Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '15

 
Kategori
Kitap
 

Gönül Çatalcalı'dan "İsimsiz" Adlı Roman

İsimsiz kimdir?
 
İşte bir de bu sorunun yanıtını bulabilmek için romanın tümünü okumak gerekiyor. Çünkü öyle kolay ele vermiyor kahramanını; bir yandan sürekli saklıyor, bir adım sonraya erteliyor ama bir yandan da anlatıyor. Ha bire anlatıyor. Bir anlamda, saklambaç oynuyor okuruyla. Saklambaçsa, “bütün bir yaşamımızın ondan ibaret olduğu” söylenen güzel bir çocukluk oyunu. Demek ki romanın kurgusu ilginç. Bu yüzden olacak bir solukta ve heyecanla okunuyor. 
 
Baş kahraman Gül, ikinci kahraman da onun eşi Hakan…
 
Gül, cep telefonu kullanmadığı gibi çok gezen, genç bir kadın. Bir süre sonra evinde ölü bulunuyor. Onun ölümüyle ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri, Hakan’ın, eşiyle ilgili bilgi eksiğidir. Gül, onca yıl, çok çeşitli yerlere girip çıkarken, hatta birkaç önemli işi bir arada yürütürken Hakan evde, aymazca onu bekliyor. Gül’ün geçmişiyle ilgili doğru bilgilere sahip olamadığı gibi, birlikte yaşadıkları yıllar için de bilgi sahibi değil. Zayıf bir karakter.
 
Gül’ün ölümü araştırılırken, Şehir Plancısı ve Hakan’ın en yakın arkadaşı Semih, halının altından bir kağıt buluyor. Kâğıtta dört bayanın ismi ve adresi yazılıdır. Bayanlar bulunuyor, kendilerine Gül ile ilgili sorular soruluyor. Alınan yanıtlar oldukça çarpıcıdır.
 
Bayanlardan Nermin, Gül’ü, kanserli memesinin alınması için yattığı hastanede tanımış; hastalara çeşitli konularda, maddi manevi  yardımlarda bulunuyormuş. “Onu sekiz yıldır tanıdığını”(s.51), pazarlama elemanı olduğunu, sık sık il dışına çıktığını, söylüyor.
 
İkinci kadın Sevim… “Gül, on yıldır benim üst kattaki komşumdu”(s.54) diyor. Evi çiçekle doldurduğunu, il dışına gittiğinde çiçeklere kendisinin baktığını söylüyor.
 
Üçüncü kadın Verda Koşan, çantasından, “Ardışık Hayatlar” ve “Çılgın Susku” adlı iki kitap çıkardıktan sonra; “Karınız, kitapları benim yayınevimden çıkan bir yazardı. Ona telif ücreti öderdim” diyerek Gül’ün çok daha başka bir yönüne vurgu yapıyor.
 
İpek adlı Sınıf Öğretmeni de Gül’le nasıl tanıştıklarını anlatarak, onunla ilgili farklı bilgiler veriyor:  “Gül bekâr olduğunu söylemişti, meğerse evliymiş… Yalnız çocukları değil, tüm çocukları çok severdi.”(s.71) Evlatlık gibi benimseyerek, özel olarak ilgilendiği “Nergis, ona çok benziyordu, abla kardeş sanmıştım…”(s.72)
 
Dördüncü kadında çiçekçi, falcı Naciye. O da Gül’ün ne kadar iyi ve eli açık bir insan olduğunu anlatıyor.
 
Kısacası Gül,  Verda Koşan’ın da dediği gibi altı ayrı kimlikle yaşamış ama Hakan’ın bütün bunlardan haberi olmamış. Bunu, Verda Koşan şöyle dile getiriyor: “Hakan Bey, bana kalırsa siz de Gül’ü anlatmalısınız. Altıncı Gül’ü… Onu hiç tanımadığınız belli de…”(s.77)
 
Bütün bu anlatımlardan Gül’ün ölümüne dair hiçbir bilgi elde edilemiyor. Sıra, sürpriz biçimde ortaya çıkan, entrikalarıyla etkili karakter Selvi’ye ve onun gizlice Hakan’ın daire kapısının koluna tutuşturduğu fotoğrafa gelmiştir. Bu fotoğrafla birlikte romanın ikinci önemli teması, romanın önemli sürprizlerinden biri olarak, ansızın önümüze açılıveriyor.
 
Apartmanda olup bitenleri sürekli olarak izleyen bir de göz vardır: İsmail. Romanın üç önemli kahramanının (Gül, Hakan, Selvi) yaşadığı apartmanın kalorifercisi… Erzurumun kışlarını özleye özleye kalorifer kazanlarına kömür atıyor, evleri, insanları ısıtıyor. Ama bu arada, keskin gözlemciliğini ve dikkat yeteneğini de kullanmaktan geri durmuyor. Apartman sakinleriyle ilgili çok şeyler biliyor, bazen de kahramanların yaşamına dahil oluyor. Onun bu romandaki rolü en önemlilerdendir.
 
 İsmail, Selvi’den kuşkulanmış ve onu izlemiştir. Hakan’ın Ankara’daki arkadaşı beyin Cerrahı Orhan ve onun Psikyatrist eşi Suna da gelip incelemeler yaptıktan, İsmail’i dinledikten sonra olay ortaya çıkıyor:
 
Gül’le birlikte, küçük bir kasabadaki yuvada ve daha sonra da Yetiştirme Yurdunda yıllarca birlikte yaşayan Selvi; Gül’ün, çevresine yapay sevgi saçan, herkesin gönlünü kazanan, bu yüzden de sevilen, el üstünde tutulan kişiliğini sürekli olarak kıskanmış; birlikte yurttan kaçtıktan sonra seks tacirlerinin eline geçtiklerinde de bir yolunu bularak kaçtığı halde Gül’ün kaçmasını istememiş, durumu polise de bildirmemiş…
 
Neyse ki Gül de iki yıl sonra o randevu evinden  kurtuluyor. Varlıklı bir ailenin oğluyla evleniyor. Ancak Selvi, eski kıskançlık ve geliştirdiği düşmanlık duygusuyla onu izlemekten vazgeçmiyor, arayıp buluyor, üstündeki daireye yerleşiyor. Gül’ün ölümünden sonra da taziye amaçlı gelip Hakan’a saçma sapan sorular soruyor, bir gün de o fotoğrafı ortaya çıkarıyor. Fotoğraf büyüteçle incelendiğinde, bir yetiştirme yurdunda çekildiği anlaşılıyor. Fotoğrafta iki kız var; biri Gül, diğeri de Selvi.
 
Selvi, yaşamın dayattıklarını; Gül ise yaşamın dayattıklarına kendi hayal dünyasının ürettiklerini de katarak yaşıyor. Öyle ki Selvi, Gül’ün yapay yaşantısının etkisiyle kötü bir karakter haline gelirken, Gül özgür yaşamında bile hep hayallerinin peşinden koşuyor. Bu yüzden de kişiliğini, kimliğini bir türlü bulamıyor.
 
Yuvalar ve yetiştirme yurtları, romanın romanca altını çizdiği önemli toplumsal yaralardandır. Gülün yaşamında  bunu çok net olarak görebiliyoruz. Gül; toplum tarafından pek çok olanaktan yoksun bırakılmış, çocukluk ve gençlik hayalleri çarçur edilmiş, baskı görmüş, kötü yola düşürülmüş birey olarak kişiliğinde oluşan boşlukları doldurma çabasındadır hep. Yıllarca ilgi, yardım ve destek görmediği için hastabakıcı rolündedir. Güzellikleri yaşayamadığı için çiçek, çocukluğuna sahip çıkabilmek için çocuk sevdalısıdır. Bütün bu çelişik  ve gizli yaşantısının gerilimlerini boşaltabilmek için onlarla zaman geçiren yapay bir Çingene dostu; sürekli itilip kakıldığı, sözü ağzına tıkıldığı, dinlenmediği için de her şeyi anlatmak isteyen bir yazardır.
 
Bütün bu karmaşık olaylar içinde Gül intihar mı etti, öldürüldü mü; yazarın kurgusal bilinçle “müphem” bıraktığı dramatik sonu; Hakan’la  Talin’in geleceğini, Selvi’nin, sorgulanacağını bile bile, anında işini bırakarak  Hakan’ın evine gelmesi için İsmail’in ona ne dediğini; olayların, sürprizlerin peşinden heyecanla sürüklenecek olan okur bulmaya çalışsın diyorum ben de.Haklan B
 
Trovor,  Zaruhi, Garen, Siran, Artun, Talin, Anuş gibi Ermeni kahramanlar ve onların trajik yaşantılarından ayrıntısız, küçük  kesitlerin de yer aldığı romanın; Semih, Orhan, Suna gibi çevre konusuna duyarlı  kahramanlarının kişiliğinde dikkat çektiği temalardan diğerleri  de çevre sorunları, HES’ler, TOKİ’ler, nükleer santraller, üçüncü köprü vb.dir.
 
Yazarı tarafından, “Geçmişini, geleceğini ağır bir yük gibi taşıyan tüm kadınlara…” armağan edilen roman, benim özel bir anlam kattığım arasözlerle varsıllaştırılmış.  “Önsöz”, “arasöz”, “rasöz”,  “asöz”, “söz”, “öz” ve “z” başlıklarıyla verilen arasözler, aslında toplumcu sinyaller veren romanın postmodern tekniği kullanma biçemi olarak göründü bana.[2] Yazar bu bölümlerde, yine sanatsal dille ve romana dahil edebilmek amacıyla çok özel açıklamalar yaparak, (hiç de gerek olmadığı halde) okuru yönlendirmeye çalışıyor. Aslında bu yöntemi beğeniyor, toplumcu yapıtlarda postmodern sanat tekniklerinin başarılı biçimde kullanılmasının önemli bir çığır açacağına inanıyorum.
 
Adına, Yunan yazar Vassilis Vassilikos’un Türkçeye “Ölümsüz Z” olarak çevrilen romanına nazire[3] olsun diye İsimsiZ dendiğini düşündüğüm romanda, yazarın aforizma niteliğindeki tümceleri romana derinlik kazandırdığı gibi okuyana da hem felsefi bir tat, hem de okuma hazzı veriyor.
 
 
[1] isimsiZ, Gönül Çatalcalı, roman, Tekin Yayınevi, 2014, 263 sayfa.
 
[2] Deri’n, Şaban Akbaba, roman, Soney Yayınları, 400 sayfa. Böyle bir yöntemi, “Deri’n” adlı romanımda; benzeri bölümleri çok daha yoğunlaştırarak, sürrealist yaklaşımla, romanın öncesine ya da sonrasına dair herhangi bir açıklama yapmadan vermiştim.
 
[3] Yapıt ismine nazire yapıt ismi, son zamanlarda görülen bir eğilim. Hakan Akdoğan’ın, romanına, Jean Paul Sartr’ın “Varlık ve Hiçlik’ine nazire olarak, “Varlık ve Piçlik” adını vermesi gibi…
 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..