Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Göl saatleri

Göl saatleri
 

Eyy...dilsiz göl , o günlerin saklasan bari hatırasını...


" Ey göl hatırında mı ? Bir gece sükut derin,
Çıt yoktu su üstünde, gökaltında, uzakta
Suları usul usul yaran kürekçilerin
Gürültüsünden başka " *

Yeşille mavinin çılgınlar gibi seviştiği cenneti bulmuştum sonunda.

Ormanların kızıydım ben.
Neftilerin, zümrütlerin, hakilerin bağrında büyümüş, dipte toprağın, tepede göklerin görünmediği silme yeşiller mekanım olmuştu hep, doğduğumdan beri. Sonra da envai çeşit yeşilin bitip, hırçın lacivertin başladığı Karadeniz yılları... Yeşille mavinin o müthiş aşkları, beni karşı koyamadığım bir girdap gibi koynuna alıverirdi.
.....

Yeni bir şehirde , yeni bir hayat... Taşınma telaşı , alışma devresi, kasabaya geliş gidişler...yeni insanlar...


Burada mavi , sadece yukarıdaydı. Uçsuz , bucaksız. Topraksa sapsarı. Tek tük ağaçların, uçsuz maviliklerin üzerindeki dantel motifleri ile oyalandım durdum aylarca. Cılız bir dere dahi yoktu, ortalıkta görünen. Gökyüzünün sonsuz maviliklerine şaşarak yaşadım , Nazım gibi...
.......

Sonra bir gün ,Gövem Göletini keşfettim. İnsan eli ile bile yaratılmış olsa, su değdiği her yere hayat veriyordu.

Nerede ise , her pazar sepetime doldurduğum kahvaltılıklarım ve yanımda dostlarım, sabahın o dingin saatlerini, doğanın yansımalarını yakalamak için kendimizi göle atıyorduk.

Ana yoldan sapar sapmaz, manzara değişiveriyordu birden. Uzaktan görünen öbek öbek köy evlerinin kırmızı damları ile yeşilin kontrası , bütün cazibesi ile karşılıyordu bizi. Yolculuğumuz boyunca da,kavak,meşe ve akasya ağaçları eşlik ediyordu. Bu pazar akasyalar çiçek açmıştı. Çocuklar gibi bunun sevincini yaşarken,mor bir cümbüşün içine daldık tepetaklak. Önce gönüllerimiz, sonra da bedenlerimizle...HAŞHAŞLAR ÇİÇEK AÇMIŞTI ! Ve her yan mürdüm, eflatun , beyaz haşhaş tarlalarıydı. Doğanın sunduğu böylesine masum ve inanılmaz güzelliğin , insan eli ile kötüye kullanılarak yaratıldığı felaketlere...yıkımlara inanmak çok zordu.

Onbeş dakikalık mor cümbüşlü, yeşil yolculuktan sonra Göl içine alıverdi bizi. Yeşil-mavinin koynunda, kaptan köşkümüzdeydik artık. Beyaz örtülerin üstünde yenen simitler,peynirler,zeytinler...yanında tavşan kanı çayla bir başka güzeldi. Üstümüz mavi...altımız mavi...yanımız, önümüz arkamız yeşil...Çamların aksi suya vurmuş. Yeşil nerede bitiyor,mavi nerede başlıyor ? Ya da hangisi gerçek, hangisi yansıma ?

Gökyüzü alçalıyordu ve yağmur başlamak üzereydi. Ama Gölün kuytulukları bizi bekliyordu. Toprak yolun bitip, çam ormanlarının içindeki patika yolla ulaşılan , sanki benim keşfettiğim, ilk defa benim ayak bastığım minik koyum , bizi bekliyordu. Bu kez, yağmurla birlikte gittik koya. Yağmura hasret toprağın,kavuşma sevincini birlikte paylaştık , toprağın çocukları gibi...

" Ey göl! Dilsiz kayalar ! Mağaralar ! Kuytu orman !
Siz ki zaman esirger,tazeler havasını
Ne olur ey tabiat, o günlerin saklasan
Bari hatırasını !

" Sevişmek ! Hep sevişmek ! Akıp giden saatin
Kadrini bilmeliyiz !
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için,
O geçer, biz göçeriz ! "




*Dizeler,Alphonso de Lamartine 'nin GÖL adlı şiirinden alınmıştır.
Fotoğraflar,benim objektifimden.
 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..