Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Gölge koymuşlar peşimizdeki hüzünlerin adını...

Gölge koymuşlar peşimizdeki hüzünlerin adını...
 

Usul usul esen yumuşacık meltemlerin süslediği güneşli bir akşam üstü, yalnızlığının içindeki küçücük evinin küçücük bahçesine çıkarsın elinde bir fincan kahveyle. Birde cigara yakarsın efkarını dağıtsın diye. Güneş başını alıp gidinceye, gün kendini gecenin karanlık kollarına bırakıncaya kadar oturursun orada. Gözlerin, umarsızca rengarenk açan çiçeklere takılır. Elini uzatırsın bir tane koparmak için. Onun kadifemsi ten ini avuçlarında hissetmek istersin. Birden garip bir duygu kaplar içini. Sanki büyük bir tutkuyla dahası büyük umutlarla bağlıdır o çiçek, o toprağa. Kıyamazsın koparmaya, için el vermez onu yaşamdan ve yaşama dair umutlarından ayırmaya. Birazda kendine benzetirsin belki o çiçeği. Dalıp gider buğulu gözlerin taç yapraklarındaki mor renge ve düşüncelerin sıcak koynunda bulursun kendini. Neden dostlarınla muhabbet denizinde değilde, tek başına yalnızlığının bahçesinde oturduğunu düşünürsün. Bir zamanlar sende bu çiçeğin köklerinin bağlı olduğu gibi bağlı değilmiydin hayata? Umutların yok muydu yaşamaya dair? Senelerce aradığın neydi? Neyin peşinden koşup durdun?Aradığın şeyin ne kadarını buldun? Cevabını bildiğin soruları sorarsın kendi kendine sanki acı çektirmek ister gibi.Birde bu soruları kaçıncı defa kendine sorduğunu düşünürsün. Bakarsın geçmişine, baktıkça gözlerin dolu dolu olur hüzünlenirsin.O kadar çabalamış olmana rağmen istediğin şeyin çok azını bulduğunu farketmek çok acıtır zavallı yüreğini.Oysa sen çok bir şey istememişsindir hayattan.Belki de her şeyin en azıyla yetinmeye razı olmuşsundur.Ama bir tek şeyin en iyisini istemişsindir.Yalnızca bir dost, bir sevgili yada adı herneyse.Hayat denen dikenlerle kaplı yolda yalnız başına yürürken canın sıkılır bazen.İşte o anda yanında birini görmek istersin.Omuzlarındaki yükü paylaşmasınıda beklemezsin.Sadece, sadece ayağın takılıp yere düştüğünde sana elini uzatıp ordan kaldırmasını, dizlerinden akan kanları silmesini yada "sakın pes etme" demesini beklersin.

Bunun için çabalarsında, bazen senelerini harcarsın bu uğurda, sırf o kişiyi bulabilmek için.Bulduğunuda düşünürsün bazen ve kayıtsız şartsız teslim etmek istersin ona kendini.Ama tam ihtiyacın olduğunda tam yere düştüğünde o kişinin üzerine basıp geçtiğini için kan ağlayarak görürsün.Bazen bir taş bile koyarlar önüne ve sen takılıp düştüğünde neyin canını daha çok acıttığını bilemezsin.Düştüğünde aldığın darbemi daha can yakıcıdır yoksa boşa harcanmış onca zaman ve emek mi.Zaten kısıtlı olan ömründe bir kişi için açtığın bembeyaz sayfanın yırtılıp atıldığını görürsün ve o sayfaya dostluğu yazmak için harcadığın zamanın boşa gidişine yanarsın.Keşke boşa geçmiş bu sürede daha doğru, bana daha çok sahip çıkacak birini arasaydım diye düşündüğün olmaz mı hiç?Bir çarmıha gerilmiş hissedersin kendini bunu düşününce ve bu öyle bir çarmıhtır ki görünmeyen çivileri kalbinin tam ortasına çakarlar, ellerine yada ayaklarına değil.

Peki neden seni hep çarmıha germek isterler?Her şey çıkar üzerine mi kuruludur bu dünyada?Bu sorunun da yanıtını verirsin kendi kendine.3500 yıllık insanlık tarihinin yalnızca 135 yılı barış içinde geçmiştirNeden?Çünkü insanlar çıkarcıdır, insanlar bencildir, insanlar acımasızdır ve insanlar çoğu zaman dürüst değildir.Bunların hepsi bizlere özgü özelliklerdir.Ürkersin bu düşünceden ve inanmak istemezsin kendininde insanoğlunun bir üyesi olduğunu düşünerek.Ama gerçeklerden kaçamıyacağının bilincindesindir sen.İnsan oluşundan bile utanırsın bazen yaşadıkların, gördüklerin, duydukların karşısında.Kirlenmiş, yozlaşmış toplum içinde tertemiz kalmaya çalışacağına dair söz verirsin kendine.Ve hem kendine acırsın, hem insanlığa...

Ve hayatta en çok sevdiğin bir tek kişi olabilir.Herşeyin üstünde olan, herşeyden ve herkesten değerli olan.Diğer kişilerin seni sevmesi, senin pekte umrunda olmaz o kişi hayatındayken.Ama onunda seni herkesten çok sevmesi senin için dünyalara değerdir.Ve çok acıtır canını onun hayatında daima ikinci kişi olabilmek.Belkide kaderinde vardır daima senden daha cazip, daha çok aşık olunan, daha çok sevilen bir kişinin olması kimbilir?Zihninde dolanan sorulara daha bir kulak kesilirsin konu o kişi olunca, artık sen soruları ve cevapları kovalamazsın, sorular ve cevaplar seni kovalamaya başlar.Acaba eksik olan nedir sende?Acaba hangi yönünü geliştirmelisin en çok sevilen olabilmek için? Canından bile vazgeçebileceğini düşünürsün bazen, daha verebileceğin ne vardır ki?

Bunlara yanıt arayıp durursun sevginin garip bir şey olduğunu bir kez daha farkedene kadar.Bazen ne bir şey vermek gerekir sevmek ve sevilmek için nede bir şey almak.Bazen yalnızca terk edilip gitmeler bile doğurmaz mı sevgiyi?Sımsıcak gülümsemesiyle güzel yüzü bir kez daha güzelleşen birinin söylediği bir söz gelir aklına"sevilmeyi beklemeden önce sevmeyi bilmen gerekir"... Ne kadar doğru söylediğini düşünürsün. Sen sevmelisindir. Sevdikçe senin onun içindeki yerin değişmeyebilir ama onun senin içindeki yeri mutlaka değişecek daha bir güzelleşecektir.Ve düşüne düşüne sen yine kendin olmaya karar verirsin.Kendin olmaya ve onu çok sevmeye karar verirsin. İçinde sevginle suladığın umut çiçekleri yetiştirmeye devam edersin.Bir gün geçmişten gelen herkesin silinip onun kalbinde ilk sırayı senin alacağına dair.

Umutlarını kalbine, hayal kırıklıklarını cebine doldurur, oturduğun yerden kalkar, gölge denilen hüzünlerin peşinde, küçücük evine doğru yürürsün.Yine seveceğini, yine bağlanacağını, yeni hayal kırıklıkları yaşayacağını bilerek ama yinede aramaktan ve kendin olmaktan vazgeçmeyerek...
 
Toplam blog
: 9
: 2083
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

Eskişehirliyim. Yirmi beş yaşındayım. Ziraat Mühendisiyim. Sizlerle tanışmamı hayatıma bir çok artı ..