Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gönlünden ne koparsa ...

Gönlünden ne koparsa ...
 

google


Yaz günü, evdeyim. Önce uzaklardan gelen hafif bir melodi çalındı kulağıma. Tanıdığım bir melodi sanki… Giderek yaklaşıyor ve yükseliyor ses… A, biri akordeon çalıyor! Merak edip pencereye koşuyorum; kanadını açıp öne eğiliyor, etrafa bakıyorum; kimseyi göremiyorum!?... Ses artık çok yakın… İşte!... Ağaçlar engellemiş, görememişim: Bir kadın ve bir erkek… Gençler, Çingeneler… Adam akordeon çalıyor, kadın yanında yürüyor, pervasız… Hep aynı notalar… Şarkı biter gibi olurken yeniden başlıyor. 

Hatırladım!: “Dünyaya yeniden gelseydim”!!… Berkant söylerdi… Özlem gibi bir his yokluyor içimi… Burnumun direğinde bir sızlama ama yüreğim pır pır aynı zamanda… 

İyice yakına geldiler. Bahçenin içindeki düzensiz yolu izleyip bana doğru ilerliyorlar... Pencerede beni görmüş olmalılar, bana “serenat” yapacaklar(!)… Adamın saçları, rengi güneşten açılmış gibi, güneşin altında parlıyor. Esmerleşmiş teniyle yakışıklı. Kadın, ırkının tüm güzelliğini taşıyor; saçları örgü, kapkara bir urgan gibi, gözleri ceylan, dudakları gonca, burnu hokka. Üstüne geçiriverdiği elbise, uygun kıvrımlarla, öylesine dökülüvermiş ayak bileklerine. Uzaktan gördüğüm doğruymuş: Başı dimdik, dünyaya meydan okuyor. Gözleri pencerelerde, açılan var mı diye bütün siteyi gözleriyle tarıyor…. 

İkisinin de ayaklarında sandalet, kimbilir nerelerden yürüyüp geldiler… Adam bir akordeon uydurmuş, güzel bir müzik seçmiş, ezberlemiş, yanına almış sevdiğini, yollara düşmüş. Çaldığı parça romantik, görünüşleri daha romantik. Durduklarında kadın adamın koluna giriyor, kocası çalarken o sesleniyor: “Gönlünden ne koparsa abla!” 

Çocukluğu Kale’de geçen arkadaşım anlatmıştı: “ Çingenelerin kadınları çok çalışkandır, erkeklerine de pek düşkündür. Erkeklerin çoğu çalışmaz, evde çocuklarla kalır. Kadınlar sabah erkenden bohçalarını yüklenir evden çıkar, akşamın karanlığında dönerler eve. Gelirken hepsinin elinde bir tavuk… Niye? Haşlayıp kocalarına yedirecekler. Koca, yemek bekler!… ” 

Ama bu iki genç, arkadaşımın anlattıklarından farklı, beraber çıkmışlar ekmeğe… Bayılıyorum hallerine, tavırlarına!... Ne güzel düşünmüşler, ne parlak bir fikir! Hemen içeri gidip para getiriyorum, pencerenin altına geliyorlar, parayı onlara doğru atıyorum. Derken başka pencerelerde başka başlar görünüyor, oraya doğru uzaklaşıyorlar. 

O sene birkaç sefer daha geldiler. Sonra belli ki müşteriyi tüketip başka sokaklara gittiler. 

Aradan bir sene geçmiş olmalı; o gün de evdeydim, aynı sesi duydum: “Eğer dünyaya yeniden gelseydim “…. “ Yine onlar!?...” deyip pencereye koştum. Onlardı… Kadın bebek arabasını yürütüyor, adam akordeon çalıyordu. Yakına geldiler müziği kesmeden, başa, yeniden başa sararak… Kadın yine güzel ama gözlerinde, duruşunda başka bir ifade var… Aslında daha yırtıcı ama sanki daha temkinli… Besleyeceği, kollayacağı bir can var artık hayatında… Bebek bayağı büyümüş. Demek geçen sene hamileydi yeni yeni… Hiç anlamamıştım… 

Bu sefer daha fazla para attım aşağıya… Baktım başkaları da atıyor. Topladılar paraları, seslerini alıp gittiler. O yaz bir daha onlara rastlamadım… 

Bakalım bu sene de gelecekler mi? Gelirlerse, kaç kişi gelecekler?... Baharı- yazı beklerken onları da bekliyorum merak ve hevesle. Varsın adam yeni bir şarkı öğrenmemiş olsun!... Seviyorum eskisini: “Eğeeer dünyayaaa yenideeen gelseydiiim”…. 

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..