Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '08

 
Kategori
Babalar Günü
 

Gülen yüz

Gülen yüz
 

Kapı çaldı mı...artık o anda ne yapıyorsam, anında bırakır kapıyı açmaya giderdim. Oyuncaklarımla mı oynuyorum...ya da ders mi çalışıyorum...yoksa TV mi izliyorum...anında bırakır doğru kapıyı açmaya koşardım. Bu koşma durumum akşam saatlerin de ise daha da hızlı olurdu. Eskiden öyle korkularımız da yoktu fazla, hani kapıyı açmadan önce bir bakalım kimmiş ya da aşağıdan önce seslensinler filan.

Neyse ne diyordum?...Ha evet akşam saatlerine doğru çalan kapıya doğru koşuşum hızlanırdı. Çünkü babamın işten dönme saatleriydi onlar. Şimdi düşünüyorum da hiç hatırlamıyorum kapıyı açtığımda asık bir surat ile karşılaştığımı. Hep gülen bir yüz vardı karşımda...aslında şimdi farkına varıyorum da ne kadar önemliymiş bir çocuk için bu durum. Halbuki gün içinde kimbilir ne kadar sinir bozucu durumlarla karşılaşmış ve gergin bir gün geçirmiştir. Ama kapıdan hep bir güleryüz ile girmesi sanırım harikaydı. Sadece çocuklukta kalmadı bu durum...sonrasında da hep gülen bir yüz vardı ve var.

Önemli bir şey hayatta gülebilmek...dertleriniz bile olsa önemli. Sanırım o şekildeki yetiştirilişten olsa gerek bazen yüzümü asık gören iş arkadaşlarım anında sorarlar “ne oldu?” diye. Sanırım alıştırmak kötü. Bu bakımdan babam da beni fena alıştırmıştır bu duruma...yüzü asık biri görünce sorarım... “ne oldu?” diye sanki herkesin gülümseme mecburiyeti varmış gibi.

İlkokul zamanlarında yaz tatilinde kitapçıda çalışırdım, yok öyle bütün tatil boyunca değil birazcık. Gazete satardım ve acaip hoşuma giderdi.

“Bir Milliyet, bir de Hürriyet ver bakalım küçük...” dediler mi, hemen raflardan önce ana gazeteyi sonra da eklerini çekip aralarına koyar verirdim. Çok hoşuma giderdi bu alış veriş. Ama akşama kadar çalışmazdım...sabah 8den öğlen 2-3 e kadar filan. Zaten bit kadar adamız yeter o kadar çalışmak. Ama en zevkli tarafı ise işin sonunda harçlığımı almamdı. Alır almaz deli gibi koşup giderdim, babamın muayenehanesine. Hastaların arasından yavaşça geçer... “Ben geldim” derdim...heyecanla. “Bugün de harçlığımı aldım” der, gösterirdim sevinçle. Orada önemli olan para değildi. Bit kadar çoçuğun ciddiye alınıp emeğinin karşılığının verilmesiydi.

Babam ise yine gülümser ve “harika” deyiverirdi.

Yıllar sonra öğrendim...kitapçıdan aldığım günün sonundaki paraların hepsi aslında babamdan geliyormuş. Ama ben daha yeni öğreniyorum. Küçük bir çoçuğa şımartmadan ve hem de incitmeden verilecek en güzel eğitimlerden biri diye düşünüyorum. Korunaklı bir sığınakta olup ta, olmadığını sanıp yaşamak gibi bir şey bu. Kendi ayakları üzerinde durabilmeyi ve kendine güvenmeyi öğretebilme dersi.

Daha çok şey var yazacak...ama sevildiğini bilmek...ve sevdiğinin farkında olmak en önemlisi.

Babalar günün kutlu olsun!...

Nice mutlu ve sağlıklı ve de bol gülümsemeli yıllara diyelim. :):):):)

 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..