Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '14

 
Kategori
Kitap
 

Gölgeler Sesler Hevesler 1

Gölgeler Sesler Hevesler 1
 

Gölgeler Sesler Hevesler

 

Gölgeler Sesler Hevesler, genç yazar Delal Dara Kılınç’ın “Denemeleri”nin adı. Kılınç’ın “Metalik”inin tanıtımını, Yazar, Şair, Eğitimci Erdal Ceyhan; Milliyet Blog ’da yaptı. Ben de bu yazarı tanımak istiyorum diye görüşümü belirttim. Yazar, hemen bana sözünü ettiğim “Denemeleri”ni,”Metalik”adlı öykü kitabını,”Çamur Çağı” adlı şiir kitabını gönderdi.

Delal Dara Kılınç kim? Onu, kendi kaleminden tanıyalım:1978’in ilkbaharında güneşin yeryüzünde en güzel doğduğu yerlerden biri olan Adıyaman’da doğduğundan; hâlâ ilkbaharı seviyor; hâlâ hanımellerini, frezyaları… Hâlâ türküleri, şarkıları, şiirleri, serin bahar akşamüstlerini rüzgârları…

Gaziantep’te ortodontist olarak hastalarına hizmet verdiği zamanlarda da kalbi hep yazıyla ve müzikle atıyor…

Dünyanın ve ülkemizin en ünlü yazarları denemede kalem oynatmışlardır; zordur deneme yazmak. Çünkü belli bir kuralı yoktur denemenin. İlgi çekici olmalı. Deneme yazarı, söylenmemiş olanı söylemeli. Beyin fırtınası yaratabilmeli. Okur, yazarla birlikte düşünsel yolculuğa çıkabilmeli. Delal Dara Kılınç’ın denemelerinde bu özellikleri görebiliyor muyuz? Siz okurlarla birlikte “Gölgeler Sesler Hevesler ”in kapısını aralayıp görelim:

Ruhsal orgazm ya da kalplerin, beyinlerin sevişmesi… Sizi duyar gibiyim…”Dokunmadan da orgazm mı olurmuş ”der gibisiniz. Olur, olur, siz inanın bana. Tamam, orgazm; fiziksel uyarana verilen fiziksel uyarana verilen fizyolojik ve ruhsal tepkidir. Yani orgazm için fiziksel uyaran gereklidir. Bu kabul. Ama yeterli midir? Kanımca değildir. Diyerek ruhsal orgazma nasıl ulaşıldığını okura sorular sorarak görüşünü kanıtlamaya çalışıyor. Kanıtlamaya çalışıyor, diyorum; ama denemede yazarın görüşünü kanıtlama kaygısı yoktur. Dara da ille de benim dediğim, düşündüğüm doğrudur, demiyor; ama okurun beyninde fırtınalar estiriyor. Görelim:

Siz hiç hayatınızda birini sadece düşünürken bile içinizde bir şeylerin kıpırdadığını hissettiniz mi? Görmediğiniz, kokusunu hiç bilmediğiniz, tenine hiç dokunmadığınız birini hayal ederken kontrol edemediğiniz ateşler bastı mı her yanınızı? Onun tek sözü tüylerinizi diken diken etmeye yetti mi? Sadece sesini duymak terletti mi avuç içlerinizi, titretti mi dizlerinizi? Heyecandan başınız döndü mü? Ayaklarınız yerden kesildi mi? “Evet, bir insanı sevmekle başlar her şey. Bir insanı sevmekse, çoğalmak, zenginleşmek, giderek bütün insanlara yönelmek, onlarda erimek değil midir?”.(Vedat Günyol, Sevgi DüzeniDara da aşk ateşinde eriyenlere sesleniyor. Kiminiz böyle bir aşkı yaşamış; kiminiz de Dara da ne kadar romantikmiş, diyebilirsiniz. Nasıl düşünürseniz, düşünün. Yazar, sizi kendi dünyanızdan alıyor; kendi dünyasına götürüyor ya da düş evreninizin kapılarını aralıyor. Sorunlarınızı bir an unutuyorsunuz. Canım böyle deneme mi olur, diyenleriniz de çıkabilir; ama ilkçağın ünlü bilgesi Empedokles bizleri kendi dünyamızdan alıp ötelere götürmemiş mi?

Empedokles, bütün varlıkları birleştiren, birleşimin özünü kuran sevgidir, diyor. Evren düzeninde seven, sevmeyi, sevilmeyi dileyen varlık insandır yalnız. Odur sevginin tadına varan… Bütün buluşların, yaratmaların özüdür sevgi. (İsmet Zeki Eyüboğlu, Can Sıcağı)

Dara, düşüncelerini şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunuyor. Anlatımı, geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla anlaşılabilecek özellikte. Yazar,  kendi kendisiyle diyalog içinde ”Niye aşk hep toprağın altında filizleniyor, dallanıyor, budaklanıyor; niye güneşe çıkmıyor?” diyor.(s.24) Kendi zihinsel evreninde düşünce temrinleri yapıyor.Sizinle düşüncelerini, duygularını paylaşmak istiyor. Sizi çarpmıyorsa âşık değilsiniz söyleyeyim, ruhunuzu sallamıyorsa, damarlarınızdaki kanı tersine çevirip akıtmıyorsa, kafanız dakikalarca suda kalmış gibi nefessiz bırakmıyorsa sizi aptallaştırmıyorsa; aşk değil, o şey… Başka bir şey…(s.28)Bütün bunların sonunda, Nietzschenin dediği gibi”aşk köpeklik ”mi yoksa sadece plasebo etkisi yapan bir halüsinasyon mu?(s.33)Halüsinasyon, gerçekte olmayan şeyleri oluyormuş gibi algılama. Gerçek aşk, bu denli etkileyici midir? Yaşayanlar bilir.”Aşkı bulmaya kalkan, bütün gücüyle çabalasa da onun soluk bir gölgesinden başka bir şey elde edemez; kalbini aşkın buyruğuna vermiş olan, yorgunluk ve huzursuzluktan başka bir şey kazanamaz.(Shelley,Aşk Nedir, çev. Melih Cevdet Anday)

Dara,Denemeleri’nde aşkı değişik açılardan irdeliyor. Sizi, konunun gizemlerine çekiyor. Salt aşk mı? Değil. Hemen hemen yaşantımızdaki her konu yer buluyor bu denemelerde: Allah sevgisi, hüzün, benlik, başkaları için yaşamak, Facebook, Twiter, haklılık, güce tapanlar, klonlama, insan       doğası, mutluluk, ölüm, kâbus, direnmek, inadına yaşamak, sahtelik, olasılıklar,    yaşamın kutsallığı, yalan, mutluluk… Hepsi de yaşamımıza yön veren; bizi, biz yapan kavramlar.Dara, bu alanlarda görüş, düşünce, duygularını, izlenimlerini okura aktarıyor; ancak düşüncesini kanıtlama kaygısı duymuyor. Ne var ki kanıt göstermeyi, yeğliyor.”Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?”Necip Fazıl’ın dediği gibi rüyadayken ”Gözsüz görüyorsunuz.”

Derin benlik” konusunda,Ahmet Altan’ın “İçimizde Bir Yer” kitabındaki “mutlak yalnızlığımız ”dan dan söz ederek konuyu açımlıyor.Hiç kimsenin bilmediği, hiç kimseye açamadığımız, hiç kimseyle paylaşamadığımız kapalı, saklı yanlarımız olduğunu söylüyor, Dara. Öyle değil mi? Her insanın yakınlarından, dostlarından gizlediği, sakladığı sırları yok mudur? Öyle de olması gerekmez mi? Atalarımız ne demiş?”Sırrını verme sırdaşına, darılır bir gün kakar başına.”( Bölge Ağızlarından Atasözleri, TDK)

Dara,hiç başkaları için yaşadığınız oldu mu, diyor.(s.49)Olmaz olur mu? Özellikle dar gelirli ailede dünyaya gelmişseniz çekeceğiniz vardır. Hele bir iş tutmuş, bir yerlere gelmişseniz babanıza, annenize bakmak; kendinizden küçük kardeşlerinizi okutmak zorundasınızdır. Bitmedi; yakılarınıza destek olmalısınız ki çevrenizde değeriniz artsın. Evlendikten sonra da çocuklarınız için yaşarsınız. Hele günümüzde,”baba erkil” ailenin yerini,”çocuk erkil”aile aldı! Çocukları için yaşmayan kaldı mı?

Dara’nın Denemeleri’nde; toplumun yaşama genel bakışı da şu tümcelerde özetleniyor:”Güçlü olmalısın”,Zengin olmalısın”,Paran olmalı” “Çevren olmalı”,Adamın olmalı”…Çevremizde her gün duyduğumuz sözler. Mutluğun kapısını, bunlar mı açar; ama söylenir de söylenir… Ne var ki bunlara sahip olanların birçoğunun mutlu olmadığı görülür. Mutluluk nerede? Kuşun kanadında mı, bülbülün ötüşünde mi? Denizin maviliğinde mi? Dostlukta mı, sevgide mi, aşkta mı? …Felsefede, bilimde mi? Yoksa gelen baharda, açan çiçekte, çiçeklere konan bal arılarında mı? Nemrut’ta güneşin doğuşunda mı? İnsanoğlu, varoluşundan günümüze değin mutluluğun peşinden koşmuş. Kimisi, parada pulda aramış mutluluğu. Kimisi de sazda sözde… Kimisi şiirde… Kimisi yazmada… Sait Faik Abasıyanık,”Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılınca küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm. Yazmasam deli olacaktım.(Son Kuşlar, s.57)

Yazar,mutluluk diye bir şey yok mu? Sorusuyla konuya giriyor. Şöyle diyor:Neyi arıyoruz? Nedir bizleri huzursuz eden bu duygu? Ruhumuzun eksik kalan parçasını dolduracak olan şey ne?

Kiminle konuşsanız, hayatındaki belirleyici seçimlerinden-en az birinden-dolayı mutsuz.(s.89) Öyle değil mi? Mutlu olduğunu söyleyebilecek çok az kişi görüyoruz çevremizde.

Her konuya değinen yazar, güzellikten de söz etmez olur mu?Gelip geçeceğini, hatta bozulup kırışıp pörsüyüp çirkinleşeceğini bildiğimiz bir şey için neden bu kadar kafa yoruyoruz.

Aristo’dan Pisagor’a,Bacon’dan Özdemir Asaf’a kadar bir dolu düşünürün, yazarın, şairin, sanatçının üstüne kafa yorduğu bu güzellik denilen şey, o kadar soyut bir kavram ki… Her şeyden önce göreceli bir kavramdan bahsetmekteyiz.(s.95)

Dara;  yalın, akıcı anlatımıyla görüş, düşünce, izlenimlerini okura sunuyor. Şiirsel bir anlatım. Okurken sıkılmıyorsunuz; çünkü yapıt bir yönüyle söyleşi niteliğinde.Yazar, sorular soruyor; çoğu kez bu soruların yanıtını da kendisi veriyor.

Her denemesi, yaşamın bir yönünü ele alıp irdeliyor. Yaşantımızdaki çarpıklıklara, olmazlara uzanıyor. Çoğumuzun görmediğini görüyor. İnsanların peşin yargılardan, saplantılarından kurtulup yaşamdan tat almalarının yollarını çiziyor. Gölgeler Sesler Hevesler ’de; her konuda, yaşantınızdan izler bulacaksınız.

Gölgeler Sesler Hevesler,herkesin anlayabileceği bir biçemde(üslupta) yazılmış. Bir solukta okunabilecek seçkin bir yapıt. Okuyunca yaşama bakışınız değişecek.

Yakın Kitabevi

Kıbrıs Şehitleri Caddesi 1464 Sokak No: 6/A

Alsancak/İZMİR

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..