemeye, çarşıda açıkca kendini övmeye başlamış "Hepinizden üstünüm ben" diyormuş, diğer kadınlara Hanginizin benim kadar çok çocuğu var? Analık konusunda Leto bile aşık atamaz benimle Leto sözünü duyan kadınlar korkuyla "aman sus" Niobe diyorlarmış "Leto böyle konuştuğunu bir duyarsa " Kadınlar haklıymış korkmakta, çünkü; leto bir tanrıçaymış..Üstelik eski çağda orada yaşayan insanların tapındığı tanrı ve tanrıçaların en güçlülerinden biriymiş.

Ama Niobe'nin umurunda mı? Duyarsa duysun dermiş bağıra bağıra Yalan mı? Tanrıça Leto nun sadece iki çocuğu var, benimse tam on iki !!! tanrıça leto o sırada Menderes ırmağının kıyısında dinlenmekteymiş. Yaramaz bir rüzgar,kıs kıs gülerek, Niobenin sözlerini tanrıçanın kulağına fısıldayı vermiş. Öfkesinden deliye dönen Leto hemen çocuklarını yanına çağırmış. Güneş gibi parlayan yakışıklı tanrı Apollon ile güzeller güzeli tanrıça Artemis bir ışık demeti halinde annelerinin önünde durmuşlar.

Leto çocuklarına olayı anlatıp onlardan Niobe'yi cezalandırmalarını istemiş. Apollon ile Artemis gümüş yaylarını kuşanıp Niobenin çocuklarının peşine düşmüşler . Niobe nin altı kızı Artemis'in, altı oğlu Apollon' un oklarıyla can vermiş. Bu olayı gören Niobe ise, üzüntüsünden o anda taş kesilmiş.

Efsane böyle bitiyor. Dağın yamacında duran kadın başı, görüntüsündeki kayaya çok yakından bakıldığında gözyaşlarının aktığı görülürmüş. Başka bir söylenti de eğer yanında oynayan çocuklar olursa gözyaşları kesilirmiş.


Bugün Spil Dağı'nın eteklerinde Ağlayan Kaya ya da diğer adıyla Niobe Kayası olarak bilinen kayanın bir sanat eseri olup olmadığı antik çağdan beri tartışılır. Doğal aşınma sonucu başı önüne eğik, ağlayan bir kadın görünümü kazanmıştır. Eski Yunan yazarlarının yapıtlarında da sözü edilen kayanın Zeus’un taşa dönüştürdüğü Niobe’yi temsil ettiğine inanılır.

Niobe, Yunan mitolojisinde, Lidya kralı Tantalos’un kızı ve Yunanistan’daki Tebai kralı Amphion’un karısı ve yitirdiği çocuklarının ardından gözyaşı döken kahırlı anaların simgesiydi.(alıntı)


(Nabide Kılınç) 

GÖKOVALI’NIN “SÖYLENCE’Sİ…

Evet/Hayır Köşesinde OKTAY AKBAL   yazıyor;

Gökova’yı bilirdim, dünyanın en güzel yöresi. Ama Şadan Gökovalı bu yerin gerçek efendisi…

Burda doğmuş, büyümüş, yetişmiş, uzak geçmişin masallarıyla, gerçekleriyle kaynaşmış. Bizleri de bütün bu eski, ama eskimemiş güzellikleri duymaya, tatmaya çağırmış. Konuşmalarıyla, yazdıklarıyla, kitaplarıyla…

Önce turist rehberi, o güzel anlatımıyla mitolojik dünyasının efsaneleşmiş aşklarını, serüvenlerini inandırıcı bir ustalıkla yaşatmış! Bir kez, bir dağ başında eski bir destanı anlattığını dinlemiştim. Bir anda kendimi o güzel aşk öyküsünde bulmuştum.

Şadan Gökovalı’nın “Söylence” adlı kitabını, her aydınım diyen kişinin alıp okumasını isterdim.Bir roman değil, mitoloji dünyasının binlerce yaşanmış ya da yaşatılmak istenmiş öyküleri…

“Söylence”nin bir yerinde şöyle diyor;

“İlkel insan, doğa olaylarına bilim dışı açıklamalar getirmeye çalıştı. Bunların birtakım insana benzer varlıklar tarafından yapıldığını düşündü. Ama yine de mitoloji ya da güzel Türkçemizle “söylencebilim” elimizde matematiksel, tarihsel, bilimsel veriler olmayan konularla bize ipucu verebilir., ışık tutabilir.”

Şadan Gökovalı, hocası ve dostu Halikarnas Balıkçısı ile yıllarını birlikte çalışmakla geçirmiş, Ege’nin anlamını duymuşlar birlikte,  bizlere de duyurmaya çalışmışlar. Balıkçı’nın bütün öykülerini de  bir çeşit mitolojik bir  ayrı değer saymalı mı?

Gökovalı kitabında bütün bu söylencelerin, yani efsaneleşmiş yaşantıların nerden çıkarıldığını şöyle açıklıyor;

“Bir yönden bakılınca saçları arkaya kaykılmış, ağlayan bir kadına benzer kayaya “Nlobe” denilmiş.

“Söylence” adlı dev kitabını okurlarıma tanıtmak için birkaç kez yazmaya kalktım. Baktım, istediğim gibi olmadı. Yeniden ele alıp orasından  burasından okuyup kendimi binlerce yıl öncenin yaşantısında bulunca, bu yazıyı yazmak istedim.

“Ben burada tanrı ve tanrıçalara inanmıyor ve onlara tapmıyorum. Ama biliyorum ki,  Balıkçı’mızın  “Altıncı Kıta” dediği Akdeniz çevresinde, binlerce yıl, milyonlarca insan inandı, taptı onlara. Onlar için mimarlık tarihini süsleyen tapınaklar, sunaklar yarattı. Sanat tarihine çok değerli yontular  var etti.”

Şadan Gökovalı sanırım söylence denen bilimin ülkemizdeki tek profesörü…İzmir kültürüne en fazla hizmet etmiş bir aydın olarak 50. Yıl ödülünü almış, gerçek bir değer. 

 
Toplam blog
: 642
: 524
Kayıt tarihi
: 19.07.08
 
 

Muğla'nın YERKESİK  beldesinde dünyaya gelmişim.  Yöremin o solunacak havasını, coğrafyasını çok ..