Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Görüyor musunuz?

Görüyor musunuz?
 

Kadın (K): Hayatım hoş geldin.
Erkek (E): Hoş bulduk canım.
(K): Günün nasıl geçti?
(E): İyiydi. Sen neler yaptın?
(K): Eh işte…Temizlik, ütü, yemek…her zamanki işler.
(E): Hmm.

(Akşam yemeğinden sonra…)

(K): Evde bir değişiklik gördün mü?
(E): Ne gibi?
(K): Sence?
(E): Bilmem!
(K): Perdelerimizi değiştirdim.
(E): Haaa, öyle mi?
(K): Beğenmedin mi yoksa?
(E): Haa, iyi duruyor.
(K): Bende bir değişiklik fark ettin mi hayatım?
(E): Dur bakayım, hmmm, yorgun görünüyorsun biraz, ev işlerinden olmalı…
(K): Aşk olsun, saçlarımı kestirdim, görmedin mi?
(E): Haaa eveeet. Saçların… Ama onlar yerinde duruyor…


Bakmak ve görmek…

    Bazen bu iki kelime aynı anlamdaymış gibi kullanılır. Aslında aynı olmadığını da çoğumuz biliyoruz. Ancak bazen dikkatsizlikten, bazen da aceleciliğimden yanlış kullanımlara yer verebiliyoruz.

    Bakmak genel bir ifade. Görmek ise daha özel.

    Baktığımız bir şeyi görmeyebiliyoruz.  Baktığımız yerde ne olduğunun, neler yaşandığının, ne türde nesneler bulunduğunun farkında olmayabiliyoruz. Sadece gözlerimizin istikameti bir doğrultuda bulunuyor ve bakışlarımız boş ve donuk olabiliyor. Gözler bakarken, görmemizi engelleyen faktör ise o anda aklımızı meşgul eden şeyler. Yani bir bakıma beynimiz.

    Görmeye başladığımızda ise, beynimiz ve duygularımız, çevremizde olup bitenlerden  farkında olmayı sağlıyor. Ya da tam tersi; beynimiz görmemiz için “gör” komutunu veriyor. Aslında görmek sadece beynin komut vermesi de değil, bir eğitim meselesi ve algılama olayı. Eğitimle geliştirilmesi mümkün olan yönler bulunmakla birlikte, algılama ise yetenekle bağlantılı denilebilir. Algılama yeteneği olanlar bu yeteneklerini eğitim ve pratikle geliştirebilecekleri gibi, hiç olmayanlar ya da az olanlar ise bu konuda kendilerini yetiştirebilirler. Önemli olan konu, eksikliğin fark edilmesi ve üzerinde çalışılmasıdır.

    Konuyu, sanatın iki dalı ile örneklemek istiyorum: Resim ve fotoğrafçılık.


    Bir çok konuda olduğu gibi, bu iki sanat dalında da görmek ve algılamak çok önemli. Resim yapmak bir çoğumuzun hayali olabilir. Yapmayanlar ve yapamayanlar için mazeret genellikle; “zaman yokluğu” veya “bende yetenek yok” şeklindedir. her şeye rağmen boyayı fırçayı eline alıp tuvalin karşısına geçenler ise, harika eserler ortaya çıkara bilecekleri gibi, ümitsizliğe de kapılabilirler. İşte bu noktada değerlendirmeleri gereken konulardan birisi, sahip oldukları algılama yeteneğinin seviyesidir. Tuvale bir ağaç resmederken, ağacın kökünü ve dallarını hep “kahverengi” algısıyla boyamak, algılamanın yanlışlığının göstergesidir. O halde doğayı ve çevreyi incelerken, görmenin çok yönlü olması gerekliliği söz konusudur. Bu kapsamda; “bakmak” , bakış açımıza ve algılamamıza çok değer kazandırmayacaktır.

    Aynı düşünce fotoğraf çekenler için de geçerlidir. Dijital makinelerin yaygınlaşması ve teknolojilerindeki gelişmeler, fotoğraf çeken kitle sayısını artırmakla birlikte, ortaya konulan çalışmalardaki başarının  aynı hızda artmış olduğunu söyleyemeyiz. Elinde fotoğraf makinesi olan herkes bir tuşa dokunmak suretiyle herhangi bir nesnenin fotoğrafını kolaylıkla çekebiliyor. Makinelerin sahip olduğu fonksiyonlar, küçük çocukların bile güzel(!) fotoğraflar çekmesine imkan tanıyor. Ancak; yüz kişinin fotoğrafını çekeceği ortak bir nesnenin ya da manzaranın birbirinden ayrılacak  değer ve farklılık ölçüsü, yüz kişinin sahip olduğu “algılama ve görme” farklılığına bağlı olacaktır. Yani farklı gören kişi, başarılı kareleri yakalayan kişi olacaktır. Aksi takdirde resimleri, sıradan bir manzara, sıradan bir gün batışı, ya da sıradan bir ağaç olarak kalacaktır...

     Sağlıklı ve mutlu kalın...

   

 
Toplam blog
: 136
: 2817
Kayıt tarihi
: 20.03.11
 
 

Duyarlı olduğum konularda; düşündüklerimi, bildiklerimi ve birikimlerimi paylaşmak üzere burada b..