Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '16

 
Kategori
Edebiyat
 

Güle güle kavgamızın asırlık çınarı

Güle güle kavgamızın asırlık çınarı
 

Sabahın yine bilinen saatlerinde kalkıp, yine her sabah ne yapıyorsam aynısını tekrarlayarak salona geçmiş ve yine televizyonu açtıktan sonra masaya kahvaltıyı hazırlamıştım. Masadaki yerimi aldıktan sonra televizyonda ne var ne yok diye bakıp, kanalları gezdim. Bir haber kanalına denk gelmemeye çalışıyordum, zira kara haberleri toplum olarak genelde sabah almak gibi talihsiz bir yazgımız vardır. Ama şansa bakın ki bir dikkatsizlik eseri bir haber kanalına denk geldim ve yine kırmızı bir şablon içinde siyah puntolarla yazılmış bir son dakika haberine dikkatimi vermek zorunda bırakıldım.
O kısacık cümleyi okumadan evvel ilk hissiyatım, ülkenin yine bir tarafında insan hayatlarının yine sonsuz bir karaya çaldığı havadisini öğrenmeye yönelik beklentimdi. Lakin böyle olmadı, ama en az onun kadar etkileyici ve hüzün verici bir meselenin haberdarı tayin edilmiştim. Kısacası, ülkemiz ve dünya edebiyatında saygın bir yeri olan asırlık çınar Vedat Türkali’yi bu sabah kaybetmiştik.
Zihnimde sevgili üstadımızın gülümseyen bir portresi canlandı hemen. Zamanın yaşlandırıcı dokunuşlarına karşı direnen samimi bir siluet. Geleceğin güzel günlerine inanan mütebessim gözler. İnce ak bıyıklarını gererek gülümseyen bir çehre. Ve sosyalizme adanmış koskocaman onurlu bir hayat.
Üniversite yıllarımda alıp, soluksuz bir dimağ ile okumuştum, ‘Bir Gün Tek Başına’ isimli onun muazzam eserini. Nasıl da etkilenmiş, o hikâyede kendime dair parçaları nasıl da buluvermiştim. Düşüncelerini karşı tarafa açıklamaktan çekinmeyen, ne yaşıyorsa bunu saklama gereği duymayan, ilerlemiş yaşına rağmen bıyığı yeni terlemiş bir insan heyecanı ile coşku içinde konuşan ve geleceğin günlerinin inşasında tıpkı bir nefer gibi tüm gücünü ve tüm nefesini yitirinceye dek çalıp, çabalayan bu tepeden tırnağa kavga, şiir ve aşk adamını zamanla daha yakından tanımış, tanıdıkça ise ona olan sevgim ve hayranlığım artmıştı. Kendi kendime onun için hep şöyle derdim;
‘ İşte insan böyle olmalı. Suyunu çelikten almalı, zaman ne kadar değişirse değişsin o kişiliğinden ve düşüncelerinden asla taviz vermemeli. Yalnız, yoksul ve mahkûm dahi olsa, asla düşmana teslim olmamalı. Karamsar değil, dipdiri bir umut içinde çağıldamalı. Ve doksan yedi yaşında bile özlemini kurduğu insanca, pek insanca düzenin bir gün gelip, bu topraklar üzerine kurulabileceğine inanmalı, bu inancını namusu gibi korumalı… İşte insan böyle olmalı. Böylesine cesur ve onurlu, böylesine mazlumdan ve zayıftan yana, böylesine karanlığa ışık, karamsarlığa umut olmalı…’
Evet, Vedat Türkali bir kavga, bir edebiyat, bir umut adamı olmasına karşın dünyanın diğer insanları gibi ölümü mukadder olan bir insandı ve herkes gibi elbette onun da bir sonu olacaktı. Bugün gözlerini sonsuzluğa yumdu ve fakat şu yaşadığı zaman diliminde bizlere ne çok şeyler öğretti;
Zulme karşı direnmeyi, haksızlık karşısında susmamayı, namuslu bir yalnızlığın şerefsizce bir kalabalıktan daha mühim olduğunu, sevmeyi, ama öyle sıradan değil delicesine sevmeyi, bir çiçeğin özünde müthiş bir güzellik bulma marifetini, şiirlerle yaşamayı şiirlerle ölmeyi, en güzel şeyin haysiyetle ve onurluca tamamlanmış bir ömür olduğunu, mazlumların ve zayıfların kurtuluşuna dair verilen kavganın elbet bir gün zaferle sonuçlanacağını, barışın, ille de barışın bu topraklarda hükümranlık kuracağını, savaşın ve onun lanetli cellatlarının da bir gün geldikleri deliğe gerisin geri defolup gideceklerini, her şeyin mutlak bir saadet içinde ve son derece mükemmel bir uyumla büyüleyici ezgilerini tüm insanlığa duyuracağını ve elbette umudu, yarınların o sonsuz ve güçlü umudunu…
Edebiyatımızın büyük ve saygıdeğer yazarı Vedat Türkali gözlerini sonsuzluğa yumdu. Ve ardında ise tamamlanmayı bekleyen şerefli bir yarış bıraktı. Ve o yarış, insanlığın mutlak saadeti ile bir gün mutlaka sonuçlanacak.
Şimdi bir türkü yükseliyor zihnimde ve şöyle haykırıyor;
‘‘…Haramilerin saltanatını yıkacağız 
Bekle o günler gelsin gelsin İstanbul 
Sen bize layıksın bizde sana İstanbul 
İstanbul
Boşuna çekilmedi bunca acılar 
Büyük ve sakin Süleymaniye'nle bekle 
Parklarınla köprülerinle meydanlarınla 
Bekle bizi İstanbul ’’
Bekle bizi İstanbul, bekle kavgamızın şehri… İşe bir güzellik daha yitip gitti, ardında nice güzellikler bırakarak. Güle güle çok sevgili ustam, hocam, üstadım, kavgamızın asırlık çınarı… Güle güle… Gözün arkada kalmasın… Zira nice yiğitler yetişmekte hâlâ…
29 Ağustos 2016
İstanbul
 
Toplam blog
: 27
: 732
Kayıt tarihi
: 21.06.10
 
 

Edebiyat, edebiyat, edebiyat....  ..