Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '07

 
Kategori
Mizah
 

Görücü usulü kız istedik (2)

Görücü usulü kız istedik (2)
 

Bizi kapıda karşıladılar. Pencereden yol gözledikleri belli. Çiçek ve çikolatamızı ablam kapıda verdi karşılayanlardan birine.
Mübarek ne acele edersin? Bekle bir yukarı çıkalım orada takdim ederiz. O güzelim çiçekler kapı eşiğinde verilir m?. Hele çikolata.

İçimden bir ses ''Salak niye tek sıra yaptırmadın çikolatayı? Bu iş nasıl olsa olmayacak'' diyor. Duymamazlıktan geldim. Neyse güzel döşenmiş bir salonun ortasında bulduk kendimizi.

Aman Allah’ım, bu ne ya? 13 -14 kişi varlar. Altı kişi de biziz. Salonda iğne atsan yere düşmez popomuza batar. Bakıyorum kız yok ortalarda. Herkes var, kız yok. Duyan gelmiş sanki. Bunlar bize hava atmak için amigo filân mı getirdiler acaba?

Düşünüyorum da ben Emine Abla'ya, ''- Gidelim şu kızı isteyelim'' dedim de farkında mı değilim? Yooo… Öyle demem mümkün değil. Kız her gün kapımızın önünden geçerken bana bakıyor, gülüyor. Bizim ev daracık bir çıkmaz sokakta. Kızla konuşmam mümkün olmuyor ki. Her pencereden bir kafa ya sarkıyor, ya da perde arkasından sokağı gözlüyor. Kimin ne yaptığı görünüyor, duyuluyor. Kendim kızla konuşma imkânı bulamadığım için Emine Abla’ya rica ettim, kızı biraz daha yakından tanımama yardımcı olması için.

Ama o bana çikolata yaptırmamı, çiçek almamı söyledi. Pinti demesinler diye söyleneni yaptım. Güzel ülkemin örf adetlerinden da ırak kaldım uzun bir müddet. Düpedüz bir tuzak durumları. Of anamlar of… Ve de lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim.

Ben burada ne arıyorum acaba? Kızı filân unuttum bir ara. Düşündüğümün tam tersi bir durum yaratılmış. ''Acaba çiçeğimizi, çikolatamızı filân bırakıp da çekip gitsek mi?'' diye düşünüyorum.

Gidelim de sebep olarak neyi göstereceğiz? ''Ocağın altını söndürmemişiz, aman ev yanmasın, biz gidelim sonra yine geliriz.'' Mazereti tutmaz, ayıp olur.

Neyse olayın akışını görelim. Kızı görmeyi unuttum da olayın akışını görmek istiyorum. Sanki söz keseceğiz olayın akışı ile. Kızın teyzesi olduğunu sonradan öğrendiğim hanım hâl hatır sorma işine önce benden başladı.

''- Nasılsınız Mustafa Bey? İyisinizdir inşallah!'' Hem soruyor hem de iyi dileklerde bulunuyor. Ne kadar sevimli bir bayan.

''- Sağolun, çok iyiyim. Siz de iyisinizdir maşallah!'' Başladılar gülümsemeye.

Aslında ben Almanya’da yaşadığı sürede de düzgün Türkçe konuşan biriyim. Böyle hatalar yapmam. Kasıtlı olarak ''inşallah'' yerine ''maşallah'' diyerek bir bakıma da salağa yattım. Amcaoğlu akıllı ya, hemen atıldı.

''- Kusura bakmayın, Mustafa uzun yıllar Almanya'da yaşadığı için bazen şaşırıyor kelimelerde.'' Ben durur muyum?

''Yuh be Zeki amma attın ha! Ne zaman yanlış kelime kullandığımı gördün, ben gıcık olsun diye öyle dedim. Pardon gıcık değil de şaka olsun diye'' dedim.

Derin bir oh çekti ablam. Ötekiler de rahatladılar. Ama benden şüphelenmeye başladılar. Bakışlarından belli. ''Bu ne biçim damat adayı?'' sorularıyla yüklü tilkiler dolaşıyor kafalarında. Anlaşılıyor bakışlarından. Zeki ve enişte ağlayacakmış gibi bakıyorlar bana. ''N’olur sus! Bizim toplumumuz alışık değil böyle konuşkan damat adaylarına. Susacaksın, büyükler konuşacaklar, sen 'evet efendim, sepet efendim' diyeceksin'' der gibi bakıyorlar.

Haklılar ama. Toplumumuzun bazı yörelerinde şimdi bile ''Büyükler konuşurken küçükler susuyor, küçükler susarken de büyükler konuşuyor.''

Abi, ben tam gıcığım aslında da bekliyorum patlamak için. Fitili çekilmiş el bombasıyım. Patlayacağım ama can kaybı olmasın, eşyaya zarar gelsin. Bekliyorum.

''- Hani len biz kız ve onun küçük kardeşi ile yarım saate yakın bir zaman bir odada yalnız kalacaktık da birbirimizi tanımak için başlangıç yapacaktık?'' Bu soruyu Emine Abla'ya soruyorum sessizce. Kulakları çınlasın diye.

Kendi kendime ''Aman Mustafa dikkat et, kızı tanımak için geldin, hısım akraba ordusuyla karşıladılar. Aman dikkat, karizmayı çizdirme!'' Teyze benden sonra ablama sordu:

''- Nasılsınız Süheyla Hanım? Çoluk çocuk nasıllar? İyilerdir inşallah. Siz de iyisiniz.'' Bu sefer de kendi sorularına kendi cevap veriyor. Ablam zaten alışık bu durumlara. O sıralar 10-15 yıllıkı evliydi. Ev oturmalarında filân hep böyle oluyormuş?

''- Teşekkür ederim, iyiyim, çocuklar da iyiler. Kız evli, oğlan da okula gidip geliyor.'' Ablam da ifadeyi verdi. Sıra Eniştede. Ona da aynı tip sorular ve benzer cevaplar. Zeki ve eşi de sıralarını savdılar ve klişeleşmiş sorulara klişeleşmiş cevapları da verdiler.

Teyze vazifesini yapmış devlet memuru edasıyla bir yaslandı arkasına. Ama biraz sert hareket etti galiba, koltuğumsu sandalyenin arkalığı koptu. Kadın az kalsın yere düşecekti. Biraz sıkıldılar ama hemen yeni bir sandalye getirdiler. Teyze biraz mahcup. Ortamı değiştirmek için kızın annesi başladı hâl hatır faslına. Önce bana sordu. Ben biraz kzıgınım ama nazik cevap verdim.

''- Nasılsınız Mustafa bey? İşleriniz nasıl gidiyor?''

''- Teşekkür ederim. Çok iyiyim. Siz nasılsınız? Çoluk çocuk nasıllar, kızınız nerede? Saklambaç mı oynuyor? Benim nazikliğim de bu kadar işte. Yine salonda birbirlerine bakışmalar. Ben güleceğim ama biraz daha sabretmeyi uygun gördüm. Gülmedim.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55549

DEVAMI VAR >

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..