Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '09

 
Kategori
Tarih
 

Graham Fuller Şerif Hüseyin'i tanıyor mu?

Graham Fuller Şerif Hüseyin'i tanıyor mu?
 

http://www.akintarih.com/turktarihi/osmanli/lawrence.jpg


Graham Fuller’in BBC ye verdiği mülakata, daha doğrusu propaganda çalışmasına ilişkin olarak iki yazı kaleme almıştım. Fuller 1. Dünya savaşı döneminde Türklerin Arapları kendinden ayırdığını, Arapların bu nedenle büyük bir kızgınlık içerisinde olduklarını ve travmayı daha yeni yeni attıklarını söylüyordu. Bizim bildiğimiz tarih böyle söylemiyordu oysa. Dilim döndüğünce gereken cevabı yazdım. Ancak yeni ulaştığım bir kaynak eser konumundaki çalışma, bu konuda bir parantez daha açmamı zorunlu kıldı. Bakın ulaştığım kaynakta, söz konusu döneme ilişkin yapılan tarihi tespitler nasıl?

İngilizler, gerektiğinde Cezire’yi (Mezopotamya) işgal etmeleri durumunda yerel halkın bu işgale karşı tavrını öğrenmek amacıyla 1912’de bölgede yaptırdıkları araştırmaların neticesinde Yukarı Mezopotamya’daki kabile şeyhlerinin İngiliz işgalini desteklemeyi vaat ettiklerini öğrenmişlerdir

İngiltere açısından Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı isyana itmek için şartlar çok müsait iken yine de ilk teşebbüse geçen İngiltere olmamıştır. I. Dünya Savaşı’nın arifesinde Osmanlı Meclisi’nde mebus olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin, oğlu Abdullah’ı, 5 Şubat 1914’de Kahire’de İngiliz Yüksek Komiseri Lord Kitchener’e göndererek Osmanlı Devleti ile herhangi bir açık çatışmada kendilerine destek olunup olunmayacağı konusunda İngiltere’nin görüşünü sormuştur

Osmanlı Devleti savaşa girince bazı Araplar Osmanlı Devleti’nin çökeceğini ve böylece kendilerine bağımsızlık için fırsat doğacağından sevinç gösterileri yapmıştır. Bu sırada Arapların büyük çoğunluğunun halife padişahı sadakatle desteklemelerine rağmen bazı Arap liderler, inkıraza sürüklenen Osmanlı Devleti’ni terk etmeyi ve gerekirse bağımsızlık yolunda yabancı yardımına başvurmayı zaruri bir durum olarak görmüşlerdir. Daha sonraki gelişmeler de Fransa ve İngiltere’nin zaten böyle bir anı kollamakta olduğunu göstermektedir. Çünkü Fransızlar ve İngilizler, özellikle Mekke Emiri Şerif Hüseyin gibi, bağımsızlık peşinde olan Arap liderlerinden ve bazı Arapların şikayetlerinden haberdardılar ve bu şikayetlerden faydalanmak için uygun bir fırsat bekliyorlardı (Zeine 1981: 99-100).

…Yapılan görüşmelerde Mayıs 1915’de Şam Protokolü olarak adlandırılan ve kurulacak bağımsız Arap devletinin sınırlarını tespit eden bir anlaşmaya varılmıştır. Buna göre 1839’dan beri İngiltere’nin elinde bulunan Aden ve 1882’den beri fiilen İngiliz idaresinde olan Mısır haricinde “Bereketli Hilâl”in ve Arap yarımadasının tamamı Arap devletinin sınırları içinde kalıyordu. Doğudaki İran sınırı kesin olarak belirlenmese de Anadolu’ya temas eden kuzey sınırları 37. Paralelde Mersin, Adana, Birecik, Urfa, Midyat ve Cizre hattından İran sınırına kadar devam ediyordu (Mejcher 1991: 442).

Araplara verilen bağımsızlık sözlerine rağmen savaş sırasında 2 Kasım 1917’de Balfour Deklârasyonu’nun yayınlanması Araplar üzerinde soğuk duş etkisi yapmıştır (Yerasimos 1994: 152; Mejcher 1991: 443). Bunun yanında 1917’deki devrimle Rusya’daki idareyi ele geçiren Bolşeviklerin, Balfour Deklarasyonu’ndan birkaç gün sonra, gizli Sykes-Picot Anlaşması’nı açıklamaları Şerif Hüseyin ve diğer Arap liderler arasında daha şiddetli bir şok etkisi oluşturmuştur. Çünkü onlar İngiltere ve onun müttefiki Fransa’ya aşırı derecede güveniyorlar ve bağımsızlıklarını elde edeceklerine inanıyorlardı. Bundan dolayı her iki gelişme de Araplar tarafından kendilerine ihanet olarak değerlendirilmiştir (Harari 1962: 108). Nitekim Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere bir “ulusal yurt” bağışlanacağının anlaşılmasıyla Filistin Meclisleri Yüksek Komitesi, Kudüs’teki ABD temsilcisine şunları yazmıştır: “Zayıf Arap milletinin parçalanması için çalışan en büyük düşman sanılan Türkiye, bizi bu yavaş ölüme mahkûm edecek kadar zalimleşmemişti. O halde, Yakındoğu’daki zaferlerine Arapların yapmış olduğu katkıyı kabul eden dostumuz Müttefikler, nasıl olur da böyle bir cezaya mahkûm edilmemize göz yumarlar? Eğer Türkiye’ye karşı baş kaldırdıysak, bu sadece haklarımızı öne sürmek içindi, ve ittifakımızın ülkemizi böleceğini ve ardından da sömürgeleştireceğini önceden görebilseydik, Türklere karşı husumetimizi ilan etmezdik.”

Nasılmış sayın Fuller, hiçte anlattığınız gibi söylemiyor tarih. Hatta söylediklerinizin tam tersini söylüyor. İngilizler Arap coğrafyasında daha savaştan çok önce bile isyan çıkartma planları yapmıştır. Bu planlara teşne ve bağımsızlık için Osmanlıyı Avrupalılara tercih edecek Şerif Hüseyinler mevcuttur. Bunları kullanmak için uygun zaman beklenmiştir. Gizli anlaşmalar yapılmıştır. Bu gizli anlaşmalar Sovyetlerin kurulmasıyla açıklanmıştır. Ancak bizim tarih kitaplarımızda bunlar sadece basit birkaç cümleyle geçiştirilir. Avrupalılar Arapları kandırırlar. Filistin de Yahudi yurdu kurulacağı bu dönemde ortaya çıkar. Araplarda pişman olur ancak son pişmanlık fayda etmemektedir.Kusura bakmayın ama yalanlarınızla toplumun bir kesimini sadece bir zaman kandırabilirsiniz.

Size cevap vermeye hazır milyonlar var bu ülkede emin olun.

Kaynak: Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e kadar

bilig Yaz / 2004 sayı 30: 173-202 Ahmet Yesevi Üniversitesi

Fullere cevap blogları: http://blog.milliyet.com.tr/Graham_Fullere_bir_Turk_gencinin_cevabi-1/Blog/?BlogNo=213280

http://blog.milliyet.com.tr/Siz_bizi_aptal_mi_zannediyorsunuz_Graham_Fuller_/Blog/?BlogNo=213306

 
Toplam blog
: 166
: 1969
Kayıt tarihi
: 30.09.06
 
 

Sıcak bir Ankara yazında, 1975 yılında doğmuşum. İlk gençliğim Ankarada geçti. Üniversite yılları..