Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '13

 
Kategori
Öykü
 

Gülbahar mevsimi

Gülbahar mevsimi
 

22 EYLÜL YAVUZ SULTAN SELİM'İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜDÜR..

Eylülün 22'si Yavuz Sultan Selim'in ölüm yıldönümüdür. Koca sultanı bu münasebetle anmak için doğduğum yöre ile ilgili anekdotlarını hikayeleştirdim. Tarihi kaynaklardan alınan bu menkıbe-anekdotlar onun kişiliğini büyük ölçüde yansıtmaktadır.

Trabzon valisi Şehzade Selim nicedir vaktini sahildeki konağında geçirir olmuştu. Baharın yaza devrildiği bu günlerde balkonda oturur, gözlerini engin deniz ufkuna diker, dalar giderdi. Zaman zaman da sahildeki küçük tersanede çalışan işçileri seyrederdi. Sırf bilek gücüyle çalışan bu babayiğit adamlara içten içe gıpta ederdi. Denize ilk defa indirilen teknelerde olmayı düşler, onların denizle ilk kucaklaşmasını doyasıya yaşamak isterdi.

Yine bu günlerden birinde ellerini balkonun kenarına dayamış, ayakta sahildeki telaşı seyrediyordu. Sahilden neşe dolu gürültüler geliyordu. Galiba bir tekneyi daha denize indiriyorlardı. Annesi Gülbahar Hatun da yanındaydı. Genellikle güler yüzlü, hoş sohbet bir kadın olan Gülbahar Hatun, bugün nedense biraz durgundu. Yavuz ara sıra göz ucuyla ona bakıyor, annesindeki durgunluğu çözmeye çalışıyordu. Bir ara dayanamayıp sordu:

- Hayrola valide ? Durgunsunuz biraz…

Annesi hemen cevap vermedi. Sanki ne söyleyeceğini tasarlıyor gibiydi. Yavuz tam sorusunu tekrarlamaya karar vermişti ki sahilde bir vaveyla koptu. Koşuşmalar, bağrışmalar birbirini izlemeye başladı. Yavuz gözlerini kısmış, neler olduğunu anlamaya çalışırken annesi de ayağa kalkıp yanına gelmişti. Yavuz uzun uzun baktı ama kalabalık kümeleştiğinden olup biten görülmüyordu. Birden ani verilmiş bir kararla yerinden fırladı. Duvarda asılı kılıcı beline takarak dışarı çıktı. Kapıda bekleyen fedaileri başta Malkoçoğlu Ali Bey olmak üzere gölge gibi peşine takıldılar. Sahile indiğinde kalabalığı birkaç omuz darbesiyle yardı.

            - Ne oluyor bre ! , diye gürledi.

            Aynı anda da ne olduğunu gördü. Gemicilerden biri maçulaya sıkışmıştı. Hem de iki bacağı birden. Yüzü sapsarıydı. Derin bir acıyla inliyor, ağzından köpükle karışık kan geliyordu. Bacakları neredeyse kopacaktı. Maçulaya koca teknenin ağırlığı asılıydı. Yavuz:

            - Açsanıza maçulayı, diye gürledi. Yaşlı tekne reisi saygıyla Yavuz’a yaklaştı:

            - Devletlü şehzadem, dedi

            - Maçulayı açamayız. Buna insan gücü yetmez. Açsak bile tekne kızaktan atıp devrilir, mahvolur. Bunu o dahi istemez.

            Zavallı adam konuşulanları duymuş, Yavuz’u da tanımıştı. Bitkin bir sesle :

            - İstemem, diye inledi, bir can için bir gemi mahvolmasın.

            Şehzade Selim’in gözlerine yaşlar hücüm etmişti. Kendisine hakim olmasa o kadar kişi içinde ağlamaya başlayacaktı.

            - Benim nazarımda bir can gemiden değerlidir aslanım, dedi, Allah’ın yardımıyla seni kurtaracağım.

            Birden herkesin hayret dolu bakışları arasında sırtındaki gömleği çıkarıp, dağdan kopup gelen kocaman bir kaya gibi maçulanın altına girdi. Kalın gövdesini yere çakılı demir bir kazığa bağladı. Dişlerini kırarcasına sıktı. Malkoçoğlu Ali Bey Yavuz’un ne yapmak istediğini anlamıştı. Koca teknenin ağırlığını çeken maçulayı tek başına açmaya çalışacaktı. Fakat olur iş değildi bu. İnsan gücü buna yetmezdi. Yetse bile şehzadenin hayatı tehlikeye girerdi. Hemen ileri atıldı:

            - İzin verin, biz halledelim şehzadem.

              Yavuz ateş saçan gözlerini Malkoçoğlu’na dikti:

            - Geri dur ! Etrafı boşaltın.

               Malkoçoğlı ısrarlıydı:

            - Fakat şehzadem biz…

               Şehzade Selim aslan gibi kükredi:

            - Etrafı boşaltın dedik a , duymadınız mı ?

            Çaresiz emre uyup etrafı boşalttılar ama başta Ali Bey olmak üzere birkaç arkadaşı gelip Yavuz’un yanı başına çömeldi. Ona bir şey olursa kendileri de yaşamak istemiyordu. Yavuz bu kadarına ses çıkarmadı. Sitemli gözlerle bakmakla yetindi o kadar. Sonra da bütün gücüyle maçulanın kasnağını itmeye koyuldu. Dişleri birbirine kenetlenmiş, boyun damarları alabildiğine şişmişti. Dişini sıkıp tekrar tekrar abandı. Önce bana mısın demedi maçula. İnadına yerinden kımıldamadı. Ancak kendisinden çok daha inatçı olan Yavuz’un insanüstü gücüne daha fazla karşı koyamadı. Birden halatlar gevşedi, maçula boşaldı ve sıkışan gemici kurtuldu. Tekne ise gürültüyle yana devrildi. Yavuz ağır ağır yana çekildi. Yaralı gemicinin başını dizine koyup saçlarını okşadı. Şefkat dolu bir sesle:

            - İyileşeceksin aslanım, dedi, Allah’ın izniyle iyileşeceksin.

Gemici şehzadeye sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Acısından değil sevincinden ağlıyordu. Ardından tekne sahibine dönüp:

            - Tekne için üzülme , dedi, Bir can kurtuldu ya sen ona bak. Zararını biz karşılarız merak etme.

            Sonrada oradakilerin hayranlık dolu bakışları ve duaları arasında yoldaşları ile birlikte konağa döndü. Gülbahar Hatun balkonda sabredememiş, kapıya inmişti. Oğlunu tere batmış görünce heyecanla:

            - Ne oldu oğlum?

              Diye sordu.

            - Kan ter içinde kalmışsın.

              Yavuz annesini omuzlarından tutup:

            -Artık gam çekme, sevin valide, dedi gülerek, Bir can kurtuldu ya Allah’ın izniyle. Daha ne isteriz?

             Gülbahar Hatun olup biteni öğrenince sevindi göğsü kabardı ama oğluna sitem etmekten de kendini alamadı:

            - Ah oğlum ! Bunca yarar ademimiz var. Niye kendini böyle tehlikeye atarsın? Malkoçoğlu ne güne durur?

            - Malkoçoğlu bizce malümdür, diye konuştu Selim, Bizim için gözünü budaktan sakınmaz. Amma velakin halk önderinden bekler bu fedakarlığı. Öylece durup, olup biteni seyredemezdik.

            Ana- oğul omuz omuza konağa girerlerken ‘’ hayratlar sultanı ‘’ Gülbahar Hatun içindeki yeni heyecanı artık beyan etmeye karar vermişti:

            - Hani sormuştun ya aslanım, diye söze başladı, Üzülür gam çekerim ki, Rize’ye yerleşen bunca Müslüman Türkmen’in bir mescidi bile yoktur. Derme çatma külübelerde ibadet ederler. Halbuki Hristiyanların kiliseleri pek süslüdür. İçimden geçti ki oraya bir cami yaptırayım. Müslümanlar içinde namaz kılıp, devletimize dua etsinler.

            Yavuz dahi bu fikri heyecanla karşıladı:

            - Oraların ahvali malümdür valide. Gürcistan seferlerinde yakından görmüştük. Bir Trabzon’u donatmakla iş bitmiyor. Devlet-i Aliyye’nin mührünü oralara da vurmalıyız. Çok iyi düşünmüşsün. Allah tazı olsun.

            - Rize biraz gözden ırak oğlum. Acaba çabuk biter mi dersin?

               Yavuz’un kaşları çatıldı. Onun kitabında acaba yoktu. bir şeye karar vermeden önce sorar soruşturur, danışır, konuşur, ancak bir defa karar verdi mi asla kararından dönmezdi. Yanında hizmetinde bulunanlardan da bunu isterdi.

            - Sen kasavet çekme valide. Bu işe yarar ademleri bulduk mu işi birmiş say. Aksini düşünmek kimin haddine?

            Gülbahar Hatun şimdi rahatlamıştı. Konağın haremine çekilmek için aşağı inerken sevgiyle oğluna baktı. Rize’deki hayratını da bitmiş sayabilirdi.

            Annesi çekilince Yavuz’un ilk işi lalasını çağırmak oldu .

            - Baka lala, diye söze başladı. Bu hanedanın baş vezirlerine genel hitap şekliydi ve daha ziyade önemli işler arefesinde sarfedeilirdi:

            - Sen dahi bilürsün ki, Rize’de doğru dürüst bir mescid yoktur. Müslümanlar çok sıkıntı çekerler.

            - Beli şehzadem.

            - Validemiz oraya bir cami yaptırmayı murad eder. Bizce de muafıktır. Bu işi tez elden halledesün. Ne zaman yola çıkabilirsin?

            Lala Yavuz’u iyi biliyordu. O kararsızlığı asla affetmezdi. Biraz düşünüp cevap verdi:

            - Birkaç gün içinde bu işe yarar ademlerle gideriz şehzadem. Varıp varmaz da temeli atıp size arzederiz.

            Şehzade sevinerek elini lalasının omuzuna attı:

            - Hay sen çok yaşayasün lala ! En çok validemiz sevinecek bu işe.

            Gerçekten de hemen harekete geçen lala sancaktaki en iyi cami inşaatçılarını toplayıp bir tekneye doldurdu ve uygun rüzgar bulur bulmaz Rize’ye yelken bastı. O sıralarda küçük bir balıkçı kasabası olan Rize’ye ayak bastıklarında kısa bir istirahattan sonra cami için uygun bir yer aramaya başladılar. Galiba en uygun yer müslümanların yoğun olarak bulunduğu bir mahalleydi ve merkezin biraz doğusuna düşüyordu.

            İnşaatta amelelik yapacak işçiler de bulunduktan sonra bir Cuma günü dualar arasında temel atıldı. Ustalıkla kazılan çukurlara temel taşları birer birer örülürken lala biraz sonra çıkacağı yolculuğu düşünüyordu. Trabzon’da yolunu gözetleyen efendisine güzel haberler verecekti çünkü.

            ……………………………………

 

            Rize camiinin temelleri atılalı neredeyse bir yıl olmuştu. Bina hemen hemen ortaya çıkmakla birlikte bir türlü tamamlanamıyordu. Tabii bu duruma en çok Gülbahar Hatun üzülüyordu. Ömrünün son demlerinde olduğunu hissediyordu. Acaba ölmeden önce caminin bittiğini görebilecek miydi?

            Sonunda konuyu oğluna açtığında Yavuz’un dahi bu durumdan rahatsız olduğunu gördü. Şehzade bir- iki defa lalasını Rize’ye göndermesine rağmen inşaat yerinde sayıp duruyordu. Lala eksiklikleri bir bir tesbit etmiş, Yavuz’un emriyle tahsisatı arttırmıştı ama nafile... Ezile büzüle sonucu efendisine arzettiğinde Yavuz kızıp köpürmüş ama onun adı bile camiyi bitirmeye yetmemişti.

            Bir sabah huzura çağrıldığında Yavuz’u tahtında oturur buldu. Şehzadenin yüzü karışmış, kartal bakışları alabildiğine keskinleşmişti. Namlı kılıcını önüne koymuş bekliyordu. Lala içeri girince bir fırtına bulutu gibi ayağa fırlayıp,

            - Baka lala ! diye gürledi.

            - Var son bir defa daha Rize’ye git. Gelecek ayın ilk cumasını yeni camide eda etmek dilerüz. Git ve oradakilere aynen böyle söyle. Gayri gerüsünü onlar düşünsün.

            Lala zorlukla, ‘’ Ferman şehzademizindir ‘’ deyip huzurdan çıktı. Şehirde fazla oyalanmadan, yanına birkaç adam aldı ve dörtnala Rize’ye doğru at sürmeye başladı.

            Lala daha menziline varmadan haber Rize’ye ulaşmış, akçesini fazlasıyla alıp inşaatı bir türlü bitirmeyenleri derin bir korku almıştı. Çünkü Yavuz’u çok iyi tanıyorlardı. Ay başı gelip de camiyi natamam görünce Çini Maçin’e kaçsalar başlarını kurtaramazlardı.

            Lala o hızla inşaat vardığında ortalığı çekiç sesleriyle inliyor buldu. Ustabaşı hızla koşup atın üzengilerini tutarken:

            - Hoş geldiniz ağam, diye atıldı.

            - Siz gelmeseydiniz ben rahatsız edecektim.

            Lalanın yüzünde manalı bir gülümsene:

            - Hayrola ustam ? Gene tahsisat meselesi mi?

            Ustabaşı teleşla :

            - Hayır hayır ağam… Ne tahsisatı ?.. Camini haftaya biteceğini haber verecektim sadece.

            - İşte bu güzel haber, dedi lala attan inerken.

            - Şehzademiz bu habere çok sevinecekler.

            Sonrada yapının içine girip etrafı incelemeye başladı. Gerçekten cami bitmiş sayılırdı. Korku bir kez daha dağları beklemiş, bitmez denen inşaat birkaç günde tamamlanmıştı.

            Lala Trabzon’a dönüp müjdeyi Yavuz’a ulaştırdığında şehzadeyi sevinmiş değil canı sıkkın gördü.

            - Lala, hep işlerimiz böyle zorla, korku belası mı olacak?

            dedi düşünceli bir şekilde.

            - Güzel güzel bitirselerdi olmaz mıydı? Her neyse, haftaya hazırlık yapın. Valideyle birlikte Rize’ye geçeceğiz.

           ……………………………………………

            Gülbahar camiinin hangi mevsimde ibadete açıldığını bilmiyoruz ama Rize’ye geldiğinde ortalığı bahara çeviren ‘’ hayratlar sultanı ‘’ Gülbahar Hatun ‘’ Ya Fettah ‘’ diyerek kapısını açtı başta oğlu Yavuz olmak üzere Cuma namazı için gelenleri içeriye buyur etti.

          ……………………………………………

            Cami Rize halkı tarafından çok sevilecek ve bulunduğu semte de banisinin adı verilecekti. Şimdilerde yüksek binalar arasında bir huzur adacığı gibi duran Gülbahar Camii asırlardır yaptığı kutlu görevine devam etmektedir.

 

 

Kaynak : Yavuz Sultan Selim, Mustafa semih Arıcı, Kastaş Yayınları, İstanbul 1998

 


 

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..