Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '18

 
Kategori
Deneme
 

Güleryüzlü Öfke Vedat Günyol

Güleryüzlü Öfke Vedat Günyol
 

Vedat Günyol, bugün yaşadıklarımızın, Türk insanının geri bırakılmışlığının ve geri kalmışlığımızın temel nedeninin “endüstriyel bir kafaya” sahip olamayışımıza, bir Batılı gibi dünyaya, olay ve olgulara bakamayışımıza bağlar.  Uygarlık yarışında barut ve pusulayı bulmasıyla Batı’yı/Avrupa’yı iki yüz yıl geride bırakmış Çin’in, Avrupa’dan yüzlerce yıl geriye düşmesinin temelinde de bu bakış yatar.

Uygarlığı Uygarlaştırma (Preuves, août 1965)* yapıtında B. De Jouvenal adlı Fransız yazar, bu soruna eğilir. Yapıtında, “Çinlilerin buluşçu niteliklerini göz önünde tutarak, endüstriyel uygarlığın neden Çin’de değil de, Avrupa’da geliştiğini sorar ve yanıtlarını arar. Yazara göre, Avrupa’nın teknik gelişmede Çin’den çok üstün oluşu, kültürce çok ilerde olmasından değil, psikolojik alanda bir nitelik ayrılığından ileri gelmektedir. Avrupa’yı Çin’den bugüne kadar ayırmış olan nitelik, dünyayı ele geçirme tutkusudur. Bu tutku Avrupa’da endüstriyel kafanın, dolayısıyla da sömürgeciliğin gelişmesine yol açtı” demektedir.

Çin’de olduğu gibi, bütün Doğu toplumlarının sorunu aynı aslında, Japonya hariç. Emperyalist bir amaç gütmedikleri için, en azından, kendi içlerinde kalarak dünyayı anlama ve yorumlamaya çalıştıkları, kendilerince yarattıkları bu dünyada yaşamalarıdır ki, Batı sömürgeciliğinin temelini oluşturan “endüstriyel kafaya da” ihtiyaç duymamışlar. Oysa gelişme yasaları, değişimin diyalektiği, bunun tam tersini söylüyor. Uygarlık yolunda yakaladığın her gelişmeyi ilerletmen ve onu üst aşamalara taşıman gerekir. Saltık, barutu bulup, pusulayı icat etmen yetmiyor. Barutu kullanacağın teknolojiyi yaratman, bunu bir talebe dönüştürmen de gerekiyor. Pusulayı buldun hadi, uzak denizlere açılacak, zorlu yolculuklara çıkacak deniz araçlarını geliştirecek tekniği de yaratman gerekmez mi? Babadan, atadan kalma yöntemlerle ulaştığın teknik bilgi ve deneyim sığ sularda avlanmanı sağlar sana. Hedef, toplumsal ilerlemeyi sağlamak, bilgi ve teknoloji toplumunu, yani “endüstriyel kafayı” yaratmaksa, bunun gereğini de yerine getirmek gerekiyor. Başta Çin ve diğer Doğu toplumlarıyla beraber, elbet ki bizim de geliştiremediğimiz ve ulaşamadığımız şey buydu:

Endüstri toplumlarını yaratan ve gelişmeyi geliştiren, ilerlemeyi, sonsuz ilerlemeyi hedeflemiş bir bilim toplumu olduğu kadar, kültür, sanat ve düşün toplumunu yaratacak “endüstriyel kafa”ya sahip olamayışımız, bu alanın bireylerini yetiştirmeyişimiz gelmektedir.

Vedat Günyol, Batı’nın bu özelliğini, “endüstriyel bir kafanın” neler yaratacağını, kendi kuşağı da dâhil, herkesten iyi görmekle kalmadı, Atatürk’ün ne yapmak istediğini de derinden kavramış bir düşünürdü. Soruna bakışı çok seçenekli, görünük (perspektiv) derinliği yoğun ve alabildiğine çevren (ufuk) genişliğine sahip, sorgulayıcı, aklın ve bilimin kuşkuculuğuyla, tam bir Batılı gibi yaklaşmıştır, olay ve olgulara. Soğukkanlı oluşu bundan. Duyguyu bilince, heyecanı üretime yöneltmesini bildi. Ustalığı alçakgönüllülükle, hoşgörüyü üretkenlikle buluşturarak, çağdaşı Batılıları bile aşan, aşkın çalışmalara imza attı. “çatısız / kapısız  / penceresiz” bir okuldu. Vecihi Timuroğlu, “Toplumsalcı Türk Hümanist yazınını (Hümanizmasını) tek başına bir okul gibi geliştirdi ve bir dizgeye oturttu. Elbet ki, bunda, Vedat Günyol’u çok iyi anlayan bir çevrenin etkili olduğunu da unutmamak gerek.” der.

Vedat Günyol, bunun bilinciyle hareket etti hep. Atatürk’ü ve devrimlerini çok iyi anladı ve anlattı. Kullandığı dil, halkın diliydi. Yaşamı halktan, sıradan bir insanın yaşamı gibi yalınlıklar içinde geçti. “Tek mülkü zamandı” ve Vedat Günyol, zamanın yıkıcılığına, üretkenlikle karşı koymasını bildi. Yediden yetmişe herkesin anladığı, herkesin kendince bir heyecan yaşadığı, duygulandığı, düşünce olgunlaştırdığı bir dil ustalığına sahipti.  Batı teknik ve biliminin kültür uygarlığını, neden Osmanlı’nın yaratamadığı sorununa da eğildi ve bu sorun üstüne sorular sordu, düşünceler geliştirdi. Bunun nedenini, Yeni Türkiye Ardında (Çağdaş Yayınları, 2. Bası, Kasım 1998, s. 29) adlı yapıtının “Kalkınmanın Yolu” başlıklı yazısında bakın şöyle yanıtlıyor:

“Osmanlı İmparatorluğu da dünyayı ele geçirme tutkusundan doğmuş bir imparatorluktu. Teknik üstünlükten gelen o büyük savaş gücü ve örgütçülüğüyle Avrupa’yı en azından iki yüz yıl aşmış olan bu imparatorluk dinamizmini bu tutkudan alıyordu. Fatih’e toplar döktüren, savaş endüstrisinde yenilikler yaptıran bu tutku olmuştu…”

 Sonradan bu gelişmişliğin neden gerilediğini de şu sebeplere bağlıyordu:

“…yeterli hiçbir endüstri çabasına dayanmadan, sadece ‘ganimetlerle’ beslenip, sarayla ona bağlı bir azınlığın rahatı ve Anadolu halkının yoksulluğu pahasına, imparatorluğun çöküş günlerine kadar, kuru, anlamsız, boş bir tutku olarak sürüp gitmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe götüren nedenlerin başında kendi öz halkının yararına işleyen bir ekonomik düzen ve endüstriyel uygarlık kuramamış olması gelir. Bugün de Türkiye’yi yarı sömürge durumuna düşüren aynı nedenlerdir…”(a.g.y. s.29-30)

Kırk altı yıl geçmiş, bu satırları yazmasının üzerinden, Günyol’un. Değişen hiçbir şey yok. Dahası, dünkü bir önseziydi ve olabileceklere ilişkin görüş bildiriyordu. Bugün bunlar gerçek oldu. Günümüze ışık tutması bakımından bir öngörü olarak belirtilenlerin hepsi yaşanıyor şimdi. Batı’nın, özellikle bilişim, tıp, teknik alandaki yeniliklerinin hemen hepsini Türkiye’de bulmak olanaklı. Ne ki, sorun, Batı teknolojisi ve bilimsel buluşlarının ürünlerini kullanma sorunu değil. Asıl olan, bu teknolojiyi yaratan endüstriyel yapıyı kurarak, endüstriyel anlayışı yaygınlaştırıp yapılandıracak olan, endüstriyel kafaları yetiştirebilme sorunudur.

Vedat Günyol hep buna işaret etti. Sonsuzluğunun sekizinci yılında onu, çok sevdiği Pir Sultan’ın bir şiirinden alıntıladığım dizelerin anlamıyla arıyor ve anıyorum:

 

“Kadılar müftüler fetva yazarsa / İşte kement, işte boynum asarsa / İşte hançer, işte kellem keserse / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”

 
Toplam blog
: 36
: 110
Kayıt tarihi
: 20.06.18
 
 

Günümüz şairlerinden. 1961 Erzincan doğumlu. Öğretmen şair. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fak..