Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '07

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Güle güle minik Tosbi...

Güle güle minik Tosbi...
 

Dün sıradan bir pazar günü olarak başlamıştım güne. Kahvaltıdan sonra kızımın 3 yıldır beslediği, bu yıl yoğun olduğu için bizde kalan su kaplumbağalarına yem vermek için yanlarına gittim. Bir anne ve minicik yavrusu... Babaları geçen yıl ölmüştü. Minik yavru adı başka olmasına rağmen ben ona Tosbi diyordum , hareketsiz duruyor. Zaten birkaç gündür yemek istemiyordu ve hareketleri yavaştı. Kızım kış uykusu uyuyamadıkları için öyle demişti. Elime aldım, hiç kıpırtı yok. Gözleri ve karnının altı çökmüş biraz. Farklı bir canlı, öldüğü anlaşılmıyor, ayakları sanki yaşıyor hissi veriyordu. Gidip gelip baktım bir umutla... Benim gündemimde ilk sırayı alan oydu... Milyonlar Çağlayan'da toplansa bile! Ağzı-dili olmayan minik bir canlıydı...

Ölüm bana hep uzaktı şimdiye kadar.Yakın akrabalarımın hepsi, kayınpederim dışında hayatta. Kaybettiğim hala, amca, dayılar ise uzakta olduğum ve ölümlerini görmediğim için hala yaşıyorlar gibi geliyor bana. Bu nedenle ben küçük bir olaya üzülürken, ölümle pençeleşen hasta yakınlarını, şehit annelerini, anne- babasını erken yaşta kaybedenleri, zamansız ölümlere katlanabilenleri düşündüm dün hep, onları gönülden takdir etmek gerek. Nasıl katlanabiliyorlar onca acıya?

Ve tesadüfen okuduğum bir yazıya arkadaşı tanımadan yaptığım masumane bir yorum; kırlara git, hayata gülümse! demem onu incitmiş... Nereden bileyim ablasının ölümle pençeleştiğini... Dün onu da düşündüm. Tüm yazıları okuyup kişileri anlamamız, geçmişlerini, acılarını bilmemiz olanaksız. O zaman da insan bir yerlere yorum yazmaya korkar hale geliyor... Kaş yapayım derken göz çıkartıyorsunuz.

Benim çok üzüldüğümü gören eşim haydi yürüyelim, açılırsın dedi. Yine Toni önde biz arkada, meskenimiz dağlarda yürüdük 3 saat boyunca. Dağlar insana ayrı bir güven huzur veriyor... Demek ki boşuna değilmiş, başı sıkışan dağa kaçıyor, şatolar, saraylar ve kutsal tapınaklar dağlara yapılıyor. Sığınmak ve güvende olmak ya da kafa dinlemek tek gaye. Ormanda piknikçiler olduğu için Toni'den korkmasınlar diye ıssız yerlerde yürüdük. Tepede bir bankta oturduk konuşmadan. Ve tepeden şehire baktık. O değer verdiğimiz 7-8 katlı evler, lüks villalar kibrit kutusu kadar, insanlar nokta gibi gözüküyor, hele bazıları hiç gözükmüyor... O adımızın başına eklediğimiz sonradan eklenilen kartvizitlerimizde yazan sıfatlar oradan bakınca hiç okunmuyor bile, değerini kaybediyor.

Benim aklımda hep Tosbi... Gidince belki yeniden hareket ettiğini görürüm umudu... Beni üzen bir anlamda emanet oluşu, yoksa ölüm dayanıksız canlılar için doğal ve kaçınılmaz. Kızıma söyleyemedim, bu yazımı belki okursa buradan öğrenir. Yerine yeni bir yavru alıp o anlamasın diye koymayı bile düşündük ama ne farkedecek... Ölen ölmüş... Hem anne de başka bir yavruyu kabul eder mi?

Sabah gözyaşlarımla onu bahçenin en yüksek yerine, o en çok sevdiği ve üzerinde güneşlendiği minik plastik köprüsü ile toprağın bağrına koydum... Ve annesi ile yaptıkları, bizi görünce annesinin sırtına binmesi gözümün önüne geldi geçti...Her şeyin küçüğü güzel derler ya, o da çok güzeldi... Güle güle minik Tosbi... Hayat yine devam ediyor sen olmadan, yolun açık olsun!

Resim alıntıdır:
http://www.akvaryum.com/foto_arsiv/973.jpg
 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..