Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '19

 
Kategori
Öykü
 

Gramofonun İğnesi…

Asım çalışma masasından yavaşça kalktı. Bugün çok yoğun bir gün geçirmiş ve günün tüm yorgunluğunu iliklerine kadar hissediyordu. Tabii kendisi de biliyordu yorgunluğunun tek sebebinin yoğun geçen gün olmadığını…

Elinde çayı ile pencerenin önüne geldi. Kafasını kaldırmış, gökyüzüne bakıyordu. Evet, yine gökyüzünde yarım hilal vardı, tıpkı o geceki gibi…

O son gece yine düştü gözlerinin önüne hiç unutamıyordu ama ne zaman gökyüzünde bir yarım hilal görse o geceyi, o geceki kederi daha bir ağır yaşıyor ve O’nun yani Neşe’nin hasreti daha bir ağır çöküyordu gönlüne…

Böyle anlarda, sanki bir yanardağ patlamışta, püskürttüğü magmalarla birlikte, kor gibi olmuş kocaman bir kaya parçası da kopup gökyüzüne fırlamış, tam yüreğine ortasına düşüvermiş gibi yandığını hissediyordu…

Balkona çıkmaya niyetlendi ama o gücü kendinde bulamadı. Kendi iyi hissetmiyordu. Dönüp çalışma masasının önünde duran koltuğu gözüne kestirdi. Evet, en azından koltuğa kadar gidebilmeliydi. Ayakta durmaya mecali kalmamıştı. Nefesi kesilir gibi oldu, bir an için yoğun bir terleme geldi.  Ayaklarını sürtercesine ilerleyerek kendini koltuğa bıraktı.

Elindeki çay bardağını düşürmemek için gayret göstermişti. Nihayet koltuğa oturabilmek için yaptığı son hamle ile hem çay bardağını koltuğun yanındaki sehpaya bırakabilmiş hem de koltuğa kendini atmıştı. Oturmakta değildi onun ki sanki koltuğa yayılmıştı gayri ihtiyari, kravatını gevşetip zorla da olsa çıkartabildi. Ceketini de çıkarınca az da olsa rahatlamıştı.

Bu şekilde üç beş dakika geçtikten sonra kendini toparlamaya başlamıştı. Şimdi şimdi rahatlıyordu. Sık sık aldığı nefesi normale dönmüştü. Koltukta doğruldu. Sırtını yaslayarak rahat bir nefes daha aldı. “Artık yaşlanıyorum” diye geçirdi içinden “e ne de olsa ölüm hepimiz için var” dedi kendine ve yüzünde bir tebessüm belirdi.

Son zamanlarda ölümü daha bir ister olmuştu. Ölümü bir yok oluş değil sonsuz bir hayata yeni bir doğum olduğuna iyiden iyiye inanıyordu. Bitsin artık bu gurbetlik, bitsin bu sürgün diye söylendi.

Sağ tarafına doğru yavaşça döndüğünde tam çalışma masasının sol tarafındaki köşe duvar dibinde duran baba yadigârı gramofon gözüne ilişti. Yavaşça kalkarak çekmecesinden çıkardığı plağı özenle gramofona yerleştirdi.

En çok sevdiği şarkıyı bir kez daha dinlemeye hazırdı. Ne zaman kederlenirse daha doğrusu ne zaman o geceyi anımsarsa finalini mutlaka bu şarkıyla yapıyordu. Plak dönmeye başlamıştı bile…

Arkada çalan müziğe eşlik etmeye başladı mırıldanarak “Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır.” Bu şarkıyı ne zaman dinlese bestekâr Yesârî Asım Arsoy’a ve merhum Müzeyyen Senar’a rahmet dilemeyi hiç unutmazdı, yine öyle yaptı ve mırıldanmaya devam etti “Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır/Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır.

Hüzzam makamı mıdır beni hüzünlendiren, hüzünlenmeyi sevmek midir bana hüzzamı sevdiren” bunu hep düşünmüş ama hiçbir zaman da cevabını da bulamamıştı. Muhtemelen cevabını bulmakta istememişti zaten...

Ne de olsa ayrılık kararını kendisi vermişti. Neşe’ye bunu anlatmakta çok güçlük çekmişti ama Asım iyi biliyordu ki devam ettikleri müddetçe hep yıpranmaya ve birbirilerini mutsuz etmeye devam edeceklerdi.

Ya seninle ya da hiç” demişti bir gün Neşe’ye, Neşe inanmamıştı. Ne de olsa Asım'da bir erkekti! “Ya da Hiç” olur muymuş? Evet, sevdiği adam da olsa nihayetinde bir erkekti. Kendisinden ayrıldıktan sonra bir başka kadına rahatlıkla o sevgi dolu sözcükleri söyleyebileceğine inanıyordu.

O yüzden Asım’ı çok sevmesine rağmen çokta güvenmek istemesine rağmen “acaba” şüphesi her daim var olmuştu. Bu şüphelerden kaynaklı bir takım sıkıntılarda yaşamışlardı. Bu sıkıntılar zamanla yerini tartışmalara bıraktı. Asım bu tartışmalara çok üzülüyor adeta kahroluyordu. En kötüsü de bunun devam edecek bir huzursuzluk kaynağı olduğuna inanmaya başlamıştı.

Birkaç kez bu tartışmaların kendisini ne kadar kötü hissettirdiğini anlatmaya çabalamış ama bunda da muvaffak olamamıştı zira konu hep farklı yerlere ve farklı konulara akıp gitmişti.  Neşe’nin “Peki, sevipte yanında olmayanlara ne demeli?” sorusuna Asım’ın o gece verdiği cevabı Asım tekrar mırıldanmıştı “Sevgiyi aşan nefretlerdir buna sebep olan ya da olası kırılmaların önünü almaktır yanında olmaktan alıkoyan.

Evet, Asım kendisi içinde çok zor olan kararı alırken biliyordu. Olası kırılmaların önünü almak için yanında olmamayı tercih etmişti. Bir ömür hasretini çekeceğini bile bile sevdiği tarafından kırılmaktansa, özlemeyi tercih etmişti Asım…

Şarkı bitmiş gramofondan tiz bir cızırtı sesi geliyordu, döndü ve gramofonun yanına gitti, iğnesini kaldırdı yeniden özenle bıraktı. Müzeyyen ablası yine başlamıştı Asım için söylemeye “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır.

Yıllar geçmişti ve Allah ömür verirse bir kadar da geçecekti ama Asım’ın gönlünde Neşe hep var olacaktı. “Ya seninle ya da hiç” cümlesinin “Ya da hiç” kısmına talip olmuştu. Hasreti, kederi vardı bu durumun ama en azından sevdiği tarafından hırpalanmıyor, yıpranmıyor ve de daha önemlisi yıpratmıyordu. Hasret bunun yanında ne ki diye geçirdi içinden pencereden gökyüzündeki yarım hilale bakarken…

 

 
Toplam blog
: 108
: 2366
Kayıt tarihi
: 05.04.08
 
 

1972 Haziranında  Eskişehir'de doğdum. Edirne'de ikamet ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi yazıya d..