Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '06

 
Kategori
Felsefe
 

Gölgesinden kaçan

Gölgesinden kaçan
 

İçe dönüş anlarındaki sesizliğe eşlik eden tek ses sezgidir. Dışarıdan gelen hiç bir ziyaretçinin sızamadığı o mabette bir başına kalabildiğimiz o sınırlı ancak, verimli ve yoğun anlarda "meditasyon" da denen gözlem zamanlarımız başlar. Bir süre sonra yapılan pratiklerle siz ister tv karşısında, ister bir bankta açık denize karşı oturduğunuzda birden bire dalıp gidersiniz, içinizdeki sukunet noktasına. Bunun için önceleri yapmaya gereksinim duyulan konsantrasyon çalışmaları, nefes egzersizleri, lotus oturuşları artık olmasada, istemeniz ve buna niyet etmeniz dilediğiniz o anda, içe dönebilmenizi sağlar. Bu hakimiyete kazandıktan sonra, kalabalıklarda yanlız kalamamakla ilgili bir sıkıntınız, kalmaz olur.

Bunu tanımlamamdaki nedene gelecek olursak: Geçenlerde yaşadığım ve paylaşmayı istediğim bir deneyimdi bunlara sebep: Sabahın ilk ışıkları eşliğinde yaptığım yürüyüş esnasında- ki duygusal olarak fazlasıyla yoğun geçen bir gecenin sabahıydı bu- kendimle kalmayı özlediğimi fark ettiğim. Kendimle olmayı ve dışarıdan aldığım tüm uyaranlara kapanmayı...Kim, ne demiş? Neden demiş? Ne yapmışı sorgulamamayı, sadece zihnimi boşaltmayı ve orada olanı izlemeyi istemiştim. Ve bunu dileyip, niyet ettikten sonra zihnimde oluşan sessiz ,karanlık dingin okyanusa dalmaya başladım.Orada deniz kenarında, bir bankta otururken karşınızda uzanan koskoca deniz görunmez oldunuz mu hiç? Bu anlattığım hale geldiğinizde, geride kalan sadece "siz" den ibaret oluyor. Bedeniniz zihninizden ayrıldığı o an, geriye sadece içinizde ki kocaman okyanus ve sesizlik kalıyor.

Gölgenizi takip etmekten bıktıysanız, onun siz nereye giderseniz gidin peşinizde olmasından artık usandıysanız; hızınızı arttırmak çözüm olmuyor bilin...Kaçtığınız, kaçındığınız, uzaklaştırmak istediğiniz tüm korkularımız da aynı gölgemiz gibi: Ne kadar kaçsakta, saklansakta bizimle her yere geliyor. Çünkü biz onlarla mücadele halindeyiz. Mücadele ettikçe de düşmanınızı güçlendirirsiniz.Üstüne üstlük bu mücadelede de başarısız olmamız kaçınılmaz. Çünkü biz bunun için uyguladığımız iki klasik yönteme sahibiz.Bunlardan biri: "Savaş", diğeriyse "Kaç" tepkisi..."Ya kaç yada savaş" dışında bir tutum benimsemeye ihtiyaç duymadıkça da, çıkış yolunu bulamayacağımız ortada. Biz bu ihtiyacı hissedip farklı bir yol arayışına girmedikçede bu değişim mümkün olmayacaktır. Neden mi? Çünkü, biz hazır olmadığımızda bize getirilen tüm alternatif çözümler, tüm önerilere karşı dürtüsel, savunmacı bir tutum benimseyip reddetme, kabullenmeme, itiraz yada saldırganlaşmaya kadar giden tepkiler gösteririzde ondan.Öğreti böyle bir şey işte. O güne kadar işe yaramasada biz bunu fark edemediğimizden yada görmezden geldiğimizden(çünkü iş görmesede sarıldığımız bir şey var elimizde boşlukta kalmaktan da korkarız ya biz) "yerine koyabileceğin yeni bir şey var burada" denildiğinde içimizde kurtuduğumuzbunca zamanlık o köhnemiş ama köklü düzen yerinden oyanar. Biz bunadan da korkarız. Kimse de kolay kolay düzen değişikliğine gidemez. Hele söz konusu olan bu düzen korkularla alakalıysa iş daha da güç olacaktır. Ki çoğunlukla düzen değişikiği en çok kaygı duyulan konulardan biridir.

"Savaş" tepkisi verip; korkuları öldürmeye çalışma yöntemini seçenlerimiz: Bunu yaparken aslında bastırma yoluna giderler. Aşırılık derecesinde kuralcı, bağnazlık derecesinde tıtucu ve/veya dindar kişilerde bu tür tepkileri gözlemlediğim olmuştur.İkinci tepki olan, "kaç" ı uyguladığınızda ise: Korkularınız tetiklemeyecek ortam ve kişilerle olmayı tercih eder, buna sebep olacak olayları önceden sezip, mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırız. Bu ise maalesef ki, korkularınız tedavi etmekten çok ertelemektir. Ve erteledikçe bu korkuların iç enerjinizle git gide daha da beslenir semirirler. Kaçarken, kaçındıklarımızı büyütürüz.Bir de bunlar yetmiyormuş gibi: "Ya kaç ya savaş" yönetemini benimsediğinizde: İkiye bölünmüşlük başlar: Bir yanınız; ya kaç ya savaş konutu uyarınca hareket etme gayretindedir. Öteki yanınız ise; neden kaçıp savaşacaksın? diye sorar. Siz korkularınızın adını anmamaya gayret ettikçe böylelikle daha çok neyi düşünmeyeceğiniz aklınıza geldikçe onu tekrar ederek, yaratılan bu kısır döngüde dolanıp durmaktasınızdır.

Çözüm sandığınız sadece ve ne yazık ki bundan ibarettir. Gölge siz kaçtıkça sizi takip edecektir. Siz koşmaktan ter revan içinde kalıp bir köşeye de yığılsanız da gölge terlemez, siz acıkırsınız o acıkmaz. Siz bıkar usanır ve kendinizden nefret edersiniz, o sakin bir şekilde sadece sizi takip eder. Ne yaparsanız yapın o hep sizledir, hep oradadır üstelik, her adımınızda...Burada yapılması gerekene gelecek olursak: Bu aşamalardan geçip bu fark edişe varabildiğimizde, gölgenin güneş var oldukça olacağını anlarsınız. O sizin ışıkta beliren karanlık yanınızdır. Güneş dış dünyaya aittir. Ve gölgemiz, yani korkularımız sadece dışa odaklı yaşadıkça var olan, bundan beslenen oluşumlardır. Oysa, siz gölgenizi fark ettiğinizde kaçmak veya savaşmak yerine bir ağacın altına çekilip, sesizce otursanız; gölge de kaybolacaktır. Siz sadece kendi içinize dönerek orada hakim olan huzur ve sukunet alanına girdiğinizde artık orada gölgenin olmadığınıda fark edeceksiniz.Kaçmak veya savaşmak çözüm değil. Gölge hep bizimle olacak. Taa ki içinize dönüp sadece kendiniz olmayı, deneyimleyene kadar. Sadece "BEN olabilmenin gücünü keşfettikten sonra, korkulacak olanın gölgeler yada güneş değil; sadece onlara bizim koyduğumuz etiketler olduğunu da göreceğiz."Ben korkularımı var eden, ben kalıplarını oluşturan, ben var oluşumda ki mucizevi, ilahi yanı görmezden gelen, ben içimde ki gücü yok varsayıp dışarıda ki dünyanın kalıp, öğreti ve değer yargılarını benimsemekle kendimi köleleştirenim" demedikçe gölge siz koşmaktan bir yana yığılıp can verene kadar sizinle kalacaktır inanın...

Siz; kendiniz gibi olmayı her şeye ve herkeze rağmen gögüsleyebildiğiniz gün, Siz; verilecek tek hesabın kendinize olduğunu savunduğunuz ve böyle yaşamayı tercih ettiğiniz gün,Siz; tercih edilmek, beğenilmek ve onaylanmak uğruna maskeler takmayıp , sizi sadece siz olduğunuzda da seven belkide o az sayıda ki gerçek dostlarınızla yetinip, kalabalıklara oynamadığınız gün,Siz; kendi doğrularınızı oluşturabildiğiniz o gün: Tüm dünyaya dışınızda karanlıkta da kalsa; siz bir daha asla gölgede kalmayacaksınız...Sevgi ve ışıkla

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..