Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '13

 
Kategori
Deneme
 

Gül'üm...

Gül'üm...
 

Yaşamaktan bıkmış,  en hüzünlü bir anımda rastladım sana. Kendi iç dünyamda, yaşadıklarımla sorgulanırcasına hesaplaşmaya çalışırken, sen çıktın karşıma. Nereden, nasıl çıktın bilmiyorum. Bildiğim bir şey vardı; o da karşımda nazlı nazlı dolaşmandı. Başım döndü bir an da… Deliksiz bir uykudan uyanmış gibiydim.

Ceylan gibi dolanıp dururken Cumhuriyet Meydanında, o da benim gibi konuşmak için yaklaşmak istiyordu.

Her şey bir çay ikramıyla başladı.

Hayatım değişmişti. Yaşamım seninle anlam kazanmıştı. Yitirdiğim duygu ve düşüncelerimi tekrar kazanıyordum. Ancak bir insan bu kadar böylesine uçurumun kenarından gerisin geri çekilebilirdi. Şans mıydı, tesadüf müydü, yoksa tevafuk muydu bilemiyorum. Tek bildiğim bir şey vardı, o da artık benim de bir sevdiceğim vardı.

Seninle üzülüyor, seninle mutlu oluyordum artık. Yaşantımın sıradanlaştığı bir dönemde, tekrar dört elle yaşama sarılmıştım, çocuklar gibi şen şakraktım. Sevinçliydim, mutluydum, umutluydum. Gözlerim ışıl ışıl parlıyor, yanağımda güller açıyordu. Yeşil gözlere bakınca huzur buluyordum,  çimenlerde çocukça koşup oynuyordum. Dalgalanan altın sarısı saçlarını okşayıp duran rüzgarı bile kıskanır olmuştum, biliyor musun..?

Aslında sana bir teşekkür borçluydum. Tüm umutlarını yitiren bir insan, ancak bu kadar sevgisiyle değiştirilebilirdi.

Her zaman ki ruh halimle onun sevgisini ölçmeye çalıştım. Evet, yanılmamıştım da beni seviyordu. “Zaten sevmezse neden bana ümit versin, neden bana bağlansın ki!” diyordum kendi kendime. Benliğimi tekrar kazandım seninle. Kendime olan güvenim arttı. Tat aldım yaşamaktan. Bağırmak, Hısn-ı Mansur Kale’sinin aslına uygunmuş gibi yapılan burçlarına çıkarak bağırmak... Tüm çevremdekilere; “seviyorum, seviyorum, tüm dünya duysun seviyorum!” diye haberdar etmek istiyorum.

Sevmek güzel, sevilmek güzel, yaşamak daha da güzel…

Sonra... Sonra bir gün… Her şey tersine döndü. Bir, iki, üç gün derken bir an da yok oldu. Sanki her şey rüyaydı. Gördüklerim, sevinçlerim, yüreğimin kıpır kıpır edişi,  her şey yalan oldu sanki. Sanki karanlık tünellere girmiştim. Sanki dev dalgalı deryaların gel/gitlerinde kayboluyordum… Gelmiyordu artık. Neden, neden ama böyle habersiz bırakılmak… Neden böyle tam mutluluğu yakaladım derken, bir kuş gibi ellerinin arasından sıyrılıp gitmek.  Gül olan adın gibi güller rayihasıyla koklamak varken!.. Böyle kokusuz, ruhsuz, sevgisiz kalakalmak ulu ortada. Bana bunun için mi ümit verdin, bunun için mi umutlandırdım. Zaten bitmiş tükenmiş olan ben, şimdi ne yapacağım... Sessiz, sıradan bir yaşam içerisinde, şimdi de sensizlik mi eklenecek! Kaldırabilir miyim..? Bilmiyorum, bilemiyorum! Hâlbuki seninlehayata bağlanmıştım... Reva mıydı bana bu yaptığın... Sensiz nasıl hayatımı idame ederim, bu fanilikte... Nasıl unutabilirim? Ama unutmam gerektiğini biliyorum! Aynı eskisi gibi... Hiç olmadığın gibi...

Unuttum. Belki de unuttuğumu sandım. Adı Gül, bir gül aramaya başladım. Buldum da... Belki o an da senin kadar kokmuyorsa da; nihayet evlendim seni unuturum diye. Belki Gül üstüne gül koklamak olmazdı bilirim; ama bir şekilde unutmam gerekti. Unuttum, hem de tamamıyla unuttum. Bir Gül’den ayrılınca, bir Gül’ün kokusu da başka gelir değil mi? Hem rayihası da insanı mest ediyor, bilir misiniz?...

Amiyane akıp giderken yaşam keşmekeşi içerisinde, çalışmaya ve para kazanmaya başladım. Muallakta kalan geçmişte yaşadıklarım artık rafa kalkmıştı.

Her nedense seni gördüğüm o yere hep Gül’ümle giderdim. Bilmiyorum? Bilemiyorum... Seni hatırlamak için mi, yoksa sana “Bak ben de tekrar Gül’ümle geldim” diyerek nispet yapmak mı? Gerçekten bilmiyordum.

Çocuğuma sarılıp koklaştığım bir an da... Bir an da donup kalmıştım. Aman Allah’ım! Yine sen... Yine sen vardın karşımda. Rüya mıydı, hülya mıydı, hayal miydi, yoksa, yoksa gerçek miydi?.. Karar veremiyordum, donup kalmıştım. Bir ara yüzümü çevirdim. Gözlerimi ovuşturdum. Hayır, hayır gerçekti. Hem de tam karşımdaydı. Elim ayağım birbirine dolandı. Ne yapacağımı şaşırdım. Bir anlık milyarca yıl sürmüş gibi bir muhasebeye daldım. Ne yapmalıydım... Bir yanda, yıllar önce sevdiğim bir Gül, diğer yanda mutluluğu tekrar yakaladığım ve bir de nur topu gibi bir oğlan veren sevdiceğim, hayat arkadaşım Gül... Evet! İki gül arasında kalmak... Çok zordur bilir misiniz? Bilesiniz... Çook zor.

Kızardım. Renkten renge girdim. Öyle ya!.. Ya farkına varırsa eşim diye... Ya tanıyıp yanımıza gelirse, bir merhabaya... Ne yapardım, nasıl davranırdım, nasıl ve ne cevap verirdim. Offf!!.. Zor durumdu velhasıl.

Neyse ki onun da yanında bir çocuk ve bir adam vardı. Belki kocası, yanındaki de belki çocuğuydu. Bilemedim. İnşallah öyledir diye dualar ediyordum. Sanırım buda tevafuk olmalıydı. Karşılıklı yüz yüze oturmuştuk. Gül’üm Gül’ü, kocası beni görmüyordu. Çocuklarımız oynamaya başladı.

Belki, yürekler yine kıpır kıpır oldu. Belki, kabuklaşmış yaralar yeniden deşilir oldu. Belki,  celâllenen duygular fokurdayarak kaynamaya, her an patlamaya hazır volkan lâvları gibi oldu...

Ama itidalli davranmalıyım. Bak! Hem ben de evlendim Gül’ümle, hem de Gül’üm evlenmiş, bir aile, yuva ve çocuk sahibi olmuş. Bana düşen unutmak, bana düşen mutluluklar dilemek, bana düşen unutmadığını sandığın Gül’ünü unutmak, bana düşen “Allah işini gücünü rast getirsin” demek. 

Evet! Yolun, bahtın açık olsun, sana mutluluklar Gül’üm.

Gülemem inan ki yoksa bir gülüm,

Rayihası boldur bilesin Gül’üm,

Gül gülümse bana yokluğun zulüm,

Gülümün adı gül ayırsa ölüm,

Bir Gülü olanlara selâmlar olsun.

*

Kerim BAYDAK-Adıyaman

kbaydak61-artan@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..