Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Güle Güle Lefter

Güle Güle Lefter
 

Dört bir yanımızın, hınzır düşmanlarla çevrili olduğuna ilişkin tuhaf bir paranoyanın, zihnimize egemen olduğu bir gerçek! Böyle büyüdük.

İç düşman ve dış düşman… Bizi bir arada tutmanın yegâne temelini oluşturdu. Bir şekilde içeriden düşman üretmek, bir şekilde dış düşmanlar yaratmak gerekiyordu. Cumhuriyet tarihi bu konuda hayli başarılıda oldu. Tabi bu başarının altında yatanın, şüphesiz ki, koca bir imparatorluğun dağılmasıyla birlikte, geride kalanın çok daha küçük bir toprak parçası olması gibi…

Tabi olmuyor… Toplumu yukarıdan aşağıya biçimlendirme çabaları bir şekilde toplumda hastalıklı bir ruh halinin de oluşmasına neden oluyor. En nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi bir toplum ve bu bakiyeden kalan toplulukların, bir şekilde bir arada yaşadığı da somut bir gerçeklik… Yedi yüz yıllık Osmanlı tarihi bizim önümüze böyle bir gerçekliği koyuyor. Bu gerçeklik üzerine inşaa edilmesi gereken cumhuriyet böyle bir tercihte bulunmadı. Diğer farlılıkların yaşamasına kendi istediği ölçülerde müsaade ederken, bu farklılıkları, kendi istediği potanın içerisinde eritmenin de, kabul edelim ki, çabasını fazlasıyla gösterdi. Ama olmuyor… Bir nokta da var olan yapay biçimlendirmeler elde patlıyor. Zira verilmek istenenin ucunda, zorlamalar, dayatmalar var. Bir prototip insan modeli oluşturma çabası.

Bu konuya değinmemdeki neden Lefter’in cenaze törenine ilişkindi.

Zamanın birisinde arkadaşım Cahit, “Fenerbahçe’nin üç sembol isminden birisidir Lefter” demişti. Bende katılıyorum Cahit’in Lefter ve Fenerbahçe ilişkisindeki bu tespitine.

Ama Lefter bir Rum…

Bu coğrafya da yaşayan kendi halinde bir Türk yurttaşa, “Rumlar hakkında ne düşünüyorsun?” diye bir soru sorulsa, muhtemelen düşman algısı üzerinden şekillenmiş bir yanıt alma oranı hayli yüksektir. Ama Lefter bir Rum… Lefter öldü ve cenazesi binlerce insanın katılımıyla gerçekleşti.

Hâl böyleyken, insan sormadan edemiyor işte, “Neden biz hep bu düşman algısıyla büyütüldük?” diye. İlle de herkesin tek tip insan olma hayaline ilişkin bir çaba… Hiç de gerekli olmayan bir çaba olarak görüyorum bu durumu. Kaldı ki, iç ve dış düşman algısı bu coğrafyada çok da kolay aşılabilecek bir durum da değil. Paranoyanın en pervasız hali bu toplumun zihnine enjekte edildi. Bu paranoya hem hastalıklı bir ruh hali yarattı, hem de, kompleksli bir toplum olma yolunda hızla ilerledik. En basit bir müsabaka başarısı sonrasında dahi, binlerce insan, hep bir ağızdan “Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri” diye sokaklarda, caddelerde gümbür gümbür bağırdı.

Sonuç ortada. Ne kimse Türklerin ayak sesine itibar ediyor, ne de “Bu insanlar ne diyor?” diye dikkatini dahi çekmiyor. Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz ki işte buna en yalın örnek Kıbrıs hadisesi! Dünya da Kuzey Kıbrıs’ı devlet olarak tanıyan kaç tane dost veya düşman ülke var?

İç mihraklar ve dış mihraklar! Ne olduğu belli olmayan, devletin o ani keyfiyeti doğrultusunda şekillenmiş olan hedefler iç ve dış mihrak tanımlamaları… Bu anlayış başımıza olmadık belalar açtığı gibi, bu tanımlamalar üzerinden hayli insanın da canı yandı.

Nazım ne güzel demiş! “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”.

Güle güle Lefter.

 

 

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..