Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Temmuz '11

 
Kategori
Anılar
 

Gözyaşı mesaisi

Gözyaşı mesaisi
 

Kal çiçekler içinde.Belki o zaman avunuruz bir nebze, sensizliğimize...


Anıları kolaçan ediyorum. Kimi çatlak sesli çocuk zamanların düşe kalka yollarından el ediyor bana; bir ceviz ağacının üzerindeyim, salıncakta diğer kardeşim, yanı başımızda duran ablam...Abla diyegeldik dört kardeş hep ona.O kadar yakın ki, halamız değil hâlâ...

Kimi yeni yetmeliğin boz bulanık zamanlarından sökün ediyor; Gülhane Parkı'nda ilk Livaneli konserine gidişimiz...Bir isyan bayrağı gibi kolumu ilk kaldırışım...Yanlış kolumu kaldırmışım, vurup koluma, onu değil diğerini kaldıracaksın deyip gülüp durmuştu bana.

Ya yeni evli olup da, bekâr kuzenlere en şenlikli ev sahipliği ettiği anason kokulu yıllar...Tıka basa makarna yeyip de üstüne neredeyse bir kasa soda içmişliğimiz var.

Kimi zaman nasıl da acılaşıyor tatlı anılar.El aman demiyor, insafsızca yapışıyorlar yakama. Hakkını gülerek teslim ettiklerim bile buruk ...

Ben, bıyıkları yeni terlemiş toy bir çocuk; o, çiçeği burnunda gelindi. İstanbul'a yeni gelmişti. Ekmeğini yedim, suyunu içtim Bodrum katında nasıl güllük gülistanlık bir hayat olabileceğini ben onunla hatmettim.İstanbul desen boyunun ölçüsünü alacağın bir şehir...Yol bilmez, iz bilmezdim. Evinde kaç aylak yaz geçirdim.

Şimdi durgun bir suyun her an bozulacak aksi üzerinde görüyorum gözlerini.

Gözleri, yutkunamadığım bir şiir...

Gözleri ışığa kesmiş bir tiyatro sahnesinin kapanan iki büyük perdesi...

Eksik etmedi hiç inceliğini. Köy yerinde odun ateşiyle beslenen kara kazanlarda sular ısıtılır bazen o yıkardı bizi. Sırtımızda eli, esirgemezdi hiç sevgisini...

Sonra, ha diye gelinemeyecek bir günlük yolu tepip, doğup büyüdüğü köyüne geldi. Bula bula bir ölüm buluşturmuştu bizi. Değil mi ki, sonsuz bir ayrılış onca kavuşmanın da müsebbibi....O'nun babası, benim dedemdi. Uğurladık bir yalnız tepede birlikte.

Bir de bahar gelmişti ki, yaşamak diyordu inadına; dağ, bayır, kır, ova...Kimsecikler yoktu yanı başımızda. Dolaştık gelincikler, laleler boyu...

Su başlarında soluklandık, güneş yanığı alnımızı buzdan su başında serinlettik. Çiçekler içinde çektim fotoğrafını hep.

Umarsızdık, unutup durduk kendimizi.Hâlden anlamaz bir görünüp bir kaybolan anılar sobeleyip duruyor beni.

Nasıl da sevdalanmıştı... Nasıl da tutuşmuş bir yürekle, mektuplar tutuşturmuştu elimize, yârine verelim diye.

Büyük bir aşkla evlendi. Mutlu da oldu . Sonra bu zamanın gribi gibi yapıştı canına kanser belası.

Tuttu sıkı sıkı hayatın yakasını, bıraktı sigarayı. Gelsin kurtulamadığın doktorlar, gitsin hastaneye taşınan yıllar...

Sekiz yıl el aman vermez bir mücadele...

Hiç hala diyemediğim ablam...

Sen yaşamaktan yana elinden geleni ardına koymadın da,

Bakma, hayat tutmadı sözünü.

Bastı bağrımıza öksüzlüğümüzü... Şimdi bir yanında yatan annen, diğerinde baban... Sıralı sırasız gidivermişlerin yattığı o yalnız tepede dağ rüzgarı değil esip geçen,

Adamakıllı yas bu;

Delip geçen.

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..