Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Grip gibi olsa keşke tüm sıkıntılar...

Üzerinize afiyet biraz üşütmüşüm, elimi suya değdirdiğimde elektrik çarpmışa dönüyorum; biraz da ateşlenmişim yani…

Böyle durumları yakınlarıma şöyle anlatırım: Hani bedavadan 20.000,- TL verseler ve git harca deseler, gözümde değil!

Öyle elim, kolum kanadım kırık yani…

Neyse… Gelir geçer cinsinden olsa her biri keşke…

Mesela grip gibi olsa birçok sıkıntı, bir hafta, bilemedin on gün sonra geçse; yat uyu, meyve ye, çorba hazırlasa birileri ve hatta saçlarını okşayarak içirse…

Huzurla uyusan ağrılar içinde; garip bir duygudur: Aşı olduğumuz günlerin ertesi günü tatil olurdu, hafiften ateşimiz çıkardı lakin hasta değildik!

Bilinen bir yan etkiydi, telaşlanmazdı yani kimse, yalnızca özen gösterilirdi…

Üstelik de ertesi gün tatildi!

Annem salonda yatak hazırlardı, arada bir ateşimi kontrol eder, biraz aşılı kolumu yoklardı…

Saçımı okşar, bir bardak meyve suyu getirirdi; nasıl anlardı bilmem dudaklarımı kuruduğunu…

Gelir geçer hafif ağrıların keyifli olduğunu bu sayede öğrendim sanırım!

Bir de… Hasta olduğumda annem yanında yatırırdı, anne olunca öğrendim: kontrolü kolay olsun diye…

Lakin o zamanlar bilemiyor tabii insan, hasta olmanın en güzel yanı anne yanında yatmak olarak düşünüyor yalnızca; sanıyor ki insan o keyfi anne de alıyor!

Oysa ben mışıl mışıl uyurken kim bilir kaç kere ateşimi kontrol ediyor!

******

Dedim ya, grip gibi olsa keşke tüm sıkıntılar, gelip geçse keşke en fazla on günde; işsizlik mesela, çiftçisinden üniversitelisine açılan yelpazede; oysa bir ülke her birine mecburdur, ithalatı hastalık anında yaşanan bir karabasan olsa keşke!

En çok canımı sıkan konulardan biri: “Açız diye ağlayanlar iş beğenmiyor!”

Beğenmeyeni de vardır elbette, hani kahvelerde oturmak kolayına gidiyordur, lakin üniversitede okumak için amelelik yaparken ölenlerin de var olduğunu unutmamak gerek!

“Ne iş olsa yaparım abi!” de bir gerçektir; hani… İşsizlik yokmuş gibi davranıp da iş beğenmemezliğe konuyu bağlamaya çalışanlarıdır sözüm!

******

Nereden nereye, bir de garip bir küfür anlayışımız var!

Hem İtalyanlar hem de Yunanlılar ile çalıştım, habire küfür ediyorlar…

Aramızdaki fark: Onlar problemli bir durum karşısında sarf ediyorlar, şahsa değil!

Bu nedenle kimse de üstüne alınmıyor… Eee, durum ortada, bir anda işler sarpa sarmış, adamın derdi senle, annenle değil ki!

Sarpa saran işe küfrediyor!

******

Annelik işte, hiç istemedim oğlum küfür etsin!

Hele en korktuğum şeydir: Biri küfür ederken “ananı…” diye başlasın…

Korktuğum şey başıma geldi elbette, bir gün oğlum eve geldiğinde, ilkokul kaçtaydı hatırlamıyorum şimdi, “Anne bir arkadaşım sana O… dedi” dedi…

Nasıl yani, senin annen O… mu dedi?

“Yok, bilmem kimin çocuğu dedi”…

Tatlım, eğer arkadaşın senin annen bilmem nedir derse olay farklıdır, bilmem nenin çocuğu da aynı anlama gelmekle beraber bir küfür kalıbıdır!

Birinde özne annendir, diğerinde dediği yalnızca bir küfürdür, öylesine ezberlediği…

******

Grip gibi olsa keşke her şey derken, bu sağlıksız mentalite de yok olsa mesela on gün içinde; kaç insan ölüyor bu uğurda; anama küfür etti, öldürdüm!

******

Mesela dinin bu kadar öne çıkması da gripal bir reaksiyon olsaydı, türbanın tüm önemli konuların önüne geçmemesi de…

HSYK’da istifalar şok etkisi yapsaydı, birileri sevinmeseydi, mesela…

Gripal değil de garip haller, alıştıkça normal geliyor, ille de yabancı bir film yönetmeninin söylemesi mi gerekiyor: Üç ay önce kucaklanıyordum, şimdi kovuluyorum!

******

İnsan istiyor ki, akşamdan hasta yatıp da anne koynundan sabaha ışıl ışıl uyansa…

Tüm karabasanlar ateşten ötürü olsa ve annenin hazırladığı kahvaltı ile son bulsa!

Yani… Aslında bütün insanların özlemi buyken, neden diyor insan, neden bunca anlamsız cebelleşmeler?

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..