- Kategori
- Psikoloji
Gönlüm sonbahar şimdi
Hayatın dikenli taşlı yolları acıtıyordu kadının canını… Batıyordu en hassas duygularını bulup… Kanatıyordu kırmızı kırmızı… Gözyaşları süzülüyordu yanaklarından… Hıçkırıyordu… Kızgındı… Küskündü… Pişmandı… Hayatın kendine biçtiği bu role… Yıllardır kandırmıştı kendini küçük avuntularla… Olur olmaz şeyden mutluluklar yaratmıştı…
Bilmem kaç hayalini gömmüştü bedeninin sol tarafına… İçinde kalan kaç yaşanmamışlık vardı, unutmuştu artık… Unutmak istiyordu… Hatırladıkça daha çok, daha çok yanıyordu canı… Kızgın bir kor gibi dağlıyordu yorgun kalbini…
Yıllar gençliğini aldığı gibi ümitlerini de almıştı artık… Umutsuz yaşanamazdı biliyordu ama bitmişti artık ümitleri… Geçmiş alıp götürmüştü ondan içinde biriktirdiklerini… Geçmişe bakıp gelecek için ne kadar daha umutlanabilirdi ki… Kıvrıldı, kıvrıldı kocaman yatağının içinde… Büzüştü ana rahmindeki bir bebek gibi… Yerleşmek istedi geldiği yere yeniden… Umutlarını istedi yitip giden… Bebek masumiyetini, saflığını, tazeliğini hayatın…
Guguklu saat gece yarısını geçtiğini bir kez daha hissettirdi kadına… Kocaman yatakta yalnızdı, yapayalnız… İçini çeke çeke doğruldu… Aynadaki aksini gördü perişan… Alnındaki kırışıklıklar… Göz altı torbaları… Kan çanağına dönmüş iki çift yeşil göz… Nasılda bakıyordu ona tutun hayata dercesine…
“Neresine ben bu hayatın neresine tutunacağım “diye düşündü kadın…
“Bana tutunacak tek bir yer bırakmadı ki…” diye mırıldandı dudakları…
Ve titreyen elleri, yalnızlığını paylaştığı bordo kaplı deri defterini çıkardı konsülün gözünden…
Kırık dökük birkaç dize döküldü kurumuş dudaklara su serpercesine satırlara…
“Hazan sarısı çöktü yüreğime
Yılların köklerimde biriktirdikleri
Üzerime sinen kızıl kahve hüzünler
Kabuk kabuk, lime lime dallarım
Kurumuş, kavrulmuş, kahrolmuş yaşananlarda
Damağımda kekremsi bir tat
Bulanık bir aydınlık, mavimsi
Yolunu kaybetmiş yüreğim
Hüzünler sis olmuş yayılmış her yanıma
Görmüyor artık gönül gözüm
Söylemiyor sözleri gönlüm, suskun
Kırgın, hem de bin kere hayata
Kadere bükmüş boynunu, küskün
Pişman geriye dönüp baktığında
Tutunacak bir yanı kalmamış ki yaşamın
Ya oturup kalmalı kızıl kahve yaprakların üzerine
Ya da çekip gitmeli gözleri kapalı
Boz bulanık mavimsi aydınlığa sisleri yara yara.”
Bir kaç damla tuzlu sıvı düştü kadının yazdıklarının üzerine… Dağıttı mürekkepleri satırlarda… Kapadı bordo kaplı deri defterini… Bıraktı yeniden konsülün gözüne… Dudağında üç kelime belirdi…
“GÖNLÜM SONBAHAR ŞİMDİ”
Sessizce yankılandı gecenin sessizliğinde…Yırttı kadının yüreğini…Gözleri ağladı yağmurcasına… Hüzünler sis oldu yayıldı odaya… Hazan sarısı çöktü yüreğine… Üzerine sinen kızıl kahve hüzünler kaldı gözyaşlarına karışan … Bir de dudağında yarım kalan bir hayat... Mırıldandı yeniden…
“Gönlüm sonbahar şimdi ”