Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Gül kokusu...

Gül kokusu...
 

Bahardı...


Küçüçük odada sadece ikimizdik. Pencerenin önündeki iskandinav koltukların üzerine oturmuş karşılıklı konuşuyorduk.

Açık pencereden içeriye hafif ılık bir rüzgar giriyordu.. tül üzerimize üzerimize havalanıyordu ara sıra. Baharın nefesi içimizde bahçedeki güllerin kokusu ise odamızdaydı...

Diğer kardeşlerime haksızlık gibi gelebilirdi belki ama; galiba en çok onu seviyordum o yaşlarımda. Çünkü aramızda çok az bir yaş vardı ve bu bizim daha iyi anlaşmamızı, arkadaş gibi olmamızı sağlıyordu.

Zamanlarımızı çokça beraber geçiriyorduk. Bilmiyorum konu nereden nereye geldi ve ben hararetle bir şeyi anlatmak üzere

" Abla..." dedim, ve kaldım...

Birdenbire yüzünün ifadesi değişmişti.

O yeşil çiyan gözlerini kısarak bana dik dik baktı ve,

" Ben senin ablan değilim ablan kılığına girmiş bir başkasıyım "dedi. İçim ürpermişti.

O kadar inandırıcıydı ki korktum... Kalp atışlarım hızlandı aniden.İnanmamalıydım belki biliyorum ama küçücüktüm daha, çocukluk işte...

"Ablaa" dedim, sesim titreyerek.

Korktuğumu ve  amacına da ulaştığını hissedince,

"Kaç kere söyleyeceğim sana ablan olmadığımı" dedi ve sesine esrarengiz bir hava vererek

* Ben senin ablan değiliiiim" dedi, ürkütücü bir ses tonu ile.
 

*Abla ne olur yapma, sen ablamsın işte ablamsın! " dedim.
 

*Hayır ablan değiliiim,dedi.

Ve şeytani kahkahalar atmaya başladı.Ağlamaya başladım ve o daha çok gülmeye başladı... Son bir gayret gösterdim ve titrek bir ses tonumla,

* Anneeee!"  diye, seslendim...

Annem mutfakta yemek yapıyordu ve mutfak bize çok uzaktı. Sesimi duyması muhtemel bile değildi.

Belki de gerçekten ablam değildi ya ablam değilse ya ablam görünümüne girmiş biriyse gerçekten. Ya bana bişey yaparsa, ya annem yetişemezse o anda? Oysa onu çok seviyordum. Bana bunu yapmamalıydı.

Birden kapı sertçe açıldı...  

Annem girdi odaya. Odanın tabanı tahtaydı ve yürürken sallanıyordu eşyalarımız. Küçük bir sehpa üzerindeki televizyonumuz, biblolarımız,koltuklarımız... 

Yanımıza geldi ve;
 

" Belma kardeşine ne oldu, neden ağlıyor? diye, sordu.

Ablama baktım, eskisi gibi olmuştu birdenbire annemden korktuğu için.. Gözlerimi sildim elimin tersiyle. Hıçkırıklarımın arasından,
 

" Ab lam de ğil miş, ab lam kı lığına gir miş bir baş kasıymış ö yle söylü yor "dedim.

Annem sertçe baktı ablama. Üzerine eğilerek elini gösterdi ve kendi eline bakarak..

 " Bana bak bunu görüyor musun? Çarparım,dedi...  

Sonra yavaşca elini aşağıya indirdi.

Korktum.  Annem hiç böyle yapmamıştı daha önce. Benim yüzümden ablama, arkadaşıma birşey yapmasına dayanamazdım.
 

* Oynuyorduk anne... dedi, ablam masum masum.

"Oynuyorduk ama..." dedim, ben de usulca...
 

" Doğru düzgün oynayın o zaman dünya kadar işim var bir dahaki sefere fena yaparım ona göre dedi ve tahta tabanlı odada sert, kuru sesler çıkararak yürüyüp kapıyı çarptı gitti.

" Amma korktun haa!! dedi, ablam annem odadan çıkınca. Ama sen hep böyleydin. Daha küçükken de seni yemek masasının altına sokup peynir diye sabun yedirmiştim sen de bi güzel yemiştin. Bağırsakların bozulmuştu da annem neden olduğunu anlayamamıştı.. 

Kahkahayla güldü bu arada.
 

" Neden benimle uğraşıyorsun? Ben seni çok seviyorum ama dedim. 

Bana kıyamayacağını biliyordum.Ablamdı o çünkü benim.

 

" N'apiim sen de çok safsın hemen inanıyorsun" dedi gülerek.
 

" Bi daha yapma çok korkuyorum, dedim.

Sarıldık...


Yine bahardı,

Geçmişin kokusu sarmıştı her yanımızı.

Oturduk anlattık eskiye dair herşeyi. Açık camdan kokusu içeriye kadar dolan bahçe kapısına dolanmış hanımelimizi, bahçedeki kırmızı güllerimizi, kokulu pembe güllerimizi..

Annem reçelini bile yapardı, tadını hiç unutamam ve hala yapamam onun gibi.
Gül kokulu annem, elleri gül kokan annem, saçları gül kokan annem...

Evimizin merdiven basamaklarında küçük fesleğenlerimiz vardı... Geceleri otururduk orada ablamla beraber. Fesleğenleri avuçladıktan sonra elbiselerimize sürerdik üstümüz başımız koksun diye..

Sonra da eğilip birbirimizi koklardık.

Fesleğen kokardık..

Gül kokusu vardı, güller vardı.
Kırmızı güller..
Mayıs'ta, Haziran'da açan güller..
Haziran'da açan güllerin ortasındaki sevdalarımız vardı..
Gizli ama, masumane küçük sevdalarımız.. uzaktan uzağa bakışmalarımız.. kendi kendine başlayan ve kendi kendine söylenmeden yaşamadan bitiveren sevdalarımız...
Düşlerimizle bir mutluluk evreni oluşturuyorduk kendimize.

Gül kokularının arasında büyüdük.. Aşkı güle yakıştırdık.. Aşk, bir gül kadar kırmızıydı gülün dikeni kadar can acıtıcı.. ama gülü çok sevdik, aşk kadar sevdik..

Gülün kokusunu yarin kokusuna benzettik koklamaya doyamadık,
Ya da küstürdük,
Ya da öldürdük,
Ya da koparttık.

Güller dağılıp gitse de gül kokuları kalır geride..

Acılı, özlemli, belki de küskün gül kokuları..

Burnumda hala eskiden kalan keskin bir gül kokusu..

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..