Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Yunus Emre Öztopaloğlu

http://blog.milliyet.com.tr/yunusoz

22 Temmuz '11

 
Kategori
Deneme
 

Görünen - Görünmeyen

Görünen - Görünmeyen
 

buz dağı


Hayatımıza yön veren ve belli başlı kararları almamızı sağlayan, duygu ve düşünce dünyamızı yönlendiren etmenler vardır. Bu bazen bir film, bazen bir kitap, bazen bir dize ve hatta bir insan olabilir… İzlediğimiz bir filmdeki, okuduğumuz bir kitaptaki karakterle kendimizi özdeşleştirebilir; “acaba onun yerinde olsam ben nasıl davranırdım, ne yapardım” gibi sorular sorabiliriz kendimize. Hatta bazen günlük yaşantımızda o karakter gibi davranırız, dünya görüşünden ilham alıp onun gibi düşünürüz. Bunun için de empati yolunu kullanırız. O yüzden filmlerde bize absürt gelen olay ve karakterler söz konusu ise sanki onlar bizim gerçek hayatımızda hiç var olmayacakmış gibi davranamayız öyle değil mi? 

Mesela filmde bir cinayet işlendiğinde “aman bu topluma kötü örnek oluyor, izlemeyelim, çocuklara da izlettirmeyelim” dersek ne kadar doğru olur? Yahut filmde bir yasak aşk konu ediliyorsa “bu bir sapkınlık” diyerek ondan uzak durmamız aslında bu olaylara ne kadar yakın olabileceğimizi de düşündürmez mi bize? Esasında günümüz dizilerinde bu konuların sıkça işlenmesi klişelikten çok bütün bunların bizim hayatımızda da var olabileceğini gösterme amacını yansıtır. Ama aşırı tutucu zihniyet bu tür yayınlara kayıtsız kalmakla yetinmeyip onları yerden yere vurmayı yeğlemektedir. Sanki o olayların kendi hayatında ya da çevresinde yaşanması imkânsızmış gibi peşin hükümlü olup “benim hayatım kusursuzdur” dercesine yermektedir. Hiç düşünmez ki onun çevresinden de bir katil çıkabilir, o da ihanete uğrayabilir... Tabii ki farkındadır bu ihtimallerin ancak bunlardan aşırı derecede sakındığı için uzak durur. Böyle şeylerin bir gün kendi başına da gelebileceğini bilir ama kendine bile itiraf edemez bunu, itiraf etmek işine gelmez çünkü. Ama sonra eli bıçaklı azılı bir katil olduğunu görürse bir gün rüyasında ve o rüyası aslında gerçekse, siz ondan sonra görün o tutucu zihniyeti... Sonra bakın bakalım, “bunlardan uzak durun, kendinizi sakının” diyebiliyor mu? Eğer diyebiliyorsa yalnızlığa mahkumdur o. Sokaktaki bir tinerciyi azılı bir katil adayı görürken ona o kadar da uzak olmadığını anlar sonunda. Ve anladığı bir şey daha vardır ki her şey dışarıdan göründüğü kadar net değil, o kadar basit olamaz hiçbir şey. Bir insanın içini kendisinden başka hiç kimse, hiçbir şekilde bilemez. Onun o noktaya nasıl geldiğini, hayatın ona neleri nasıl yaptırdığını hiç tahmin edemez. 

İşte en başında bizim hayatımıza yön veren etmenler vardır demiştik ya… Kim bilir bu insanın hayatına nasıl bir insan yön vermiş ve o insandan ne şekilde etkilenmişse o gördüğünü de kendi hayatında sürdürmüştür. Görünen buzdağıysa, onun görünmeyen kısmı da vardır... Ve insanoğlu o görünen kısmına öyle bir takar ki hüküm giydirirken tek o kısmıyla ilgilenir. Hep o görünen kısmına vurur. Ve insanın tek suçu hep buzdağının o görünen kısmına aittir, o kısmı kötü ve çirkindir. Bulaşıcı hastalık gibidir; insana yapıştı mı bırakmaz. Bu çok ağır bir yaftadır. Öyle kolay kolay çıkmaz. Teneşir desen o da paklamaz artık… 

Peki ya buzdağının görünmeyen kısmı?.. Bunu hiç kimse bilemez, tahmin bile edemez. Oysa o kısım her şeyi açıklamaya yeter. İnsanın neden kötü-çirkin olduğu, psikolojik dünyası, kimden ne kadar etkilendiği hep orda gizlidir. Kimse de tahmin edemez onun orda gizli olduğunu işte o yüzden görünen kısmına vurur hep. Görünmeyen kısmı çoğunluğu ilgilendirmez. Çünkü hiçbir şey bir insanı aklamaz o çoğunluğun gözünde. O çoktan mahkûm olmuştur bir kere... Kimi ne ilgilendirir onun dışı ne içi ne… Ama ilgilendirmeli işte kardeşim… İlgilendirmeli! 

 

 
Toplam blog
: 13
: 748
Kayıt tarihi
: 04.07.11
 
 

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi.....