Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Deneme
 

Gönül

Gönül
 

Etten kemikten bir duvarın içinde gönül dediğimiz mekan. Gönlü mekan olarak düşünürüz çünkü içinde sayısız duygular barındırır. Olumlu olumsuz bir çok duygunun evidir.

Onu somutlaştırarak bir şekilde ifade ederiz ama içindekileri dile getirirken güçlü sözcükler gerekir. Gönül kimi zaman kalp ve yürek olur. İçinde kıskançlık, hırs, öfke iyi-kötü ne varsa yaşar.

Divan ve halk şiirinin vazgeçilmesi olan gönül ise aşkın , sevginin mekanıdır. Gönlümüzde onlara ayırdığımız yer çoğaldıkça bizim de yaşama bakışımız değişir. Bu genişlik ise somutlaştırması oldukça güç olan genişliktir. Gönlümüzün sevgi ve hoşgörü sınırları her geçen gün genişleyebilir. Genişlemesi için gönül adamı olmak, gönlümüzü açmak, gönülden gönüle yol bulmak, gönül yıkmamak, gönülden bağlanabilmek gerekir. Gönülden gönüle yol bulanlar için yaşamın adı farklıdır. Yaşam ten zevki olmaktan çıkar, maddi hazların yerini manevi hazlar alır.

İnsan gönlü sırlarla dolu kapalı bir mekan. İçinde ise bir çok cevher saklı. O cevherler gün yüzüne çıktığı zaman ağızdan çıkan sözler denizden çıkan inci tanelerine benzer. Gönülden söylenen her söz bir başka gönülde yer eder. Göçücü değil kalıcıdır. Gönül vererek yaptığımız her işin sonucu da öyle değil midir? Gönül verilen her şey sevginin ürünüdür, aşk ile yapılır. Aşk insan gönlünü yumuşatır, içinde sevgi ve aşka yer yoksa taşa benzer. Sert ve katıdır.

İşidün iy yarenler ışk bir güneşe benzer

Işkı olmayan gönül misali taşa benzer

(Muhyiddin Abdal Divanından)

Taş gönüllülerin her sözü acıtır, kanatır. Yüreğimiz nasılsa ağzımızda öyle dile gelir. Yüreği yumuşak olanın sözü de yumuşaktır. Aşkı, sevgiyi ama gerçek sevgiyi bilenin diliyle birini incitmesi mümkün değildir.

Gönül bazen çelişkiler yumağı olur insan gönlünden çeker ne çekerse. Gönül ne ferman dinler ne de padişah. Savurur dağıtır kimi zaman insanı. İnsanı savursa da dağıtsa da yine ilaç kendisidir. Kendini avutacak bir yer bulur. Yaşamını devam ettirmek zorunda olan insan gönül yaralarını sarar. Gönlünü ferahlatan yeniliklerde bulur kendini. Kendini yenileyen her yürek daha kocaman ve güçlüdür artık. Yaraları sara sara yaşayan insan için acılar bir dert olmaktan çok yenilenmekten ibarettir. İçindeki gücü keşfettikçe yaşam onun için başka bir boyuta taşınmaya başlar.

İçinde yaşadığımız dünya görünenden ibaret değil insan da öyle. İnsan gördüklerini, bilgisini arttırdığı oranda dünyayı tanımaya başlar. Bilgi insan yaşamında önemli. Bilgiyi sadece öğrenen ve gönül süzgecinden geçirmeyenler için bilmek yeterli değil. Beyinsel bir faaliyet olan bilgiyi kullanabilmek için insanın onu anlamlandırması, yüreğinden de geçirmesi gerekir. Bu onu anlayış sahibi yapacaktır. Bilgi herkesçe görülen, onu anlama güçü ise herkese göre değişendir. Tasavvufta olgun insan olabilmek için irfan sahibi olmak gerekir. Sadece bilmek yetmez. Yüreğinde aşk ateşi olanlar ancak bu anlayışa erişebilir çünkü her şeyin temelinde yatan aşk yaşamın da insanın da temelini oluşturur. Yüreğini bu duygulara açamayan sadece maddi dünyada takılı kalanlar için yaşam bir görsellikten ibarettir ki sadece maddeyi görür ve o oranda yaşarlar. İnsan içindeki mekandan ayrı düşünülemez o mekanda konuklayanlar ise önemli. Asıl konaklaması gerekenlere yer verebilirsek, gelip geçici olanları bilirsek yaşamı daha yaşanası yer haline getirebiliriz.

İnsanın gönlü sadece görünenle yetinmez. Sevdiğimiz ne varsa salt görüntü değildir. Denizi, ağacı, yemişi, dağı, ormanı, yağan yağmuru niye severiz? Onların gönlümüzde ayrı bir yeri var mıdır? Sevgili bizim için sadece tensel arzularımızı mı çağrıştırır? Gerçek anlamda sevginin dilini bilenler için bunların yanıtı şüphesiz farklı. Gönlümüze yerleşen bu sevgi çeşitliliği bizi çoğaltır, içimizi zenginleştirir.

Yağan her yağmur tanesi bir damla ıslaklık değildir. İnsanı diğer canlılarda ayıran ve karmaşık canlı haline getiren belki gönül çalkantılarımızdır. Gönül çoğu zaman da şikayet edilen, uslanmayan, bizi vefasız yar elinde bırakandır. Her ne kadar şikayet gibi görünse de gönlü sevgiye açık olanlar için bu kaçınılmazdır.

Gül yüzünde göreli zülf-i semensay gönül

Kara sevdada yeler bi ser bi-pay gönül

Demedim mi sana dolaşma ana hay gönül

Vay gönül vay bu gönül eyvah gönül

(Ahmet Paşa)

Divan şiirinde de sık gönülden şikayet vardır. Sevgilinin zülüflerine dolaşan gönül için buradan kurtulmak güçtür. Gönül söz dinlemez, gördüğü güzellere kayıtsız kalamaz. İnsanın gönlü güzellikler karşısında kayıtsız değildir. Dünya ise güzelliklerle dolu. İnsanın gönlünü çoşturan sayısız güzellikler var. Halk şiirinin başlıca temalarından olan güzele, güzelliklere olan düşkünlük aşığı diyar diyar gezdirir, sazın tellerinde nağme dilinde söz olur. Gönül derdi ozanın başlıca derdidir. Bu dert ise en çekilesi derttir. Her ne kadar şikayet gibi görünse de aslında insanın sevgi dolu bir gönüle sahip olması kadar güzel bir şey yoktur. Sevginin de aşkın da konakladığı yer gönüldür.

Gönül içimizde yaşattığımız duyguların mekanı olarak düşünülse de bazen şiirlerde bir kuşa benzetilir. İnsan gönlünün kanatları vardır. Başka gönüllere uçurur, gezdirir bizi. İnsan gönlünün içindeki hevesleri, aşkı anlatır kuş benzetmesi. Gönül yeni sevdalar peşindedir. Bazen de olmayacak sevdalara sürükler insanı.

Gönül kuşu kalktı uçtu havaya

İn gönül dedim de indiremedim

Aşıp aşıp gider karlı dağlara

Dön gönül dedim de döndüremedim

(Karacaoğlan)

İnsan aklı ile neyin doğru neyin yanlış olduğunu bulur. Toplumsal değerler, bize öğretilenler, vicdani sorumluluklarımız doğruyu buldurur. Gönül ise doğrunun değil, güzelin peşindedir. O yüzden sık sık bizimle çatışır. Yaşanmak istenen güzellikler ise bir heves olarak kalır gönül içinde. Bazen gönül bize söz geçiremez bazen de biz ona . Yaşam bu çatışmadan ibaret sürer gider.

İnsan gönlünün de baharı kışı elbette vardır. Önemli olan içimizde sevmeyi bilen bir gönül evi inşa etmektir. İnsanı insan yapan dışı değil içidir. Başka gönüllerde de yer edinebilmek, gönül evinin içini sevgi ile doldurmak. Yaşadığımız her ana bu sevgiden bir şeyler katmak önemli.

Yüzyıllar boyu şiirin her türlüsünde, deyimlerimizde, günlük konuşmalarımızla iç içe olan gönül bizim iç zenginliğimizi göstermektedir. O kalptir, yürektir, candır, ruhtur, hanedir, saraydır, mülktür, köşktür, Tanrının evidir, aşktır…

Gönül yapmak Halilim,

Kabe bünyad etmekten yeğdir

Dil-i mahzunu şad etmek

Kul azad etmekten yeğdir

Gönül kırmak yerine gönül yapmayı öğrendiğimizde içimizdeki hazineleri keşfetmiş olacağız. İnsanın değerli kılan da içindeki hazineler değil midir? Gündelik yaşamda bütün bunları belki bağdaştırmak zor gibi gelebilir. Herkesi sevmek, sevgi ile bakmak mümkün müdür?

Belki tasavvuftaki gibi insan-ı kamil olmak çok zor ama yine de günlük yaşamda unuttuğumuz bazı şeyler için çaba harcanabilir. İnsanlara kızgınlığımızı belirten sözleri yumuşatmak, hoşgörü sınırlarımızı genişletmek, en sevmediklerimizin bile iyi yönlerini görmeye çalışmak, yüreklere az da olsa dokunmak mümkün olabilir. Yaşam sırlarla dolu bir yolculuk. İnsanın bir kere doğmadığı, bir çok kere yeniden doğup soluk bulduğu bir yolculuk. Gönlümüzün sınırları genişledikçe yaşamı yeniden yeniden keşfedebiliriz. Gönül mekanı genişledikçe içine sığdırabileceğimiz bir o kadar güzellikler bulacağımız şüphesiz.

 
Toplam blog
: 36
: 2748
Kayıt tarihi
: 14.10.08
 
 

1970 Kaş doğumluyum. Trakya üniversitesi edebiyat fakültesinden 1992'de mezun oldum. Halen edebiy..