Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '10

 
Kategori
Blog
 

Görünür Blogger olmak!

Görünür Blogger olmak!
 

Farkında olmadan bir yılımı doldurmuşum. Ve 178 blog yazmışım ki bu iki günde bir blog demek. 1000'in üzerinde yorum almışım ve sayfam 320 bin kere ziyaret edilmiş. Geçen ekim ayında 100. bloguma ulaştığımda yaşadığım heyecanı yaşıyorum yine. Teşekkürler hepinize.

Bu süre içinde arkadaşlarımın duruşundan bir sonuç da çıkardım: Yazma aşkıyla her gün üretmemiz anlaşılabilir de bence ayda dört beş blog'dan fazlasını yayınlamamak lazım. Hem insanları bıktırmamak adına hem de okumaya daha çok vakit ayırabilmek için.

Evet, yeni arkadaşlarımıza da özellikle tavsiye ediyorum: Taze Yazar heyecanıyla bloglarınızı peş peşe dizmeden önce en az bir ay MB'de gezinip okuyun, yorum yapın; sizi tanısınlar. Beğendiğiniz konularda yazan yazarları belirleyin, habercinize kaydedin. Bu blog da size MB hakkında bilgiler verecektir; ama unutmayın ki en önemlisi, yazar olmaktan önce okur olabilmektir!

MB, son derece zor ve yıpratıcı yaşamıma müthiş bir motivasyon kaynağı, destekleyici güç oldu ve yazma aşkım fazlasıyla karşılığını buldu diyebilirim. Elbette ki dini inancım, siyasi görüşüm ve tuttuğum bir futbol takımı var; ama provokasyonlara açık böylesi konularda yazmayarak MB'yi kendim için -fırtınalardan uzak- sakin bir liman haline getirdim. Zaman zaman sistemsel gecikmeler, sayfama has problemler oluyorsa da biliyorum ki MB yönetimindeki arkadaşlarımız sorunlarımızı çözmek için yanımızdalar. Bu anlamda moderatörümüz Başak Hn'a da teşekkür etmek isterim.

Bana birisi, "Nedir Milliyet Blog senin için?" diye sorsa cevabım: "Dünya kültürlerini, insan manzaralarını, deneyimlerimi, kitaplarımı, şiirlerimi, öykülerimi, makalelerimi, anılarımı, günceli yani yaşamı kaleme aldığım; edebi coşkularımı her an yaşayabildiğim ve bu vesileyle de birçok iyi insan tanıdığım saygın ve kaliteli bir sosyal paylaşım sitesi." olur.

Ben MB'de yazıştığım iki değerli arkadaşımla tanışma fırsatı da buldum. İki arkadaşımla daha önümüzdeki günlerde İstanbul'da buluşacağız. Öncelikle MB'de okuşup yorumlaştığımız; fikirlerimizle, dünya görüşümüzle kaynaştığımız arkadaşlarımızla dostluğumuzu sanaldan gerçeğe taşıyoruz ki bence olması gereken de bu.

Yani, görünür olmak.

Yani, sanal değil, gerçek olmak.

MB bir çöpçatan-arkadaşlık sitesi değilse de sayısı 6000'e yaklaşan arkadaşlarımız içinde farklı düşüncede olanlar da illa ki vardır; ama benim yoğun olarak yazıştığım, blog'larını okumaya, yorumlamaya özen gösterdiğim arkadaşlarımın hepsi de fikren uyuştuğum güçlü kalemler. Zaten benzer düşüncede olmayan insanların uzun süre dostluklarını sürdürebilmesi mümkün değil ve yüzlerce yazarı okumamız, yorumlaşmamız da mümkün değil. Hepimiz 15-20 kişilik gruplarımızı oluşturuyor, birbirimizi okuyoruz. Sonra, yazışmak yetmiyor, yüz yüze sohbet etmeyi arzuluyoruz. Bu tanışma organizasyonlarını geniş katılımlarla düzenleyen çok başarılı yazar arkadaşlarımız da var.

Bir konu daha var ki içinizde benimle aynı fikirde olmayanlarınız olabilir! Bence, MB'ye nasıl bir site olduğunun bilincinde olarak kayıt olunmalı. Dediğim gibi, MB bir çöpçatan-arkadaşlık sitesi değil. Hâl böyle olunca da MB yazarlarının isimleriyle, soyadlarıyla, resimleriyle olabildiğince açık olarak burada yer almaları gerektiğine inanıyorum. Bakın benim sayfama, bloglarıma; apaçık ortadayım. Türkiye'de birçok büyük şirketle çalışıyoruz. Milyonlarca avroluk projeleri takip eden bir iş adamıyım. Beni tanıyan yüzlerce insan var ve ben, "İş yaptığım insanlar benim aşk şiirlerimi okurlarsa n'olur benim karizmama!" diye karalar bağlamıyorum. Kaldı ki MB'de yazmak ayıp mı, saklanması gereken bir şey mi? Oğlumun isminin Alp Öke olduğunu, rahmetli Şeref Abi'min eşi Esen Abla'mı, dostum Ove'nin eşi Bodil'i tanrının yanına gönderdiğimizi de herkes biliyor. Ben bunları anlatmaktan endişe duymuyor, aksine mutlu oluyorum. Çünkü, yaşamı yaşanır kılıyorum. Korkuların beni esir almasını, üretkenliğimi, heyecanımı yok etmesini istemiyorum. MB'de sadece rumuzlarıyla tanıdığım; ama çok sevdiğim arkadaşlarım da var. Ah bir de şu, karanlığa ya da bilinmeze yazıyormuşum hissinden kurtulabilsem. Onlar bana ismimle hitap edebilme, neye benzediğimi bilebilme şansına sahipken ben de ifade ve hayâl zorlukları içinde kıvranmasam.

Erkeklerden ziyade bayan arkadaşlarımız farklı bir profil resmi ve rumuzla yazmayı tercih edebiliyorlar. Rumuz: Şirin Çitlembik. Profil resmi: Shakira. Bunun nedeni; sanal alem korkusu, aile ve/veya mahalle baskısı, aslında göründüklerinden farklı olmaları ya da iş yerinde deşifre olmama arzusu olabilir. Çünkü gizli kimliklerinin ardına saklanarak gerçek yaşamdaki kimliklerinden çok farklı bir profil çizebiliyorlar. Büyük bir firmanın ağırbaşlılığıyla tanınan bir yöneticisinin Çılgın Meloş takma adıyla marjinal bloglar yazdığını düşünebiliyor musunuz. Kendini saklayarak özgürce rahatlarken, sanal kimliğinin kaleme aldığı satırların görünür blogger'ların ruhunda yarattığı kandırılmışlık duygusunu düşünmemektedir. Daha da komiği, -onca gizliliğe rağmen- "Hakkımda" bölümünün epey detaylı olmasıdır. Hanımefendi doktordur (!) ve profesör olma çalışmaları da devam etmektedir:) Yani demek istemektedir ki "İsmim yok, resmim yok; ama beni varoşların tıntın kızı sanmayın, titrime itibar edin!" Rumuzun şirinliğine, Dr. Shakira'nın güzelliğine vurulan baylar atlıyor tabii, bense gülümsüyorum:) Nice bayan arkadaşımız da var ki gerçek isimleriyle, resimleriyle olanca açıklığıyla aramızdalar. Fakat onlardan bazılarının da kocalarına, sevgililerine olan müthiş aşklarını anlatan bir sigorta blogları vardır mutlaka:) Şu, ay ışığında kumsalda "el ele" yürünülenlerden ya da birkaç blog’da bir paragraf başlarına "Biricik kocam, canım sevgilim"li cümleler koyarlar! Çocuklarıyla çekilmiş profil resimleri de "Evliyim, asılmayın." demenin daniskasıdır. Erkek yazarların aşk kokan şiir ve öykülerini merakla okurlar; ama yorum yap(a)mazlar. Ne olacak bu memleketin hali tarzı bloglara yaptıkları yorumlarda da bolca bey, kardeşim ve abi sıfatları vardır. Tüm bu önlemler evdeki öz güven fakirinin huzuru içindir. Konu bayan yazarlardan açılmışken ilginç bir tespitimi daha paylaşayım: İsmiyle, resmiyle görünür olan genç ve bekar arkadaşlarımız usulca kaybolabiliyorlar. Önce yavaş yavaş bloglarını silmeye başlıyorlar sonra da hesaplarını tamamen kapatıyorlar. Bir sabah bakıyorsunuz ki yerlerinde yeller esiyor, buharlaşmışlar. Çoğunlukla da bunun tek nedeni oluyor: Çağdaş, modern ve entelektüel bir erkekle tanışmışlardır ve o erkek de olanca öz güveniyle, senin artık MB'de yazışmanı istemiyorum demiştir ya da bayan arkadaşımız işgüzârlık yapıp; aman şimdi bu, yorumlardaki-cevaplardaki cımlara, cumlara takar, iyisi mi ben hesabımı kapatayım demiştir. Hani kadına darptan yakınıyoruz ya, işte o yola böyle bilerek çıkılıyor. Bu zihniyette bir erkekten kadına fayda gelir mi, öyle bir erkekle ömür geçer mi? Kendine güvenmeyen, MB'yi kıskanacak kadar sığ düşünen bir erkek kadınına yaşam boyu güvenir mi? Hayatımda bir erkek olsun da idare ederim diyen bir kadının sonraki yıllarda feryatlarına kulak verilir mi? Verilir tabii ki de; ama ahh benim akıllı geçinen kızım da denir!

Bir farklı grup daha var. İsimleriyle, resimleriyle, bilgileriyle görünürler ve düzenli olarak blog yazıyorlar, gelen yorumları yayınlıyorlar; ama ne bu yorumları cevaplıyorlar ne de başka blogları okuyup yorum yapıyorlar. Düşünsenize; bir blog'u dikkatlice okuyor, özenle yorumluyorsunuz ve yayınlandığını da görüyorsunuz; ama bir teşekkür bile almıyorsunuz. Nezaketen sizin bloglarınızın da okunup yorumlanmasından vazgeçtim, bayan arkadaşlarımızın babadan-abiden-eşten-sevgiliden sadece blog yazmak için izin koparabildiklerini düşünüyorsunuz ya da estetikçisi, diyetisyeni -MB'den salt nemalanma derdinde- kendi reklamını yapıyor. Bu arkadaşlarımın tercihlerine saygı duyuyorum; ama eğer ki gelen yorumları cevaplamayacaklarsa bloglarını yoruma kapalı yayınlamalılar. Öte yandan, görünmez olmakla kalmayıp yazdığı tüm blogları yoruma kapalı yayınlayanlar da var. Onlara da -sadece, potansiyel tehlike yaratmayacak- bazı yazarları okuyup yorumlayan; ama kendi bloglarına eleştiri/yorum almaya tahammülü olmayan, daha da kötüsü yanıtlamaya vakti/niyeti olmayan dediğim dedikçiler diyorum ben ya da -bayan arkadaşımızsa- elin herifinden yorum gelmeyecek sana leyn diye kükreyen -öz güveni yerlerde- erkekçikler olabilir başlarında:) Ben böylesi yazarları/blogları okumaya vakit ayırmıyorum. Bir de kendini MB için lütuf olarak gören, bizlere Sevgili Okurlarım diye seslenen egosu şişkinler ya da şaşkınlar var ki -ne enteresandır- okunmayı ve yorumlanmayı bekliyorlar. İmza gününde olsa anlayacağım da burada herkes yazar. Bulutlarda gezen daha kimler var kimler: Müjdeler olsun! Mehdi geliyor diyen maşallahçılar, bir gün herkes benim felsefemin etrafında toplanacak diyen çakma bilgeler! Neyse, hazır yorumlardan bahsetmişken bir konuya daha değineyim. Bence bir blog'un okunma sayısı yorum sayısından daha önemlidir. Tabii, Loto sonuçları, dizi eleştirileri ya da Penissel Sezgilerin Vajinal Kompleksleri gibi başlıklar ve göğüs-kalça resimleriyle elde edilen absürt tık sayılarından bahsetmiyorum. Gerçi o grup da bir başka alem. Akşam izledikleri diziyi sabah yazacak enerjiyi nasıl buluyorlar anlamak imkansız. Hele bir de "Ben en çok okunanım." diye bilanço yayınlamıyorlar mı işte orada kopuyorum:) "Behlül Bihter'i nasıl dütledi?" diye başlık atarsan tıklanırsın tabii kardeş. Bu senin değil, Behlül'ün başarısı. Bir blog'u inceliyorum, okunma sayısı ancak elli altmış; ama yorum sayısı on yüz bin milyon! Yorumların içeriğine bakıyorum, aynı kişi aynı blog'a 10 kez yorum yapmış! Peki ne yazmış bu 10 yorumda: Yorum: Abi döktürmüşsün yine! Cevap: Sağ olasın abisinin canı. Y: Abi, gerçekten de kan mı ağlıyordu güller? C: Kanlardan güller doğuyordu! Y: Bir gün senin gibi yazacağım. C: Çırak ustayı geçmezse sanat ölür! Y: Sağ ol be abi. C: Sen sağ ol güzel kardeşim. İşte, geyik muhabbeti böyle uzayıp gidiyor. Email ve msn'in varlığından sanki bihaber, yorumlarla çetleşiyorlar. Sonuç: Körlerle sağırlar birbirini ağırlar! Blog içeriği belki de sıfır; ama yorum sayısı tavan. Ben de bazen aynı blog'a birden fazla yorum yapıyorum; ama bunun nedeni, blog'u farklı zamanlarda bölüm bölüm okumam ya da blog'u iyice irdeleyebilmek ve/veya içeriğine dahil olabilmek için yazacaklarımın tek yoruma sığmayacak olması ve yorum-cevapların email ortamında değil de -arkadaşlarımızın da okuyabilmesi için- yine blog altında yapılmasını arzu etmem oluyor.

Biliyorum, çoğunuz şaşıracaktır; ama bazı arkadaşlarımızın birden fazla blog sayfası var! Yani, A adlı kişinin B ve hatta C, D isimleriyle başka blog sayfaları da var ve oralarda da blog yazıyor, yorumlaşıyor. Daha da enteresanı: Kendisiyle de yorumlaşıyor! Aynı kişi, benim aynı blog'uma farklı kimliklerinden yorum yapabiliyor. Mesela, A ve B erkek kimlik oluyorken, C ve D kadın olabiliyor. Aynı kişiye aynı blog'daki bir yorum cevabımda teşekkür ederim hanımefendi derken, diğerinde teşekkür ederim beyefendi diyorum! Sağ olsunlar, yorum sayım artıyor; ama ne garip bir durum bu. Bazı kulağı delik-gözü açık arkadaşlarımız bu kişileri tespit ediyorlar ve anında MB'ye yayılıyor. Bazıları da kendi itiraf ediyor. Bir bedende dört ayrı kimliği ve farklı cinsleri nasıl barındırabiliyorlar, hayret ediyorum. Ve müthiş bir dikkat, özen ve vakit gerektiren böyle karmaşık bir organizasyona neden gerek duyuyorlar! Sanırım arkadaşlarımız ilgi duydukları farklı konuları farklı kimliklerle yazmak istiyorlar. Fazla mı iyimserim? Yani, gerçek kimliğiyle ağırlıklı olarak futbol konusunda yazan bir arkadaşımız su havzalarına da önem veriyorsa, bu konuyu yazmak için farklı bir isimle yeni sayfa açıyor. İşte ben bu gizliliği anlayamıyorum!! Su havzaları konusunu gerçek blog sayfasında da Doğal Hayat kategorisinde yazabilir, farklı bir grup açabilir oysa. Gereksiz olmasına rağmen illa da farklı bir sayfa daha açmak istiyorsa, Şebaattin Hoşmer (Futbol,) Şebaattin Hoşmer (Su Havzaları) diye sayfalar açabilir. Bunun dışındaki her davranışı çok garip ve art niyetli buluyorum ben. Öğrendiğimde de kendimi kandırılmış hissediyorum. Ben MB Yönetiminin yerinde olsam kesinlikle her blogger'ın vatandaşlık numarasını öğrenmek isterim ve her numaraya da sadece bir blog sayfası açma izni veririm. Bu uygulama hukuki güvenlik açısından da çok faydalı olacağı gibi, gerçeği yansıtmayan rakamların ve arkadaşlar arasındaki "acaba"ların da ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.

MB herkesin bilgili-tecrübeli olduğuna inandığı konuda yazdığı, tecrübelerini paylaştığı bir sosyal paylaşım sitesi. Şiir, öykü, diyet programları, güncel, sinema, televizyon, mizah, spor, seyahat günlükleri, ekonomi, siyaset, din ve daha birçok konuda binlerce blog ve yazar arkadaşımız var. Buraya kadar her şey normal. Bana garip gelen hatta gülümseten MB gerçeği ise şu: Siyaset ve toplumun çok az kesimi tarafından bilinen bazı ağır konuları, tarihten yaprakları yazan arkadaşlarımızın kendilerini biraz yukarılarda görmeleri. Bazı bloglarda, yorumlarda yakıştırılan sıfatları da şaşkınlıkla okuyorum: Ağır Abi, Ağır Abla, Blog Ağası. Eskiler bilir, bundan 40-50 sene önce en ağır radyo en iyi radyoydu. Çünkü o dönemde radyolar Süper Heterodin denilen lambalı (elektron tüplü) radyolardı ve içinde ne kadar çok lamba varsa o kadar iyi olduğu düşünülürdü. Oysa şimdi en minik-en hafif radyo en iyi radyo. Gerçi artık o da kalmadı ya, cep telefonları yakında takla atmaya da başlar:) Özenle seçilmiş kelimelerin doğru imlâyla yarattığı mekanik bir Türkçeyle 21. yüzyıl Türkiyesi'nde Viktoryen Başkaldırılar'ı ya da Supernoval Nebulaların Prematüre Reaksiyonları'nı anlatmanın bir yazara Blog Ağası rütbesini nasıl getirdiğini anlayamıyorum. Böyle bir payenin var olduğuna da inanmıyorum. Ben de elli yaşımı aştım. Başta da değindiğim gibi, tabii ki bir siyasi görüşüm var ve siyaset yazmaya başlarsam kimse durduramaz. Futboldan nefret ediyorum; ama o endüstriyi öyle bir didiklerim ki soluksuz okursunuz. Fakat, böyle bir MB formatı beni çok yorar. İş ve sosyal hayatım zaten çok ağır ve ben MB'yi dinlenebileceğim bir huzur bahçesi, bloglarımı torunlarım için saklayan bir yeddiemin olarak görüyorum. Oysa, siyaset-din-futbol konuları provokasyonlara fazlasıyla açık olmakla birlikte yazanları da kesinlikle daha entelektüel daha Ağır Abi-Abla ya da Blog Ağası yapmıyor. Yoksa gizli gerçek, tıklanma sevdası mı? Anlaşılmaz doygunlukta ve abartılı doğrulukta bir Türkçe ile yazmak okurun zihninde hoş bir seda bıraksa da kesinlikle yazarı diğerlerinden farklı bir sınıfa taşımıyor. Bilemiyorum, belki de bazı arkadaşlarımız için MB bir yaşam şekli, bir ritüel, fazlasıyla önemsenmesi gereken bir platform ve siyaset, ekonomi, bilim gibi ağır ve zor ilişilebilir konularda yazarak kendilerini blogüstü görmek istiyor olabilirler. Hatta bir rivayete göre milliyet.com.tr yazarı olma sevdası içinde de olabilirler ve bunu başarabilirler de; lakin com.tr yazarı olmanın da raconu: Mümkün olduğunca, gelen yorumlara cevap vermemek ve diğer bloglara yorum yapmamaktır! Aşırı Yoğunluk ve Ağır Yazar durumları yani:) Neyse, herkes her konuda özgürce yazabilir; ama benim gözümde; köyünün çeşme aşklarını anlatan arkadaşımla, Türk Siyasi Tarihine Dış Müdahaleler'i anlatan arkadaşımın yerleri aynı.

Ağır Abi ve Ablalarımızın dışında yazarüstü yazarlarımız da var! Yaşları genellikle daha kemale ermemiş, evlerinin kapı numarasını dahi yeni ezberleyebilmişler; ama her kim gaz verdiyse, MB'ye bulutların üzerinden bakıyorlar. Hiç üşenmiyorlar, tüm bloglarının sonuna bir uyarı metni koyuyorlar: Blog'umdan benden izinsiz alıntı yaparsanız İstanbul Blog Mahkemeleri sizi şaapar! Mübarek sanki Dan Brown, Stephenie Meyer. Kim n'apsın senin blog'unu komik kardeş:)

Küskünler Kulübü'nden de bahsedeyim biraz. Bazı arkadaşlarımız -özellikle de eski üyeler- fazlasıyla hassas olabiliyorlar. Kıdemlerine itibar etmeyen üyelerle iletişimden pek keyif almıyorlar. Kendi aralarında yorumlaşıp duruyorlar. Siz deyin yılların yorgunluğu, ben diyeyim hayallerinin gerçekleşmemesi nedeniyle bir sabah bakıyorsunuz ki veda bloğuyla firar etmişler! Bunun birçok nedeni olabiliyor. Aşk-meşk meselesi, arkadaşlar arası polemikler, anne-baba-eş-patron fırçası ya da MB Editoryası ile sürtüşme ve/veya bir türlü milliyet.com.tr yazarlığı teklifinin gelmemesi. Enteresan olan: Veda etmiş olmalarına rağmen düzenli olarak MB'ye girmeye devam ediyorlar ve veda blogları da yoruma açık oluyor. Gelen; n'oolur dön, sensiz olmaaz, bunu bize yapamazsıın, özlüyoruuz yorumlarını da egolarını okşamak için yayınlıyorlar; ama Ağır Abi-Abla oldukları için cevap vermeyebiliyorlar. Bir süre sonra, ablanız-abiniz size kurbaan olsun diyerek dönen de oluyor, nazlanmaya devam eden de. Aylar sonra dönen Ağır Abilerin, Ablaların bir de hatası oluyor: Sanki hiç ayrılık olmamış gibi yeni bir blog yayınlıyorlar ve bekliyorlar ki insanlar özlemle kucaklasın. Tabii ki üç beş vefakâr takipçisi okuyup yorumluyor; ama bir daha eski popülaritelerine ulaşamıyorlar. Oysa dönmeye karar verdiklerinde bir süre sadece okuyup yorum yapsalar, döneceklerinin sinyalini verseler de yeni bloglarını öyle yayınlasalar kanımca durum bambaşka olur. Herhâlde diledikleri zaman gidebileceklerini ve bir gün döndüklerinde de herkesin onları bekliyor olacağını düşünüyorlar!! 

Provokatör Grubu da unutmayayım. Ben onlara Rating Equipments diyorum. Yazdıklarının edebi değeri yoktur, olması da gerekmez zaten. Onların MB'de bulunma amaçları bellidir. Mutsuzluktan, huzursuzluktan beslenirler. Günaydın deseniz sana ne, bayıldım blog'unuza deseniz sorduk mu derler. İlkbaharı anlatan cıvıl cıvıl, rengârenk bir şiir yazsanız, sanki ilkbahar senden şiir yazmanı istedi gibi patavatsızca yorumlar yaparlar. Çünkü amaçları hır çıkarmaktır. Hele ki hak ettiği üslûpta cevap vermeye kalkarsanız, edep engelli bu insanların tuzağına düştünüz demektir. Ondan sonra da sustur susturabilirsen. Bana da zaman zaman sataşıyorlar; ama psikolojik sorunları olduğuna inandığım bu insanlara tahrik edici cevaplar vermeyerek -potansiyel kavga partneri- hayallerini yıkıyorum.

Bir de ismi var olduğu halde blog sayfası olmayan misafir okurlarımız var. Onları çoğunlukla, yazmaktan hoşlanmayan; ama okuma zevkinden de geri kalmayan insanlar olarak düşünüyorum. Blog sayfaları olmadığı için gerçek isimlerini, resimlerini kullanmıyor da olabilirler. İçlerinde düzeyli eleştiriler yapanlar olduğu gibi, vurup kaçanlar da olabiliyor. Kimdir, neyin nesidir; kadın mıdır, erkek midir; kaç yaşındadır, nerede yaşıyordur kocaman soru işaretleri. Benim de böyle misafir okuyucularım oluyor. Bazıları bir süre sonra gerçek kimliklerini açıklarken, hayalet kalmayı tercih edenlerin de yorumlarına sabırla cevap veriyorum.

Sanal dünyayı öcü ya da korkulur olmaktan çıkaracak olan yine bizleriz. Unutmayın ki Milliyet Blog hepimizin ve biz nasıl olmasını istiyorsak öyle şekillenecektir.

Son olarak da komik ötesi mikrobloglardan bahsedeyim. Sadece üç beş kelimeden ibaretler.

Camı açtım, kuş geçti; bana baktı, gülümsedi !

İnanabiliyor musunuz, bu bir blog ve altında da aynı ciddiyette (!) yorumlar olabiliyor: Ne mutlu size ki önünden kuş geçen bir camınız var. Uzun gagalı bir kuş muydu geçen? Sizin gibi güzel bir insana gülümsenmez mi !!

Yazmaktan, okumaktan keyif aldığımız; saygın ve seviyeli dostlukların oluşmasında, pekişmesinde aracı olan Milliyet Blog'un hep görünür ve var olması dileğiyle.

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..