Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '10

 
Kategori
Mizah
 

Gül ve düşün

Gül ve düşün
 

"Yalçın Küçük Ama..."

Geçen akşamların birinde, (tekrardı galiba) Ulusal TV’de Yalçın Küçük’ü seyrediyorum. Önce hakkını teslim edeyim ki ilerlemiş yaşına rağmen “gündemi” iyi tâkip ediyor. Ama birileri “google”dan “apararak” nasıl mesnetsiz köşe yazıları yazıyorsa, Küçük’ün de önünde “poşet dosya”lara gazetelerden kesip koyduğu kupürlerden faydalanıyor. Küçük, bir birini kameraya gösteriyor, bir diğerini. (Bir arada yazdığı kitapları gösterip gösterip yere çalıyordu.) Her gazete haberi doğru olsaydı matbuat âlemine nur yağardı yahu!

O çeşit çeşit baş giysileri de cabası! Bu hafta reklama kadar Kırgız başlığı takmıştı sonrasında da yine kalpak! Ses tonuna yüklediği o çeşitli “ara gaz”lar da bir garip.

“Balatayı sıyırmış” biri diyemem çünkü hâfızası sağlam. Oynuyor bence. Ya da programa çağıranlar ondan böyle bir “format”ta konuşmasını istiyorlar.

Yalçın Küçük Ergenekon’dan içeri alındığında Hıncal Uluç çok “gırgır” bir yazı yazmıştı: “Yalçın Küçük'ü tutuklamışlar. Yani Ergenekon Davasının içine girdi ve bu dava hapı yuttu. Ergenekon artık bitmez. Şimdi bu Yalçın, bu Ergenekon'a adı karışan herkesin, ama herkesin, yargıçlar, savcılar, şahitler dahil cemaziyel evvelini bir anlatmaya başlasın, dava en az 10 yıl sürer, ordan da zaman aşımına düşer gider. Davanın sağlığı açısından Yalçın tez elden serbest bırakılmalı, bana sorarsanız!”

Dahası şair Can Yücel’in Yalçın Küçük’le ilgili bir mısraı:
“Yalçın küçüktür ama mide bulandırır.”

"Er Değil General"

Erhan Afyoncu’dan dinlemiştim galiba bu fıkrayı:

İmam, cenaze namazı için saflara son bir kere göz atar. “Er kişi niyetine…” dedikten sonra tam namazı kıldıracakken ön saflardan biri atılır:

- Er değildi o, generaldi, der.

İmam cevabı yapıştırır:

- “Öbür dünya”da bırak generali, er bile olup olmayacağını yalnızca Allah bilir.

Levent Kırca ve Opera

Levent Kırca, yerel seçimlerde Üsküdar’da boyunun ölçüsünü aldıktan sonra bir televizyon programında atıp tutuyordu. Belli etmese de seçim yenilgisini hazmedemiyordu. Yahu akıl kârı iş mi Müslüman mahallesinde salyangoz satmak?

Söz bir ara kültüre, sanata geldi. Döktürmeye başladı Kırca. (Aklı sıra milliyetçi mütedeyyin Üsküdar sâkinlerine lâf “sokacak.” )

-Ya bırakın gazeteyi, dergiyi? Bu İstanbul’da kaç kişi operaya gidiyor? Kaç kişi klasik müzik dinliyor ?

Şu bir gerçektir ki insanın dinlediği müziğin yaşadığı kültür çevresiyle, aldığı eğitimle sıkı bir ilgisi vardır. “Zevk meselesi” dediğimiz şey aslında bir çeşit “âşinalık”tır. Üstelik meselâ bir Fazıl Say’ı dinlerken hiç şey anlamamak, çaldıklarından zevk almamak kişinin kültür seviyesini tespit için de yeterli değildir.

Usta şairlerden Faruk Nâfiz Çamlıbel, “San’at” adlı şiirinde bu durumu çok güzel dile getirir:

“Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin.
Bizim de kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.”

Konuyla ilgili bir de bir anekdot aktarayım:

1930’lu yıllarda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası turneye çıkar, Anadolu’yu gezer. Amaç Anadolu’ya bu tür müziği tanıtmaktır. Konserlerin Sivas ayağında bir gazeteci Sivaslı bir vatandaşa:

-Konseri nasıl buldunuz, diye sorar.

Vatandaş, kısık bir sesle:

-Valla beyefendi, Sivas Sivas olalı, Timur’dan beri böyle bir zulüm görmedi.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..