Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Gölgesiz anılar

Gölgesiz anılar
 

resim alıntıdır


Gözlerimi kapayıp anıların içinde kayboldum yine. Gecenin zifiri karanlığında yalnızlığımla baş başa hatıralarıma sarıldım. Odada ki loş ışığın buğusunda seneler öncesinin o tozlu sayfalarını bir bir araladım.

Önce beyaz bulutların üstünde oyunların içinde buldum kendimi. Saçlarımda kırmızı kurdeleler, yanaklarımda şeker artıkları… yapış yapış… arkadaşlarımla gülücükler savurarak koşuyoruz işte. Ömer beni yakalayamaz ki... Aslı beni tutamaz ki… Amansız bir pervasızlıkla geçmekte o yaşlar. Geleceğe dair hiçbir kaygı barındırmaz ki o küçücük yürekler. En ümitsiz olduğumuz anlar aklıma geliyor da; Ya oyunda mızıkçılık etmişlerdir, ya oyuncağımı kaybetmişimdir veya öğretmenim beni şiir okumak için Gül’den önce seçmemiştir. Derin bir iç çekerek çocuk olmak bambaşka bir şey diye düşünüyorum. Yazık ki hiç anlamadan çabucak gelip geçiveriyor o yaşlar.

Susku içinde kederli bir gülümseme yayılıyor yüzüme. Büyüyorum sonra, genç kız oluyorum. Lise yıllarının o kavak yellerini hissediyor bedenim. Ilık ılık esmeye başlıyor başımın etrafında. Kaç arkadaştık o zaman? Üç belki de dört. Evimizin bahçesinde toplanır birer ikişer kopardığımız papatyalardan fal bakardık. Papatya yapraklarını seviyor sevmiyor diyerek bedeninden tek tek koparırken, inatla seviyor çıksın diye tersten başlardık saymaya. Tozpembe hayallerin içinde bir an önce okul bitsin, aşkından yandığımız sevgili ile evli barklı olalım diye dualara başlardık. Bu da yetmezdi de yan komşu Nermin Teyze’ye koşturup kahve falı isterdik ısrarla. Noooluurr Nermin Teyze yalvarışlarının karşısında onca işinin arasında bizi kırmazdı yine. Bir koşuda kahve dolu cezve ocağa konduğunda kaynaması bile zor beklenirdi. Nermin Teyze kahve telvelerine bakarak üç vakitte muradına ereceksin dediğinde hiç birimiz düşünmezdik. O üç vakit hangi vakittir? Sonunda murad olunca vakitte önemli değildi herhalde.

İlk öfkeyi babamda görmüştüm. Hani azarlamalar gelip geçicidir, o an üzülürsün ama kısa zamanla unutursun. Babamın o çakmak çakmak bakan gözlerini gördüğümde donup kalmıştım. Sen beni rezil mi edeceksin, ne işin vardı o adamın yanında diyerek bahçede ki çalı süpürgesini eline kaptığı gibi önüne katmıştı beni. Adam dediği de sınıf arkadaşım Savaş. Suçumuz ise sadece okuldan eve kadar beraber yürümekti. Mahalleli durur mu, akşam işten gelen babama hemen yetiştirmişler. Annem zor tutmuştu, kızın suçu yok diye güç bela içeri sokmuştu telaşla. O günden sonra Savaş’a farklı bir gözle bakar olmuştum. Hani adam demişti ya babam. Bende o adamla farklı ilgileniyordum artık. Her yasağa daha fazla çekilir insan sonuçta.

Oysa yıllar geçtikçe ne kadar anlamsız gelmişti o duygular. Lise bittiğinde Savaş’ta bitmişti. Üniversite kazanmanın verdiği gurur her şeyin üstündeydi çünkü. Daha bir yetişkin havası vardı üstümde. Ben büyüdüm edasıyla dolaşıyordum etrafta. Derslerin zorlu aşamaların da bile yüreğim hep bir heyecan arardı. Her şey olurdu da o yürek boş kalmazdı sanki. Işığa uçan pervaneler gibi uçuyordum bende. Yıllar akıp giderken, belli bir yere kök salmadan savruldum gittim hep. Üzümün çöpü, sapı derken etrafımdakiler gittikçe azalmıştı.

Bir gün teyzemden “evde kaldı bu kız” lafını duyduğumda kaynar suların içinde buz kesmiştim neredeyse. Yaş otuza gelmişti ve en yakınlarımın gözünde böyle duruyordum. Çok mu geçti? Yaş otuz beş, yolun yarısıydı ama…Ona da ne kalmıştı şunun şurasında.O telaşla ilk gelen kısmetime evet demiştim sonunda. Sevmeden, tanımadan… Yanımda bir koca olacak diye…Ama nikâh masasında evet demeye gelince o tek kelime ağzımdan bir türlü çıkmamıştı. Duvağımı bile açmadan kaçmıştım nikah dairesinden. Hayır, yapamam diye bağırırken artık yalnızlığı seçtiğimi ilan etmiştim neredeyse. Arkadan babamın kükreyip patlaması bile umurumda değildi. Ben yalnızlığa evet demiştim çünkü.

İşte şimdi babadan kalma bu evde sığındığım odamdayım. Başarılı bir avukat ve rahat bir maddiyat. Karşılığında da paylaşılamayan bir hayat. Gençliğin baharında kelebek gibi uçarken bu günleri düşünmeliydim diyorum bazen. Her baharın bir sonu olduğunu bilmeli ve gelecek mevsimlere karşı hazırlıklı olmalıydım. Geçen günlerin ardından ağlamak yerine, yeni yeni ümit filizleriyle tutunmak daha doğrusuydu. Her çelmeye inat, başımı gökyüzüne kaldırmak gerekirdi aslında. Şimdi böyle anıların gölgesinde kaybolmak değil.

Demek ki papatyaların, kahvelerin açtığı fallar beyhude geçen ömre deva olmuyormuş. Kaderi yazmak belki de kendi elimizde değil mi?

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..