Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Gönlüm Anadolu'ya düştü

Gönlüm Anadolu'ya düştü
 

Onları yazdıktan sonra uzun yıllar gün yüzüne çıkarmamıştım. Neden bilmiyorum, belki biraz kıskançlık, belki de beğenilmeme endişesi…

Halbuki haftanın altı günü günlük gazetede yazılar yazıyordum. Ayrıca Fatma Suat, Pamukkale Güneşi ve Pamuk Şeker isimli dergileri yayın hayatına kazandırıp toplam otuz sayıya ulaştırmıştım. Üstelik öykülerimden biri Denizli Şairler ve Yazarlar Derneği tarafından birincilik ödülüne bile layık görülmüştü. Yine de bu öyküleri okuyucuyla paylaşmak için çok uzun bir zaman geçmesi gerekti.

Bundan altı ay önce nihayet kararımı verip bu öyküleri kitap haline getirdim.

Gerçekten çok hoş eleştiriler aldım. Bu mutluluk ve moralle bu öykülerden birini, en kısasını burada sizlerle paylaşma cesareti buluyorum.

***

HOROZU NASIL KESTİM?

Öğretmenliğimin ilk aylarıydı. Görev yaptığım dağ köyü bütün yokluklarına karşın temiz havası, başta çam fıstığı ve bal olmak üzere doğal gıdalarıyla benim genç bedenimde inanılmayacak bir gelişim ve enerji meydana getirmişti. Her gün en az iki saat köy dışına çıkıp devasa fıstık çamlarıyla kaplı tepelerde dolaşıyor, hatta koşuyordum. Gün geldi, öyle bir oldum ki, kendimi başpehlivan gibi hissetmeye başladım. Yürüyüşüm bile değişti, daha bir çalımlı oldu.

İşte böyle, “ferman kimin olursa olsun, ama dağlar benimdir” diyerek, burnum bir karış havalarda köy içinde dolaşırken biri arkamdan seslendi.

"Hocam, bi bakcan mı?"

Dönüp baktığımda güzeller güzeli genç bir gelin bana doğru geliyordu. Bir elinde çırpınmaktan yorularak kaderine razı olmuş bir horoz, diğer elinde de büyük bir bıçak...

Bu köyün kadınları kaç göç bilmezlerdi. İhtiyaç halinde erkeklerle konuşmaktan da çekinmezlerdi. Güzel gelin yüzünde kendisini daha da güzelleştiren bir gülümsemeyle gelip tam karşımda durdu. Ben de henüz başıma gelecek olanları bilmediğimden o güzelliğe şaşkın şaşkın bakıyordum.

"Buyur bacım, bir şey mi diyecektin?"

Yüzündeki gülümseme daha da yayıldı.

"He ya, bişey deyeceğidim."

Elindeki horozla bıçağı uzattı.

"Aha bu horozu kesiverirsen... Kestircek başka bi erkek bulamadım da..."

Ne diyeceğimi bilemeden, bir süre anlamaz gözlerle baktım. Gerçekten de benden isteneni tam olarak anlayamamıştım. Gelin de benim bu şaşkınlığımın nedenini anlayıp yeniden açıklama yapma gereği duydu.

"Bilirsin ya hocam, gadın kısmının kestiği mahlukat mundar olurmuş. İlle de erkeğin kesmesi lazım. Bir oğlan çocuğu bile aradım da, bulamadım. Allahdan sen denk geldin de... Aha şuncağızı kesiverirsen..."

Aman Allahım, ben ömrümde bir karıncayı bile incitmedim. Bir horozu nasıl kesebilirdim ki?.. Başımı iki yana salladım. Tam “olmaz” diyecektim ki, gelin yine o hınzır gülüşüyle bakıp işveli işveli konuştu.

"Eyi ki sen varsın. Bundan kelli başka erkek aramanın da lüzumu yok."

Ocağın batsın gelin. En hassas yerden vuruyor. Yandım ki ne yandım. Bu horozu kesmek artık erkekliğin şanından oldu ki, şu köy yerinde erkekliğimize laf ettirmek ölmekten de beter. Hem de şu dünyalar güzeli mahluk seni adam belleyip de yanına gelmiş... Ben bunları düşünüp gelinin işveli bakışlarına dalmışken o bir hamlede horozla bıçağı ellerime tutuşturuverdi. Artık kaçacak yerim kalmamıştı.

Bir yerlerde görmüştüm, adam bir ayağıyla kanatlara, diğeriyle ayaklara basıp tavuğun boynunu tutuyordu. Ben de öyle yaptım. Gel gör ki oradan ötesine içim kaldırmadığı için bakmamıştım. Horozun kafasını hafifçe geriye çektim, o sırada gözleriyle karşılaştım. Horoz bana bakıyordu. Bir süre bakıştık, sonra gözlerini kaçıran ben oldum. Kafamı başka tarafa çevirip bıçağı sürtmeye çalıştım. Doğru yerden denemediğim için bıçak da kesmiyordu. Neyse, biraz kan aktı. Horoz da öldü. Ama bıçakla kesildiği için mi, yoksa tarafımdan boğulduğu için mi, bilemiyorum. Ben de erkekliğimi ispat etmenin kurumuyla ölü horozu geline teslim ettim.

Ayrılırken gelinin cilveli sesi kulaklarımda çınlıyordu.

"Gayrı başka erkek aramam ki..."

 
Toplam blog
: 114
: 548
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

Emekli öğretmenim. Üç yıldır Söke Ekspres gazetesinde günlük yazılar yazıyorum. 2008 Yılında röpo..