Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '09

 
Kategori
Futbol
 

Gol attığına sevinme, yediğine yerinme

Gol attığına sevinme, yediğine yerinme
 

3 kusurlu hareket


Siz hiç ameliyattan sonra ameliyathanenin orta yerinde sevinçten oynayan doktor gördünüz mü?
Hadi diyelim gördünüz.
Ama ameliyatın başarılı geçen her aşamasından sonra:
"Ulan ne de güzel yardım karnını, dur iki göbek attırıvereyim şuracıkta."
"Amma da güzel bağladım damarları, az daha kıvırtayım."
"Terzi misin be mübarek şu dikişin güzelliğine oynanmaz mı?" deyip, deyip oynayanını gördünüz mü?

Ya da kurmaya çalıştığı makinanın bağladığı her civatasından, her somunundan sonra
"Oh yandan, yandan." nidalarıyla döktüren mühendisi?
Görmediniz değil mi?

E o zaman bu topçu takımı, ne demeye kazandıkları her sayıdan sonra sevinmenin b.kunu çıkarıyor? Basketbolcusu, Voleybolcusu ama en çok da ayaktopçusu.
Her golden sonra sevinmeye yemin mi ettiniz ya?
Adamlar 5 tane yemişler, kazara 1 tane attıklarında bile seviniyorlar utanmadan.
Velev ki galibiyet golü olsa ne yazar, maç bitmedi ki.
Daha maç bitecek, bunun gibi onlarca maç daha bitecek, lig bitecek ki; kazandıysan sevineceksin.
Nedir öyle ayakkabı boyamalar, bebek sallamalar, yerlerde sürünmeler?
Hele de kart göreceğini bile, bile forma çıkarmalar.
Deli gömleği modeli forma mı dizayn etmeli?
Hem o zaman yerli, yersiz elle oynama da yapamazlar.

Oysa cıvık bir sevinç yerine vakur durmanın yararlarını bilseler.
Bir kere rakibi daha çok bozar, korkutursun.
Sonra konsantrasyon kaybı yaşamazsın.
Enerji boşalması, gevşeme de yaşamaz hırsını topa saklarsın.
Kart görme riskin de olmaz.

Öte yandan yenilen gole aşırı üzülmek de benzer bir abukluk.
Bosna maçında yediğimiz frikik golünden sonra barajın arkasında sarkık durumda bulunan arkadaşın secde eder gibi yere kapanıp, kalmasından, hiç hazetmedim.
Bizim FB'li Gökhandı sanırım.
Ya, daha maçın 25. dakikasındasın be kardeşim, yediğin de beraberlik golü.
Sporcunun maç içinde bu kadar romantik olmaya hakkı var mı?
Alacaksın Bosnalının filelerden çıkarıp, beraberliğin kendilerine yettiğini hatırlayınca kenara bıraktığı topu, koşarak sen götüreceksin ortaya.
Sporcu olmak bunu gerektirir.

Sporcu olmak sinirine hakim olmayı da gerektirir tabii de bunu Emre'ye anlatabilecek olan beri gelsin.
Şimdi Hocası TERİM, abisi HAGI falan demenin hiç manası yok. Madem ki artık FB'li, sinirinden de biz sorumluyuz. Yönetim de bu görüşte olacak ki psikolog tutmaya karar vermiş kendisine her maçta önüne gelene parmak sallayıp, hakem tartaklayıp, 3 maç ceza aldıktan sonra.
"Günaydın!" derler adama.
"Üsküdarda sabah oldu."
Yahu maçların gözlemcileri raporlarına yazacaklardı neredeyse "Bu kardeşimize bir baktırıverin." diye.

Geç kalmak bir yana çözüm bu mudur yani?
Maaşlı çalışanına karşı bu kadar alttan alan bir kurumun, kurum kültüründen bahsedilebilir mi?
Bu ne aymazlıktır, bu ne laçkalıktır?
Yönetici adam psikolog çağıracağına futbolcusunu çağırır ve sinirlerine hakim olmasını emrederdi.
Tabii onun anlayacağı bir dille.
Bu dil, şöyle bir dil olabilirdi örneğin:
"Ulan oğlum BELÖZ! Oynayacaksan, edebinle oyna. Yoksa senin o, futbolcudan hakeme, seyirciden gazeteciye sallayıp durduğun işaret parmağın var ya. Onu maçlardan önce, Japonla diğer tombik parmaklarına yapıştırmak zorunda kalacağız."

 
Toplam blog
: 30
: 2257
Kayıt tarihi
: 03.11.06
 
 

İzmirliyim ama, İstanbulda yaşıyorum. Elektronik Mühendisiyim ama, ilaveten yazıyorum. Evliyim ama..