Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '08

 
Kategori
Futbol
 

Görev adamı

Görev adamı
 

düzenleme: Alper Yalçınkaya


Süperlig’de bir hafta daha geride kaldı. Maçların ardından, evde televizyonun karşısında oturup, futbol programlarını izlemek, oldukça eğlenceli oluyor... Bunun temel nedeni, ligimizde olan tuhaflıkların, gayet normal durumlarmış gibi ekrana yansıması, yansıtılması.

Aklınıza gelebilecek tuhaflıkların, birinci sırada olanı ise, bir hafta önce takımının başında sahaya çıkan bir “teknik adamın”, hemen ertesi hafta televizyon kanallarından birinde, bu kez “yorumcu” olarak arzı endam etmesi. Bu günkü yazımızda bu konudan bahsetmek istiyorum...

Futbolu bırakan oyuncular için bir takım kariyer olanakları mevcut. Bunlardan akla ilk geleni teknik adamlık; federasyonun kurslarına katılıp teknik direktörlük lisansı alan eski futbolcular, yeni mesleklerinde tutunamayınca hemen yorumcu olarak bir kanalda boy gösteriyorlar. Bu işlere hiç bulaşmayıp, ticarete atılanlar başarılı bir iş adamı olmayı başarırlarsa pek sesleri solukları duyulmuyor, aksi takdirde onlar da, tanıdıklar vasıtasıyla seslerini duyurmaya başlıyorlar. Böylesi hazır bir kaynağı ellerinin altında bulunduran medya profesyonelleri de, bu durumdan şikayet etmiyorlar haliyle.

Yukarıdaki tablonun son örneği dün gece ekranlardaydı. Geçtiğimiz haftalarda Kocaeli Spor takımının teknik direktörlüğünü yapan Engin İpekoğlu, kanallardan birinde haftayı yorumlarken, bir başka kanalda Engin Hoca’dan boşalan yere gelen ve boşlukları doldurma konusunda ihtisas sahibi olan Yılmaz Vural konuk olarak yer alıyordu. Peki yedinci hafta sonunda izlediğimiz Kocaeli Spor kimin takımıydı? İki bilemedin üç hafta sonra Yılmaz Hoca’yı bu kez başka bir kanalda, yorumcu olarak izlemek mümkün olacak mı? Siz de aynı duyguyu hissediyor musunuz bilmiyorum, bazen futboldan koptuğum dönemler oluyor, bu dönemlerde sevgili hocalarımızdan birini ekranda görünce, akranın sağ alt köşesinde beliren künyeyi takip ediyorum, böylece hocaların güncellenmiş meslekleri hakkında bilgi sahibi oluyorum. Evdeki konuşmalar ise şöyle oluyor, Babam: “Bu adam falanca takımın başında değil miydi ya, ne zaman filancaya geçti?” yanıt olarak Ben: “Bir ara oradaydı, sonra Akdeniz tarafında bir takımı kümede tutup, Karadeniz’de, Süperlig’e çıkan bir ekiple sezonu açtı. İlk birkaç hafta takımın başında kalıp, sonrasında yorumculuğa başlamış, sezon sonu puan durumlarına göre alt sıralardan bir takıma gider herhalde...”

Yerlilerde durum bu vaziyette iken, son zamanlarda yabancıları da kendimize benzettik. Galatasaray’da yaşananlar, gerçekten aklın sınırlarını aşarak, metafizikle bile açıklanamayacak noktalara uzandı. Yönetimin, baş çalıştırıcı Skibbe’ye, yardımcılarını yollayarak göz dağı vermesi yetmiyormuş gibi, geçen senenin sonunda topla tüfekle kovalanarak yollanan Kalli’nin, takımın başına mentor olarak atanması ancak post modern bir çağın anlayışı olarak kabul görebilir. Buna olsa olsa post modern yönetim anlayışı denilebilir. Aklın sınırlarını çizmek için çaba sarf eden Alman filozof Kant, çağımızda yaşasa ve futbol sever olsa, her halde “Saf Aklın Eleştirisi” adlı eserini güncellemek zorunda kalırdı.

Durumun tek suçlusu elbette yorumcu teknik adamlar değil. Klüp yönetimleri ve medya yöneticileri de, bu çözümsüzlüğün müsebbipleri...

Son söz olarak, Türk futbolunun karakteristik bir özelliğinin kaosla beslenen bir yapıya doğru gittiğini, bizim ancak bu şekilde kendimizi var edebildiğimizi söylemek isterim. Bu gidiş değişmez ise, günlük kavgalarla geleceğin sonuçlarına ulaşmak isteyen, ama bunu gerçekleştirmesi mümkün olmayacak bir futbol geleneğinin içine saplanıp kalacağımızı dikkatlerinize sunmak isterim.

 
Toplam blog
: 47
: 991
Kayıt tarihi
: 10.10.08
 
 

1980 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe ardından Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ..