Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Güller solarken ve teferruatta boğulanlar…

Güller solarken ve teferruatta boğulanlar…
 

Kurtsa Kurt İtse İt Döner Aslına


Tamı tamına 39 sene 5 ay ve 29gün…

Ömür takviminin yaklaşık 15 bin sayfası yırtılmış her gün sonunda…

Saatli Maarif takvimi denirdi eskiden. Şu yapraklı takvimlerden bahsediyorum. Bir yüzünde namaz vakitleri, tarihte o gün olan olaylar, güzel bir söz ve diğer yüzünde kız-erkek isimleri, yemek tarifleri veya ibretlik olayların yazıldığı birer bilgi kaynağı yapraklardan oluşan takvimlerdi onlar… Hâlâ varlar gerçi…

İşte öyle bir şey bizim hayatımız da… Bizim sökülen yapraklarımızdan kimler neler okudular acaba? Neler okudular ve neler kaldı hafızalarında? Ne işlerine yaradı bizim ömrümüz?

Ya da bizzat biz (ben yani), ne kadarını hatırlıyorum o yaprakların ve onlarda yazanların?

…Diye diye bugün de akşam oldu… Yine hicranla doldu gönül…

***

Ana hatlarıyla hatırladığım şeyler var.

Bir devinim içindeyiz yıllardır… Fiziğimizle birlikte zihinsel ve duygusal yapımız da bir hayli değişti, gelişti, şekillendi…

Bir çok insan bizden, biz birçok insandan uzaklaştık. Yenileriyle tanıştık, ev olduk, evdeş olduk, yoldaş olduk ve baba olduk… Bazen kardeş, bazen dış kapının mandalı ve bazen de abi olduk. Bazen de güzel insanlar, bütün bir dünyadan uzaklaştılar. Acıtarak gittiler.

Defalarca düşündük, defalarca incindik, incittik defalarca, defalarca düşünülen olduk… Ağlamaya başladık ve defalarca beceremedik. Duygu dünyamız hep ezeli mahpus oldu, sus pus olduk o yüzden…

Sonra bir gün dedik ki,

“Elimde olsa insanlar içinde yaşamazdım. Sadece bir radyo ve elzem bir iki aletle dağ başında ahşap bir yapının içinde, tarım ve hayvancılıkla uğraşarak yaşar giderdim. Seçtiğim hayat bu olurdu. Gel gör ki bu yasak. İnsanların içinde yaşayabilmek sanatını icra etmek zorundayız. Bu da çok zor!”

Yine de çok karışmadık aslında insanların arasına… Buna rağmen herkes çok “sosyal” sandı bizi. Çok sert kimi zaman, bazen yıkıcı, zıtlaşılmayacak, çekinilen kişi sandılar… Sözlerimizle keyiflenenler oldu, hoş sohbet bir arkadaştık onlara… Bir çokları ki düşünen ve hissedenlerdir onlar, aldılar ve lider ettiler kendilerine, itirazlarımıza aldırmadan. Her şeyi konuşarak, tartışarak yapmaya çalıştık onlarla, çok da şey yaptık belki ama her defasında sonucu bize ihale ettiler. Onların da her şeye rağmen nazları sadece bize geçiyordu ve önde olmak her şeyi göğüslemek demekti. Kaçtığımız insanlar, kaçarken bizi sığınak etmekteydiler ve buna itiraz lüksümüz olamadı hiç…

Sadece dost gönüllere yaslanabilirdik.

Anlatsak dinlerlerdi.

Anlatmadan da anlarlardı.

Çağırmadan gelirler ve gerektiği kadar kalırlardı.

Bir de civanlar vardı. Vaktiyle şiir düzerdik onlara.

Birdenbire geldiler ve ansızın büyüdüler.

Yılların yığdıklarını birer kuzu yünü imiş gibi eğirirken yayla koyunlarının sütünü de biriktirmekteydik.

Isınacaklar ve doyacaklardı.

Üşümeyi ve sütü dökmeyi seçtiler.

***

Sonra yıllardır üşüyenleri görmeye başladık. Yıllardır nerelerde olduğumuzu ve neden geciktiğimizi soracak kadar ısınabiliyorlardı gölgemizde. Bizden yayılan sıcaklığın ve hem de gölgede hissettikleri o tatlı esintinin bir kaynağı olduğunu anlatmalıydık. Onları güneşle tanıştırmak şarttı. Hem de doğmakta olan güneşle. Çünkü güneş batınca aslında batan insandı. Gecenin karasıyla örtülünce insanın üstü, iç âleminde doğacak öze dönük güneşe hazırlanmalıydı. Gece hayatı buydu bizim için, bu olabilirdi.

Yaşamaya çalıştıkça ölmeye çekiyordu en yakınlar.

Yola girmeye çalıştıkça yol kayıyordu ayakların altından.

Bitmez tükenmez bir iştihayla yalnızlığa doğru büyüyordu hasret.

Hayat denen şey ne de zordu!

Kişi kendiyle kalınca mahvoluyor ve kendini kaptırınca da boğuluyordu.

Herkesi şöyle belli bir mesafeye itip, durun! demek zamanı yine gelmişti.

“Durun! Şimdi biraz düşüneceğim! Herkes işine baksın, ben size sonucu söylerim. Bu böyle gitmez. Çünkü güneşim her an batabilir…”

Ne şehit cenazeleri, ne gücü çekilen sinirlerim ve ne de beni vefasız belleyen dostlarım…

Ben! Müsvedde ben! Neydim, neyim ve ne olmaya çalışıyorum? Kimlerle?

***

Ömrümün sonbaharında, insanın sonbaharını yaşamak zamanı artık geldiğine göre, kurdun kurt ve itin it olduğu iyice anlaşılması gerektiği için, safımı belli etmeliyim…

Nicedir çıkardığım kurt giysilerini giyme vakti herhalde geldi.

Ve erenlik… Alpe eren ve erene alp yaraşır. Âleme de alperen… Yeniden olabilecek miyim?

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..