Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Gösterimde yüzde yüz risk alıp, hiç almıyormuş gibi yapmak ve Çağlar Yiğitoğulları

Gösterimde yüzde yüz risk alıp, hiç almıyormuş gibi yapmak ve Çağlar Yiğitoğulları
 

Konuşabileceğim, şarkı söyleyebileceğim hatta şiir okuyabileceğim serbest, geniş bir alan.


DISS-live art/solo performans, ve gösterimcisi ile konuşmalar, düşünceler.
Modern Türk Gösteri Sanatının en önemli gösterimcilerinden, onu daha önce bu yönüyle yer aldığı "Bana ıslak mayonuzu gösterin" gösterisinde izlemiştim. Oyuncu, deneyiminin bir aşamasından sonra arayışları onu gösteri dünyasında yer almasını sağlamış, iyi de olmuş. Konseptini kendisi yarattığı "DISS-live art/solo performans" onun bir çok yönüyle ileride çok konuşacağımızı anlamamızı sağladı. Gösteriyi ilkin, Genç Günler kapsamında farklı bir mekanda izlemiştim. Her mekan, yeni durum, yeni sonuçlar diyerek onlar, yaratıcı ortak Handan Ergiydiren ile birlikte gösteriyi mekana uygun olmak üzere yeniden yaratıyorlar.

Bu kez yakında terkedilecek Banker Han seçilmiş mekan olarak. Binada bir başka sergiyle Street Art Istanbul – Morphosis / GRAFFİTİ- STREETART PAINTING ile mekan duygu paylaşımı doğmuş, kendinizi ikisinin de birbirinin devamı ve içinde hissetmenize neden oluyor. Modern sanatın iki alanı birbirine zemin olmuş. Mekan tümüyle kontrolünüzün dışında hissettiriyor kendisini.

Doğal olarak gösteride her şey de değişiyor. Gösterimci de, seyirci de, gösteri de. Bu yaşamın en önemli dinamizmi., her şeyin ayakta kalmasının en önemli ilkesi. Geleneksel tiyatro ile yollar burada ayrılıyor zaten gösteri sanatının, modern zamanların değişmeyen en önemli şeyi gösterinin bu sürekli değişimi üzerine kurulu. Belirlenen eksen aynı kalmak üzere her şey değişebilir, bir süre sonra ekseni de değişikliğe, farklılığa ulaştırabilir.

Seyirci de değişiyor elbette, son gösteride öncekilere göre daha çok sayıda izleyici, daha dinamik halde kendilerine düşen sembollerle, yorumlarla ve keyifle ayrıldılar burdan. Gösterinin ana çıkış noktası diye sorsanız, her birinden faklı bir ifade, duyumlar alırsınız.

Gösterinin en özel yanlarından birisi bu. kendisinin aldığı fiziki ve psikolojik risklere izleyiciyi tanıklık ettirmek, bir izleme durumundan da ötede bir deneyim bu. İzleyici bu tanıklıkta ne gördü ise kendine ait hale dönüşüyor hemen, izleyicinin durduğu, baktığı yer de hareketli ve dinamik çünkü.

Gösteri boyunca dilediğiniz yerde durup görmeniz, bakmanız serbest. Gösteri sanatı bu noktaya gelmişken artık geriye dönüş bitmiştir, İstanbul çok öenmli bir dimanizme ev sahibi yapmaktadır, yapacaktır. Bu gidiş, modern zamanların gösteri sanatının bu tip başarılı yorumlarının, mekan, konsept ve emekle kendini buralarda üreteceğini gösteriyor. Bundan eksik kalmamak için siz de kendi yerinizi almanız, nerede durmanız gerektiğini seçmeniz gerekiyor. Akıp giden hayatın, durduğunuz yer olarak her neresinde iseniz, hayatın size oradan öyle göründüğünü, gerçekte ise başkaları için öyle olmadığını bilerek.

Semboller yaratmışsanız, üstüne bir de mesaj koymanızın gereği de kalmamıştır artık. Modern sanat, olanla, yaşayanla birlikte anda evriliyor artık, önceden pişirip, sosları her şeyi dinlendirilmiş bir yemekten çok, anda izleyicinin de içinde olduğu bir anda ve çoğu zaman yeniden üretiliyor. Bu, aynı zamanda gösterimcinin orada yaşadığı deneyime de ortak olmanız, orada onunla orayı ve yaşadıklarını yaşamanız demek. Onun, kendisinin hallettiği şeylerden siz de payınıza düşeni yapmanız, oradan deneyimle, kendi sorularınızla, hikayenizle ayrılmanız demek. İlke ise şu "Do it yourself" // "Her şeyi kendin yap"

Modern Türk Gösteri Sanatı bu gösteri ile bugünü, bulunduğu yeri böyle yorumladı, yarın mı? Ona bakacağız. Bu gösteri üretilmişse, gelinen noktadan artık geriye dönüş yok demektir. Bu işi yapacaklar, kalkışanlar, bu çıtayı bilecekler, görecekler, anlayacaklar. Tiyatro okuyan öğrenciler, tutuku dolu gençler hissedecekler ki, tiyatro artık modern sanat açısından bir son durak değil, oradan ilerisi, yeni bir dünya var. Amacı, her şeyi bulundukları yerde aramayacaklar.

Bu gösteri olmuşsa gösterimci, izleyiciler, mekan, İstanbul ve Türkiye artık değişmiş, evrilmiş demektir. Gösteri sanatının iç gerçekliğinin sayfalarında bu izleri, bu gösterinin tarihsel dönüşüm öyküsünü bulacaksınız.

Anlattığım her şeyin merkezinde duran gösterimci Çağlar Yiğitoğulları ile birlikte zaman geçirme fırsatım oldu, bireysel deneyimler, düşünceler kendime ait, onu paylaşmam gerektiği yönleriyle aşağıda bulabilirsiniz, daha doğrusu onun bu andaki halini bulabilirsiniz. okumaya başladığınız an da o değişmiş olacak çünkü, yazı bittiği anda da o artık kendisi olmayacak.

Dinamizm ve güzel olan da bu değil mi zaten. Onun yolculuğunun kendisi de değişen bir parçası olmaktan mutluyum. Onu daha çok görünür kılmakla ilgili yükler almaktan da. Geleceği oluşturacak önemli kişilerden, sanatçılardan birisi, Çağlar Yiğitoğulları'nı siz de bu yönüyle tanıyın, gösterimlerini izleyin, takip edin ve mutlaka o bir şey yapıyorsa orada olun. Onu ve yarattıklarını izlemeden Modern Türk Gösteri sanatının nerelere geldiğini anlayamazsınız.

Çağlar Yiğitoğulları, bana durduğum yerden böyle göründü, dilerseniz bu öyküyü ve gösteriyi siz durduğunuz, baktığınız yerden kendinize göre baştan, kendiniz kurgulayın veya yazın.


“Şöyle bir durum var. Ben bir tiyatrocu olarak gösterimci olmak zorunda bırakan şey içinden geldiğim tiyatro eğitimidir. Bu durum, bu eğitim bana bu imkanı sağladı diye bir şey de yok, mecbur bıraktı denebilir. Başka bir alanda kendimi ifade etmeye yönlendirdi. Bu sonuç tiyatro kurumunun, kurumsal tiyatronun defekti de aynı zamanda benim için. Oradaki mutsuzluğum, yok oluşum üzerinde başka bir alan yaratmam gerektiğini düşündüm. Bir gösterimci olarak projelere imza atmak, yer alma nedenlerimden bir tanesi, yadsınamayacak önemli parçası bu benim için.”

2.55

<ı>Peki Çağlar, bu konuda iyi bir eğitim almış bir tiyatrocu gün geldiğinde doğal olarak, eşyanın tabiatında olan nedenlerle gösteri sanatlarına kayabilir, başarılı olabilir mi?

Gösterim (Performans) sanatı denilen şey Türkiye’de henüz çok yeni. Bu alanların içinde belki en köklüsü tiyatro, tiyatroda da sağlıklı gelişmiş bir eleştiri kültürü yok zaten. Performansta da belki ona tanıklık etmiş olmak, onu belgeleyebilmek için orada olmak gerektiğini, yaşamak gerektiğini düşünüyorum, sonrası oraya ait bir şey.

5.40

<ı>Tiyatroda bir rol kavramı var. Belirlenmiş, yazılmış, sınırları çizilmiş bir rol bu. Performansta ise şimdiki zaman, o an yaşanıyor, bunlar çok ayrı iki şey mi? Tiyatroda ve performansta rol kavramı için ne düşünüyorsun?

<ı>

Performans, yapısında olan özgürlükçü, yenilikçi ve çağdaş yapısı dolayısıyla bir gösterimci olarak bir yöntem arayışım benim. Alınganlık yapmıyorum ama böyle söylemeseniz daha iyi olur dediğim şey, Çağlar Yiğitoğulları’nın dansçı mı, oyuncu mu kimliği arasında kalan şey o. Ben arada bir yerde bir seçim yapmış değilim, yaptığım şeyi tiyatronun ta kendisi olarak görüyorum.

Çağdaş tiyatronun tam da buna tekabül ettiğini düşünüyorum. Çalıştığım kurumun köklü, hantal, eski oluşu bir yana, tiyatronun dile bağımlılığı, herhangi bir alana, sosyolojiye bağımlılığından, anlatımla ilgili sınırlılıkları bulunmasından dolayı, benim de insan olarak, duruş ve politik olarak kendimi sınırlayan alanın da dile bağımlılık olmasından dolayı, performansın içinde bir özgürlük, dil serbestliği ve ifade arayışı bulmama neden olduğunu düşünüyorum.

Bunu buldum yani, bulmaktan dolayı da çok keyifliyim ayrıca, bu arayıştan da öte bir durum. Keşke bir taraftan müzisyen de olsaydım da deneyimlerimin içinde o yönümden de yararlanabilseydim. Sonuç olarak bütün sahne sanatları bir çok şeyin birleşiminden kaynaklandığı gibi, performans da öyle. Gösterim sırasında, konuşabileceğim, şarkı söyleyebileceğim hatta şiir okumam gerekirse onu da yapabileceğim serbest geniş bir alanda olduğumu düşünüyorum.

08.00

Çağan Irmak’ın Ulak filminde çekimler sırasında bir ağacın altında serinde Çağan Irmak, bir usta oyuncu, aynı zamanda hocam ve ben sohbet ediyoruz. O dönemde de Cam Adamlar yeni duyuluyor medyada filan, yayınlanıyor. Çağan’da, hocam da görmüş. Hani ben bardakların üstüne falan yatıyorum, bedensel risk alıyorum hocam da biraz şakayla karışık olarak “Ben sana oyunculuğu yanlış anlatmışım. Oyuncunun görevi, rolü için risk almadan risk alıyormuş gibi yapmaktır.” dedi. Ben de, gerçekten hiçbir alınganlık duymadan, göstermeden dedim ki “Ben de kendime oyunculuk içinde öyle bir alan açmaya çalışıyorum ki, yüzde yüz risk alıp, hiç almıyormuş gibi yapmak için yöntem deniyorum.” dedim.

Bu şekilde ben Handan’ın projesinde de taşlarla gerçekleştirdiğim gösteriden alnımdaki kırışıklıklar büyüdü, onların tamamı, orada sahnede yaşadıklarım gerçek benim için. Bu işlerde aldığım fiziksel risk görünenden çok daha fazla. Yuvarlansam ağzım, dişlerim, kafatasım zarar görebilir belki de beş yıl sonra işimi yapamayacak fiziksel bir duruma düşebilirim.

Bunlar görülmüyor bunun da farkındayım, sadece görsel bir malzeme tadında değerlendiriliyor, bu işler. Ben bir yandan da gösteriyi üç gün üst üste nasıl yaptığıma da hayret ediyorum. Aslında bu gösteride tek bir fikir var, bunları yaptığım zaman duygusal ve fiziksel olarak ne duruma gelirim? Bunun bir laboratuar çalışması, bir zemini gibi, gösteri.

Görüyorsunuz beni, seyirci geliyor, arkadaşlarım geliyor herkesin ortasında bir yerdeyim ben. Bir yere, karanlık bir köşeye gidip kaçabileceğim, yoğunlaşabileceğim hiçbir yer yok, bu da önemli değil zaten. Işığı açtığım an hemen o an işin, gösterinin içindeyim.

13.30

<ı>Bu gerçeklik aslında felsefi zemin olarak hayatın anlaşılmasına da yeni bir yaklaşım demek. Sanatçının, oyuncunun rolü görme ve algılama biçimi aynı zamanda hayatı da algılama biçimine denk düşüyor. Yaşamıyor da yaşıyormuş gibi gösteriyor. Aslında bu sonuç diğer tasarım disiplinlerinde de karşılaşılan bir şey, yaşarken de aynı durum söz konusu, miş gibi yapmak. Riske girmediğimiz zaman sorumluluğumuz ne olacak? Başkalarına karşı değil kendimize karşı.

Aynen öyle. Bir de bu noktada şey var herhalde. İnsan çok tuhaf, dönüşüyoruz tabi. Ben üç beş yıldır, birçok şey okuyorum okumasına ama çok uzun zamandır süreli tiyatro yayını almıyorum ama grafik ve tasarıma yönelik yayınları takip ediyorum. Beslenme kanallarımı diğer disiplinlere de açık hale getirdiğimi düşünüyorum. Hüseyin Çağlayan’ın işlerinde de bunu görüyorum mesela, işlerin kendisi kadar mekanda duruşları, aralarındaki ilişkilendirme de çok önemli.

Bizim işimizde de öyle, mekan işin en önemli parçası. Benim hikayem açısından bu serüven, oyunculuk serüvenim şaibeli yani. Hayatımı tiyatrodan kazanıyorum, buna mecbur olduğum sürece işimi o kurumsal yapının içinde yapmak zorundayım aslında, bu zorunluluk da orada yaşadığım doğru ve güzel şeyleri reddetmek yatmıyor, barışığım ben orayla. Beş altı senedir orada çok doğru, çok güzel ortamlarda, aktörlerle, yönetmenlerle ve oyuncularla çalıştım. Bir şekilde beni besleyen bir yanı var orada bulunmamın.

Yalnız şöyle bir durum var kendi gelişim seyrim içinde çalışma yaptırmayacak kadar yoğunluğu var tiyatronun. Tiyatro, insanın bütün dünyasına hakim olan bir şey. Bunun getirdiği fiziksel ve duygusal bir ağırlık var. Bir taraftan da kendimi o sıkışmışlık sürecinde kafamı başka türlü çalışırken de buluyorum, orada oluşan şeylerin performansa dair yanlarını düşünüyorum mesela.

Orada olurken orda olmama hali yani.

Bir de haksızlık etmemem lazım İstanbul Şehir Tiyatroları en eski bilinen kurumsal tiyatro. Ayla Algan, Beklan Algan’ların başında olduğu bir dönem tiyatro araştırma laboratuarını içinde barındırmış, tiyatro araştırmaları, çok çok iyi çalışmalar yapılmış, atölye çalışmaları gerçekleşmiş. Birçok tiyatro sanatçısının ortaya çıkmasına neden olmuş. Benim girdiğim dönemden beri kapalı, bu sene gösteriyi yaptığımız mekanda tekrar çalışmaya başlayacak.

18:40

Ben de şimdi konuşmanın içinde fark ediyorum ki bu tür bir konuşmayı ilk kez yapıyor olmuş olmam nedeniyle de fark ettiğim, kendimi her ne kadar bir yönüyle anarşist gibi düşünsem de gerçekte uyumlu, anlaşmaya çalışan birisiyim. Kendimi sıkışmış gördüğüm alan sadece meslek ve tiyatro değil sokakta da aynı sıkışmayı yaşıyorum. İlginç bir sıralama, tiyatro sokaktan sonra kendimi özgür hissettiğim bir alan. Performans, daha serbest çalışabildiğim bir alan.

Aslında Şehir Tiyatrolarında stajyer kadrom bu ay kalktı, kadrom geldi. Böyle bir zamanda sıra dışı bir gösteriye imza atmanın onlar tarafından karşılanma şeklini bilemezdim. Sanat yönetmenim başta olmak üzere geldiler, üçüncü günkü gösteriye. (bir önceki gösteri dizisi. yn) Gösterinin andımız bölümünde özellikle korumalar ve şoförünün ikirciklendiğini belirttiler.

<ı>Bence gösterinin içinde çılgınca olduğu düşünülen şeyler olsa da tümüne baktığımızda sorguya yol açan, estetik bir bütünlük gördüm, başta niyet olmak üzere çok pozitif geldi bana, biçimsel düzeyde oluşan sertlikleri de gösterinin bir gereği olarak düşündüm. Ben buradan yola çıkarak bir anarşizmden çok kurgusal bir düzen ve dönüşüm gördüm gösteride. Ne dersin?

Ben bütün yaşadığım sıkışıklılardan sonra duygusal, felsefi bir düzen, sistem koyamıyorum yerine. Onun yerine önerebileceğim hiçbir şey yok.

Konuyu bir gösterimci olarak yer aldığın “Bana Islak Mayonuzu Gösterin” gösterisine getirmek istiyorum. Bu sürecin nasıl başladığını, sevgili Handan Ergiydiren’le bu süreçteki ilişkilerin neler söylenebilir?

Şimdi fark ediyoruz ki Handan’la biz hayatın içinde hep teğet geçmişiz, ortak arkadaşlarımız, kullandığımız ortak mekanlar, dirsek temasımız olmuş, bu sayede uzaklaşıp yakınlaşmışız fark etmeden. Tiyatro bölümünde okurken benden bir üst sınıfta okuyan aynı evde kaldığımız arkadaşlarımın hocası olmuş. Ben bir üst sınıfa geldiğimde de orada hocalığı bırakarak ayrılmış. Cam Adamlar (İlyas Odman'la birlikte yaptıkları) gösterisi ile ODTÜ’de çağdaş dans festivalinde yer aldığımız zaman, İlyas’ın da hocası zaten, Handan gösteriyi izlemeye gelmiş. Gösteri sonrası sohbette İlyas’la ıslak mayo gösterisi üzerinden konuşmaya başladılar. Ben de “İstanbul’da ihtiyacınız olursa ben de katılabilir miyim?” dedim. Handan da “Başımın üstünde yerin var, gel de işin içinde ol” dedi.

Bu benim için bir yerde çok iyi bir şey, diğer yandan da korkutucu bir şeydi. Bir tiyatrocu olarak profesyonel dansçılar arasında yer almak en azından belirsizlik duygusu yaratıyordu benim için. Kendime sürekli olarak ben çok iyi bir dansçı değilim, çok çok iyi dansçıların olduğu bir yerde ne yapabilirim ki? Diye sorduğum oldu. Çalışmalar başladığında endişelerimin yersiz olduğunu anlamam beni rahatlattı. Handan, beni dansçılığa çekmek yerine onları oyunculuğa daha çok çekerek bir çözüm gerçekleştirdi.

2.35

Benim için bu gösteride çok daha önemli bir şey oldu, ben her detaya çok çalışmak, her şeyi çok sormak, gereğinde alıştırılmışken, odaklanırken, böyle bir şey olmadı. Çok az konuştuk, çok az prova yaptık. Belki bireysel provalarımız yeterliydi ama ekip olarak bir araya gelmedik, gösteriden hemen önce bir araya gelişimizde de herkes kendi kurgusunu gösterdi, Handan bunun üzerinden gerçekleştirdiği kurgu ile de herkesin işini üst üste bindirdi, bazılarımıza eklemeler, çıkarmalar yaptı. Ben taşların üzerinde titrerken Müge geldi benim üzerime yattı. Misket orda dururken ben de geçip karşısında durdum. Berçin’in yanında kibrit yaktım, ortaklıklar kurdum hemen oracıkta. Aslında bu bir oyun kurgusunun yanı sıra bir tasarım fikrinin hayata geçirilmesi gibi de geldi bana.

<ı>Gösterinin bitiminden hemen sonra bende de uyanan ana fikir bu gösterinin bir tasarım ürünü olduğu yönündeydi. Kurgunun içine yerleştirilmiş, özgürlükler ve seçimler barındıran bir tasarım. Örgüsü o denli kendine özgü ve güçlüydü ki, olan şeyler birbiri üzerini örtünce yaratıcı dokular haline belki layerlara benziyordu. Gösterimciden de bu cümleleri duymuş olmak da beni şaşırttı diyebilirim.

Bunu nasıl yaptığı bir sır gerçekten, belki de üslup. Onun bir tasarımcı olarak başarısı, insanın kendi olma halini serbest bırakması ve onu ortaya çıkarması. Bunu tıbbi bir yanıyla düşünürsek bir insanın kendisini ortaya koyması için belki günlerce konuşulması, terapi yapılması gerekiyor. Oysa burada bu sürecin bir parçası olarak kendiliğinden, anında ortaya çıkıyor, sağaltıcı bir şey de değil bu yani. İnsan kendisinde olan bir tıkanıklığı bu sayede aşabildiğini düşünüyor.

6:20

<ı>Kendin olmanın zorluğunu düşündüğümüzde bunun önemi de ortaya çıkıyor.

Kesinlikle. Bu her zaman depresif, her zaman şiddet barındıran unsurlar değil, içerisinde her tür ironiyi barındıran, bir sürü eğlenceli yanı olan, bir sürü insani eksikliği olan, başarısızlığa, yapamamaya olanak tanıyan, becermeye ve başarılı olmaya zorlamayan özgürlükçü, serbest ve çağdaş ve kendiliğinden bir yanı var. Bu Handan’ın tarzı tabi, hala bunun sürmesi dönüşmesi de. Bir kere müzik de zor bir müzik, herhangi bir dans ve gösteriyi kolaylaştıracak, çok iyi hafızada tutulabilecek bir müzik değil.

<ı>Aslında Handan Bu konuda da bir yenileşme öngörmüş, müziğin gösterinin o güne kadar alışılagelmiş tarzda bir zemin, yönlendirici olmaması yönünde. Gösterilerin tümünü düşündüğümüzde neler değişti? Farklılaştı diyelim.

<ı>

9.13

On civarında bir gösteri oldu. Göster de değişti, işin içindeki insanlar da, ben de değiştim, İstanbul’da değişti, Handan’da, çağdaş gösteri sanatları denen şey de, insanlar da değişti. Bunu sadece olumlu anlamda kullanmıyorum. İş ilk önce Garaj İstanbul, çağdaş gösteri sanat mekanında gösterildi. Bu nedenle insanlar, Handan’ın dans geçmişi de dikkate alındığında bu işi bir dans gösterisi olarak, okudu.

Oradaki ilk marjinallik o güne kadar olmadığı şekliyle sahne alanının tam tersine çevrilmiş olmasıydı. Fuaye olan yerde biz gösterimizi yaptık, seyircide yüzü fuayeye doğru dönük izledi. Bir de o işte hiç kimsenin bilmediği, yeni bir terminoloji olan dramaturgun işin içinde olmasıydı. Sonrasında ikinci mekan olarak Bilgi Üniversitesi Santral Garajda oynadık. Boşluk bir alanı sahneye çevirerek olmayan bir mekan oldurularak, kendimize çevrildi. Burada gösteriyi daha çok içselleştirip kavradığımızı düşünüyorum. Kendimizden de çok şey kattık, sadece mimari bir figür olarak değil oraya müdahale eden, camdan dışarısı ile enerjisel bağ kuran durumdaydık.

10.15

Verilen aradan sonra Galata Köprüsünde gerçekleştirdik gösteriyi, arkamızdan tekneler geçiyordu. Orada, hava soğuktu, su soğuktu, her şey soğuktu, sonuçta şöyle bir yere gelindi işle birlikte; altmış dakikalık bir doğaçlama kendini o işin içime konumlandırma ve her anını yeniden yaratma gibi bir zorunluluğumuz olduğunu fark ettik. Mekan değişiyor, dekorun yeri değişiyor, eksiliyor çoğalıyor, insanlar değişiyor bunların tamamı yaptığımız işi başka bir alanda olamayacak kadar çok dinamik kıldı.


11.30

Çalışmalar sürdüğü sıralarda, gösterilerin devam ettiğinde çok yaptığım ama yapmak istemediklerim olduğu gibi yaptıklarımdan da yapmak istemediklerim oldu. Başlangıçta taşlarla oynarken mezara girme imgesiydi çıkış noktası ama sonra bunu ben mezara girmek istiyorum diyerek değiştirdim.

<ı>Gösteri sırasında oluşan farklı katman ve bağlamların biribirine geçmesi, üst üste çakışmasının izleyicide nasıl algılandığını düşünüyorsun, geri bildirim nasıl geliyor?

Seyirci de çok değişti bu süreçlerin içine. Sert geri bildirimler daha çok. Kendi başımıza çalıp oynuyormuşuz durumları olduğu hissine kapıldığım da oluyor. Biz her yerde olmayı seçen insanlarız, yaşanabilecek her yerdeyiz. Bar ortamında, köprü altında veya modern gösteri merkezinde. Bu kadar değişken bir seyircide herkesin bu işin arkasında durduğu izlenimi edinmek zaten imkansız.

Daha da önemlisi çağdaş dans veya gösteri sanatları çevresinde öyle düşünüldüğü gibi kimse de sıcak bakmıyor bu işe. Diğer bir taraftan da, insanlar yeni bir şeyin başladığını, bir sürecin yürümekte olduğunu, eskinin bittiğine inandıklarını gösterebiliyorlar. Belki de bu süreç başlamamış olsa bile koca bir arayışın, devrimci bir sürecin akmakta olduğuna inananların olduğunu gösteriyor bu gördüklerimiz. Bu farkında olmanın adını ben koyamıyorum ama onları bu alanın, dönüşümün içinde görüyorum.

15.00

<ı>Ben de izleyicilerle ilgili buna benzer şeyler düşünüyorum. Net bir şekilde gösterinin içine giremeyip kendini dışlayanların da olduğunu ama aynı zamanda kendini gösterinin içinde hissederek kendini kaybedenler de olduğunu biliyorum. Yaşamın birçok alanındaki rutin kamplaşmalara benzetiyorum ben bunu, bu durum gösteri için önemli bir veri. Gösterinin bu derece etki, etkisizlik içinde olması. Yaratıcısının ortalama bir beğeni yaratmayı hedeflemeyen tutumlarına denk düşen bu durumu ben başarı olarak görüyorum.

Kesinlikle, kesinlikle. İzleyicinin her durumunun göze alınıyor olmasını da önemsiyorum. Bırakıp gidenler dahil olmak üzere. Zaten bu tarz bir göze alma gerçekleştirmeyecekseniz bu tarz işler yapamıyorsunuz. Bir yerden de düşündüğümüzde kendi kuşaklarımızın önemli bir bölümünün henüz köy kökenli ailelerden ve geleneklerden geldiğini unutmamamız gerekiyor. Olunabilecek marjinallik nereye kadar ise oraya kadar bile denemediğini düşünüyorum.

<ı>Gösterinin teknik çözümlere getirdiği yeniliklerin yanı sıra bütünlüklü çözümde de Türk Gösteri Sanatı için bir dönüşüm noktası olduğunu düşünüyorum ne dersin?

Aslında İstanbul’un çok avantajlı bir durumu var. Islak mayo, cam adamlar gibi gösteriler, bu tarz işler dünyada çok az yerde üretiliyor. Berlin, Londra, Belçika ve İstanbul’u bu tür gösterilerin üretim yerleri olarak sayabiliriz. Berlin’de katıldığım ve workshop yaptığım bir festivalde sergilenen bence ıslak mayo’nun cesur tarzında yapılmış bir gösteri ıslıklandı, yuhalandı, ilk defa bir temsilin yuhalandığına tanık oldum hayatımda. Türkiye’de hiç böyle bir şey duymadım hayatımda ama orada insanlar gerçekten beğenmedikleri şeyi yuhalıyorlar. Bir tane daha çok sert bir iş gördüm.

25.00

Seyirci seyirle kendi öyküsünü oluştururken, gösterimci de buna karşıt düşen kendi sürecini öykülendiriyor sanırım.

Aslında gösteri için şunu da söyleyebilirim, bu tür risklere girmeden tanımlanmış roller içinde onlarca da gösteri yapılabilir. Handan istese bunu yapar ve onun şunu yapın dediği herkes de kırmaz onu. Oyuncuyu enstelasyon objesi gibi bile yerleştirse kimse ses çıkarmaz buna. Bunu yapmak yerine Handan, çıkın oraya, beni şaşırtın, olun, yapın olduğunuz durum ne ise onun peşinden koşun, hayaletlere izin verin, mekanın hayaletlerini izleyin diyerek kendimiz olmanın bütün zeminlerini sağlamayı amaçlıyor. Bu durumda her iki taraf da duygusal ve fiziksel risklere girmiş ama gelişmenin sürprizlerine açık hale gelmiş oluyor. Hiçbir yerde olamadığım kadar serbest olma durumunu, serbest yaşama durumunu orada gerçekleştirmiş oluyorsun.

Burada şu da belirtilmeli ki Handan’ın önemli ve kendine has bir dili, bir zemini var. Kullandığı terminoloji, kurgulama, örgü, koreografi her şey kendine ait, onun gösteri sanatı içinde kendi özgün dilini oluşturmuş olduğunu düşünüyorum. Bir oyuncu koçu, yönetmen ve koreograf olarak onu çok önemli buluyorum. Aslında tiyatroya da öyle bir göz gerektiğini söylemek lazım. Hala konuşulan işlerden bir tanesi olan “Gayri resmi Hürrem” in de içi imzalarından biri Handan’ındır, orada da koreografi ve hareket yönetimine önemli katkılarda bulunmuştur.

27.10

<ı>Gösterinin sence, dışa dönük iletişimi, çalışmaları hakkında ne düşünüyorsun? Tiyatro oyunlarından daha kapsamlı bir kurumsal iletişim çalışması görünüyor bu konuda neler söylersin?

Ben tamamlanmış olduğunu düşünmüyorum, farklı şeyler var bunu kabul ediyorum. Şu anda yürüttüğüm gösteri içinde benzer hisler duyuyorum, tarzına punk vb dedik, birçok işini kendi becermemizden dolayı “Do it yourself” dedik. Bu düşüncelerin devamı olarak da fanzin basmak istedik, iletişim aracı olarak. Bunun kaynaklarını yaratmakta bile zorlandığımızı düşünün. Bazı imkansızlıklardan dolayı çok büyük kısıtlamalar içindeyiz. Bunun belki söylenebilecek olumlu yanı bu kısıtlamalar nedeniyle ortaya çıkan yaratıcılıkların bizi çıktığımız yerlerden başka bir yere sürüklemesi.

28.40

Sonuç olarak bir performans için fanzin düşünülmesinin de bu işin özelliklerinden olduğunu düşünüyorum elbette, saydığım şeyleri tersine olumlamış oldum.

Önemli olan şöyle bir şey var, her iki gösteride arkasından gidilebilecek bir dünya görüşü, bir fikir ve felsefesi var. Böyle dayanacak güçlü bir değeri olması yolun bulunmasına önemli katkısı var diye düşünüyorum.

Bütün bu gösteri hazırlıklarının bütünlüğü şeylere birkaç tane yakınlık duyan birkaç kişiden başka kimse düşünmüyor. Yapılacak şey en kısa yoldan çözülerek hiç kafamızı karıştırmayalım diye düşünülüyor.

<ı>"<ı>DISS - live art/solo performans” ile “bana Islak mayonuzu Gösterin” gösterisinin ortak bazı zeminlerde yükseldiği, başarılı olduğunu düşünüyorum ne dersin?

Bunun böyle olması mutlu etti beni. Demek ki hocam olan Handan Ergiydiren’le uyumlu ve başarılı bir çalışma sonucunda buna ulaşabilmişim diye düşünüyorum. Benim de bazı çalışmalarda kendi çözümlerim oldu. “Cam Adamlar” gösterisi için bir yazı bardaklar üzerinde çalışarak geçirdim. Orada ortaya çıkan bir plastik sanat eseri var, insan bedeninin plastik sanat objesi olarak oraya konması iyi bir işti.

Bunu yaptım ama bu da benim tarzım değildi. Kişisel olarak bir iş üretmeye çalışsam benim bedenim, benim zihnim, benim hayatım o şekilde çalışmıyor. O iş benim birisini işine dahil olmakla yaptığım bir şey, Handan’ın işi de öyle. Tiyatro kökenli bir insan olarak fiziksel ve duygusal becerikliliklerimle, yapabilirliklerimle bir yöntem arayışına girdiğim de gösterime benzer yöntemler buluyorum.

35.14

Ben bedenimle oluşturduğum formda, nasıl görünüyorum, neler yapıyorum hesabına girmek, düşmek istemiyorum, sıkıldım ve yoruldum bunun hesabını yapmaktan

Tiyatrodan yana, sıkıldığımı belirtiyorum. Daha önce solo bir iş daha yapmayı denedim, o bana çok çok ağır geldi benim için bir yaz onun için evimden çıkmadım. Sonra fark ettim ki çözüm bunun tam tersiymiş, kapanmak yerine özgürlüğe, serbestliğe ve ifade alanlarına açılmakmış, çığlık atmakmış, sokaklarda olmakmış.

39.00

Gerçeklik duygusunun yaşanması için eylemin gerekliliğini düşünerek, gösterimle ilgili kullanmak istediğim bir imge olarak elimi neşterle kesip kanımla duvarlara sürmeyi, yazı yazmayı bir gerçeklik yaratmaya bağlamıştım. Bir yazım öyle geçti. Bir gerçeklik duygusuna ulaşmak için onu yaşamam gerektiğine inanmamı aşmam gerekti. Yaptığım iş zaten psikoloji temelli bile olsa başka işler içinde sağlıklı ve hayatta olmanın önemi var. Hayatı böyle bir gerçeklik duygusundan almak istemiyorum artık veya işlerimi.

<ı>

Solo performans bu girişimlerin üzerine mi doğdu?

Solo performansım üzerine altı ay falan düşündüm. Bu gösteri öncesi ve sonrasıyla uykularımı kaçırıyor benim, şimdi burada gösteriler bitti bir sonraki oyunumun premieri 15 gün sonra ama benim uykularım kaçmaya devam ediyor, bu gösteri odaklı olarak. Düşünmeyi bırakmam lazım, içinden çıkmam lazım bu gösterinin, Handan’da bir tez yazmam lazım dediğinde demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Çıkmam lazım bu alandan, düşünceden.

41.00

Gösteri sırasında izleyicinin alanı kullanma özgürlüğünü vermek onlara ekstra bir tanım da kattığını gördüm. Bu çok alışılan bir şey değil, kapalı bir alan ve sandalyeler varsa yerleşim genelde ona bağlı oluyor, bu gösteride bunu değiştirerek izleyicinin şaşkınlığı ile gösterinin süreci arasındaki ilişkileri de gözlemledim. Keyif aldıklarını, karmaşık bulmadıklarını düşünüyorum.

Yaptığım şeylerin, sahnelerin hemen entelektüel karşılıklarını bularak temellendiren bir adam değilim ben, daha çok duygusal yapma eyleminin içindeyim, sonuçlarını anlayabilmem, dönüştürebilmem için zamana ihtiyacım olduğunu düşünüyorum.

Peşinden gittiğim bir duygu, bir düşünce bir form, bir fikir var ortada, yapmak istediğim şey o. Gösteri alanını önceden kullanma imkanımız yoktu, orayı dolaşmaya bile girmemiştim. Handan geldiğinde Üsküdar Müsahipzade Celal’ tiyatrosunun deposunda yapmayı düşündüğüm şeyleri gösterdim, kullandığımız alan böyle bir kullanım için değil görmek için bile gelenin olmayacağı yarı inşaat alanıydı. Sonra gece mekana geldik, Handan’la konuşma içerisinde işte şunu şöyle yaparız, böyle yerleştiririz diye düşündük. Enim düşüncem araba klibinde her arabanın adama her çarpışında ben de kendimi benzer bir mont giymiş halde duvara çarpacaktım ama gittiğimizde orda duvar yoktu. Zorunlu olarak arkadan bulduğumuz suntaları dikine yerleştirerek bölme/duvar oluşturduk ama kendimi duvara çarpma şansım da kalmamış oldu.

<ı>Aslında bu haliyle ben yaratılan karşıtlık içinde ortaya çıkan durumu beğendim. Klipteki şiddet, karışıklığa senin sakin oyununun eşliğini daha anlamlı buluyorum.

<ı>

Aslında hikayemin en önemli kısmı 2001 de okul biter bitmez gittiğim Avustralya macerası, oradaki yaşadıklarımla, özlemle döndüğüm ve dünyanın merkezi saydığım İstanbul’da kendi dilimle yaşamak, kendi dilimle oynamanın başlı başına bir kazanç olduğunu biliyor, öyle yaşıyorum.

Teşekkür ederim, Çağlar.

Opel Stüdyoda Mayıs 2009 da gerçekleşen gösteriden sonra yazdığım gösteri notlarını okumak için:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=179292

Gösteri hakkında - DISS-live art/solo performans -

"Wash yourself in your tears and build your church of your faith." SLINT
“Kendi gözyaşında yıkan ve inanç evini orada kur”.
YERME, KARALAMA, ATIŞMA ANLAMINA GELEN "DISS" KAVRAMI ÜZERİNDEN,

GÖSTERİMCİNİN BELLİ BİR ZAMAN DİLİMİ, ÇEVREL VE KAVRAMSAL TASARIM İÇİNDE

GERÇEKLEŞTİRMEYİ SEÇTİĞİ DAVRANIŞLAR NEDENİYLE

UĞRADIĞI BEDENSEL VE PSİKOLOJİK DEĞİŞİMLERE

SEYİRCİYİ TANIKLIK ETMEYE ZORLAYAN,

OTOBİYOGRAFİK, AGRESİF BİR EYLEMLİLİKTİR.

GÖSTERİMCİNİN KENDİNİ İÇİNE ATTIĞI VE ÜSTLENDİĞİ

İDEOLOJİK, PSİKOLOJİK, FİZİKSEL VE DUYGUSAL RİSKLERİ AÇIĞA VURMA FİKRİNE

DAYANAN BİR PERFORMANSTIR!


DISS-live art/solo performans - "Street Art Istanbul " kapsamında

Damaged & 22/11 ortak yaratımı
Çağlar Yiğitoğulları & Handan Ergiydiren Özer
Konsept ve performans: Çağlar Yiğitoğulları
Yaratıcı ortak: Handan Ergiydiren Özer

tarih: 11 Temmuz 2009 giriş ücretsizdir
saat: 19.00
yer: Banker Han - Banker sokak Galata – Istanbul

iletişim için :
caglaryigitogullari@gmail.com +532 382 8386
handanergiydiren@gmail.com +533 264 1177


Not: Fanzinin yüksek çözünürlüklü kopyasını bilgisayarınıza indirmek için tıklayın.
http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss_11_temmuz_big.jpg


Ekrem Pehlivan
Temmuz 2009

<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/1_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/13_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/14_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/15_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/16_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/17_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/18_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/2_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/20_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/22_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/24_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/27_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/31_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/34_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/36_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/37_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/38_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/39_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/39_1_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/40_jpg.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/5_jpg.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/DSC_1900_JPG.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/DSC_1902_JPG.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/DSC_1904_JPG.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/ceyhun_erden/thumbnails/DSC_1907_JPG.jpg" border="0">
Fotoğraflar: Ceyhun Erdem

<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1759_JPG.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1760_JPG.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1800_JPG.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1802_JPG.jpg" border="0">
<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1805_JPG.jpg" border="0"> <ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/gonca_beker/thumbnails/IMG_1840_JPG.jpg" border="0">
Fotoğraf: İnci Gonca Beker
DISS-live art/solo performans - "Genç Günler" kapsamında
tarih: Mayıs 2009
yer: OPEL STÜDYO - Maçka


<ımg id="myphoto" src="http://photos-b.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs180.snc1/6770_122123210942_660410942_3475545_7157079_n.jpg">

<ımg id="myphoto" src="http://photos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs180.snc1/6770_122123250942_660410942_3475551_8208686_n.jpg">

<ımg id="myphoto" height="453" src="http://photos-f.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs200.snc1/6770_122118805942_660410942_3475453_3226553_n.jpg" width="604" seq="4">



<ımg src="http://www.sanatdergi.com/images/gosteri/22_11/diss_dusuk.jpg" width="500" border="0">

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..