Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Goya' nın Hayaletleri

Goya' nın Hayaletleri
 

Hangi sanatçı, kendini ve eserlerindeki yaratıcı gücünü, içinde yaşadığı çağdan, toplumun koşullarından, acılarından soyutlayabilir ki…

Karanlığı en iyi resmeden ressam Goya ‘da ; 1746-1828 yılları arasında yaşadığı İspanya’da kralların ressamı olarak bilinse de, Engizisyon işkencelerinden (kendisi de iki kere sorgulanmış) Napeleon’un İspanya’yı işgalinden, halka yaptığı zulüm ve eziyetlerden, savaştan, egemenlerin erklerini sürdürmek adına yarattıkları karanlıklardan, kaostan, acılardan nasibini aldı . Yapıtlarını acı ve karanlıkla dokudu.

Savaş ve zulüm Goya’nın karanlık düşlerine, yetilerine sarsıcı boyutlar, karabasan alemlerinin dışa vurumu diyebileceğimiz özellikler kazandırdı.

- Vücuttan kesilmis ve saçından ağaç dalına bağlanmis kafalar
- Kafası kesilmiş ve kazığa oturtulmus vücutlar
- Asılarak öldürüllmüş ve hala asılı duran bir adamın ağzından dişlerini çıkarmaya çalışan kadın
- Eşek başlı insanlar
- Adamlarin karınlarını deşmekte olan olan başka adamlar
- Kadına tecavüz eden adamlar
-Öldürülmüş bir kadına tecavüz eden adamlar
- Yerde duran insanların üstüne kusan adamlar
- Birini şişleyerek ve sopalarla döverek öldüren insanlar
- Birini ayak bileklerinden bağlayarak atin arkasına takıp, yerde sürükleyerek öldürenler

Ve daha da kötüleri... inanılmaz derecede güçlüdür bu çizimler. Renkli olmamalarına rağmen savaşın gerçekte ne olduğunu gösterir. Uzun süre bakılamayacak denli cesur ve alt üst edicidir.

Aylar süren çabalarım sonucu nihayet bulup izlediğim ve sonrasında ekran karşısında uzun süre kalakaldığım, “Goya’nın Hayaletleri “ filminden önce, kralın , İspanya kiliselerindeki fresklerin ve karanlık renklerin ressamı olarak nitelendirdiğim, (doğanın, renklerin ve ışığın ressamları empresyonistler öncesi dönem, beni pek de alakadar etmiyordu açıkçası ) daha sonradan aristokrat bir kadın olan Alba düşesi ve yasak aşkı olduğunu öğrendiğim çıplak ve giyinik Maya isimli iki tablosundan başka ilgimi çeken resmi dahi olmamıştı Goya'nın. ( Hatta Alba düşesinin resimlerini yapması için kocasının sipariş verdiği ve zevahiri kurtarmak adına giyinik maya resminin yapıldığını anlatmakta sanat tarihçileri…) Sanat tarihçileri ne derse desin, düşesin yüz ifadesi ve bakışları son derece etkileyici!

Film, Çekoslavakya’da doğan, küçük bir çocukken anne ve babasını Nazi toplama kamplarında yitiren oscarlı yönetmen Milos Forman tarafından yönetilmiş.

İnandıklarını ateşli bir dille ve tüm inandırıcılığı ile anlatan Yönetmen, dünya çapındaki ününü, tüm zamanların en iyi filmi olarak nitelendirilen Guguk Kuşu ile elde eder, 1975 yılında. McMurphy karakteri üzerinden baskıya karşı isyanı dile getiren film, Forman’ a Oscar kazandırır. 1979 yılında hippilerin müzikalinden beyazperdeye uyarladığı “Hair” ile çizgisini değiştirmeden, bu kez başka bir hikaye ile derdini anlatmaya çalışır. Arkasından büyük müzisyen Mozart’ın hayatını anlattığı film gelir...

“Goya’nın Hayaletleri” biyografik bir film bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilir. Tek tek sistem ve kişilerle uğraşmak yerine, derdini anlatabilmek için onları hamur olarak kullanmış yönetmen. Goya’nın eserleri ile onun tanıklığını, aslında Forman, zulmün insan ruhunu nasıl zehirlediğini göstermek ve Engizisyon Mahkemeleri ile Napolyon yönetiminin çatlaklarını gözler önüne sermek için bir yol olarak seçmiş, denilebilir.

Filmin büyük bir bölümü Engizisyonun bağnaz, çirkin ve ikiyüzlü tarafını gösterse de, sözde insan özgürlüğünü savunan, Engizisyonu ayaklar altına alan Napolyon yönetiminin de ondan geri kalır bir yanı yok. İngiltere’nin yardımıyla Napolyon yönetimi düşüp, ülke yönetiminde yeniden Engizisyon söz sahibi olduğunda, anlarız ki, aslında geriye kalan tek şey kan, savaş, acı ve insanlığın ruhunda açılan derin yaralardır…

Filmde üç ana karakterle karşı karşıyayız. Ünlü ressam Goya, onun melekleri kıskandıran saf güzellikteki modeli Ines ve kilisenin en ateşli savunucusu Lorenzo.

Eleştirilerini yaparken fırçasını özgür bırakan Goya, kilise ve saray ile ilişkilerini sıcak tutsa da, aslında her ikisine karşı son derece mesafeli...İspanya'nın en karışık dönemlerinde Kraliyetin ressamı olarak gözönünde bulunan Goya'nın tek amacı var; İstediği gibi resim yapmak... Film, kurguya dayalı olsa da bu gün bu amacını gerçekleştirmiş olduğunu görüyoruz Goya'nın.

Goya’nın kilise için yaptığı resimlerde model aldığı güzel Ines, gençliğin ve masumluğun getirdiği bir saflığa sahip.

Rahip Lorenzo ise baskı karşısında insan ruhunun nasıl yoldan çıkabildiğinin, çirkinleşebildiğinin en büyük kanıtı.. Aslında inandığı tek gerçek iktidar ve gücünü kaybettiği noktada zaten ölmüş bir adam o.

Birbirinden üç farklı karakterle insanın iktidar baskısı karşısındaki tepkisini sorgulayan Forman oyuncu seçiminde gayet başarılı davranmış. Özellikle Rahip Lorenzo’yu canlandıran Javier Bardem'e bayıldım (İçimdeki Deniz filmi ile ünlenen ve Yaşlılara Yer Yok filmi ile de oscar kazanan oyuncu) Bir adamın sahip olabileceği birbirinden çok farklı iki yüzü zorlanmadan verebiliyor.

Natalie Portman (Ines), aynı film içinde saf bir genç kızı, acılarla iyice yaşlanmış ve aklını yitirmiş bir kadını ve kendinden emin bir fahişeyi sanki üç ayrı oyuncunun performansıymış gibi izletmeyi başarıyor seyirciye.

Goya’yı canlandıran İsveçli oyuncu Stellan Skarsgard da hiç zorlanmadan üstesinden geliyor bu çok önemli rolün...Yan karakterlerin de gayet iyi performans sergiledikleri filmde, özenle seçilmiş kostümler ve gerçeğe çok yakın görüntüler ve mekanlarla bizi o dönemlere götürmeyi başarıyor.

Özellikle son sahnesi müthiş etkileyici..

Dönem filmlerini seviyor ve Milos Forman’ın sinemasından hoşlanıyorsanız, kesinlikle kaçırmayın!




Hayat sanatın bir adım önünde gitse de hep, belli bir disiplin içinde hayatı taklit eden sanat olmasaydı eğer...

Engizisyonun zalim din adamları ve Rahip Lorenzo gibileri , Goya’nın tablolarındaki hayaletler olarak ibret dersi vermeye devam ediyor olur muydu ?

İnes , İspanyol kiliselerini bezeyen Goya'nın eseri olan fresklerdeki melek yüzlerinde yaşamaya devam eder miydi , tüm saflığı ve masumiyeti ile…

Ve Goya…


Hayaletlerin karanlık ve korkunç yüzlerine inat, her resminde varolan ışık ve sanatı ile sonsuzluğa uzanır mıydı?


 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..