Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '13

 
Kategori
Anılar
 

Güllü- 2

Güllü- 2
 

RESİM İNTERNETTEN ALINMIŞTIR


Güllü hikâyesinin 1.Bölümünü  “İnfaz tamamdı ya sonrası?” cümlesiyle noktalamıştık…

 İşte sonrası!

Cinayeti planlayan Pembe sonrası için de bir senaryo yazmıştı. Kamil’in aile içi ölüm infazını faili meçhul listesine yazacak, jandarmaya yıllarca faili meçhul dosyası takip ettirecekti.

Boşa vakit geçirmedi!

Planını hayata geçirmek içi değme yeşil çamAktrisine, taş çıkarttıracak bir rol üslenerek işe başladı.

Gün akşam olurken, kaldırım kenarlarına birikmiş kar yığınları arasında;  iki gözü iki çeşme,  saçını başını yola yola, bağrını döverek jandarmaya karakoluna gitti.

Karakol nöbetçisi onu karakol komutanının odasına aldığında, komutan, günlük işleri toparlamaya çalışıyor, mesaiyi sini bitirmeye hazırlanıyordu…

Pembeyi gözyaşı içinde perişan görünce, elindeki işleri bir kenara bıraktı; ona oturacak yer gösterdi ve derdini anlatmasını istedi.

Belli ki Pembe, ne söyleyeceğini planlamıştı.

Duraksamadan söze başladı! “Üvey oğlum Kâmil sabah erkenden atına binip saman almak için yazıca köyüne gitmişti, Atı başıboş geri geldi, Kamil dönmedi!

Şimdiye kadar biz böyle bir şey yaşamadık.

Başına kötü bir şey gelmiş olmasından çok korkuyorum” dedi sesi titreyerek.

Karakol komutanı Pembe’nin Romen olduğunu biliyordu.

Romenler yaşadıkları yöreyi avucunun içi gibi iyi bilir.  Bu yüzden Komutan Pembe’ye “bölgeyi siz bizden iyi bilirsiniz, etrafı iyice araştırın sonra bana gelin. Kıbrısçık Küçük bir yer, Kâmil’i herkes tanır. Onun başına bir şey gelse siz benden önce duyar ve haber alırsınız. Telaşlanmadan bekleyin! Bir gelişme olursa gece gündüz demeden haber verin  “ diye gönderdi.

Ertesi gün daha kargalar yuvasından uçmadan,  sabah güneşi perdeleri yırtmadan Pembe, karakol’un önündeydi.

Kayıp haberi yerini faili meçhul bir cinayeti ihbar etmeye dönüşmüştü.

Kamil Nadas Köyü Kırsalı’nda kargasekmez mevkisinde işkence edilerek, silahla başından vurmuş ve öldürülmüştü

Karakol Komutanı önce Pembe’nin şikâyetini zapta geçirdi, sonra hazırladığı devriyeyi yanına alıp olay yerine gitti.

Olay yerinde kadın erkek, çoluk çocuk birçok meraklı toplanmıştı.

Komutan,  Maktul’ün cesedi başına gitti, askere olay yerine toplanmış kalabalığın uzaklaştırılması emrini verdi.

Kalabalık cesedin başından uzaklaşınca, maktulün yakın çevresinden başlayarak; daire çizerek olay yerini kılı kırk yararak inceledi.

2 adet 7,65 mm çapında  mermi boş kovanı, bir adet gömlek düğmesi tespit etti.

Cinayetin aydınlatılmasına katkı sağlayacak her delilin, etrafını çizdi yanına bir taş dikti.

Hem boş kovan hem de gömlek düğmesi cinayetin çözülmesine katkı sağlayacak önemli ipucu niteliği taşıyordu.

 Komutan,  olay yerinde bulunan erkekleri çoluk çocuk ve meraklı kadınlardan ayırdı, sıraya dizerek hepsinin üzerini aradı gömlek düğmelerini kontrol etti.

 Güllünün eşi, Kamil’in üvey kardeşi Mehmet de oradaydı.

O da rolünü iyi oynuyor, yağmur gibi gözyaşı dökerek komutanım ağabeyimin katilini bul diye feryat ediyordu.

Zavallı Mehmet!

Gömleğinden düşen düğmenin kendini ele vereceğini hesaplayamamış, cinayet işlerken giydiği gömleği değiştirmeyi bile akıl edememişti.

Komutan Mehmet’in gömleğinde eksik düğmeyi görünce onu kalabalıktan ayırıp devriye aracına bindirerek gözaltına alıverdi.

Olay yeri incelemesi kısman bitmiş, önemli sayılabilecek delilde bulunmuştu.

Gerisi kolaydı.

Olay yeri güvenliğini sağlamak üzere, bir devriye ayırdı, Otopsi için gelecek C.Savcısı ve hükümet tabibini beklemelerini, isteyerek, yanına aldığı müfreze ile zanlının evini aramak üzere olay yerinden ayrıldı.

Mehmet,  ısrarla ve inatla üvey ağabeyi Kâmille aralarında hiçbir anlaşmazlık olmadığını, onu kimin öldürdüğünü bilmediğini, Kamil’in düşmanı olup olmadığını tekrarlayıp duruyordu.

Görevli ekip, Maktul Kamil ve sanık Mehmet’in evlerine gelindiğinde, tam bir cenaze evi hüznü ile yüz yüze kaldı.

Hane halkı yanında konu komşunun da katıldığı cenaze evine derin hüzün hâkimdi.

Olay ne kadar acı, ne kadar hüzünlü olursa olsun ortada adli bir vakıa vardı ve görev yapılacaktı.

Zanlı Mehmet ve annesinin ikamet ettiği ev ve müştemilatı titizlikle arandı. Ne yazık ki suç aleti tabanca ele geçirilemedi.

Güllü evdeydi. O da karalar bağlamış yasa bürünmüştü.

Komutan, Mehmet’le birlikte Güllüyü de arabaya aldı, onları doğruca karakola götürdü.

Mehmet’i Nezarethaneye, Güllüyü karakol komutan odasına koyarak başına birer asker görevlendirdi.

Bir biri ile konuşmasına kesinlikle müsaade edilmeyecekti…

Kendi tekrar olay yerine döndü. C.Savcısı Kandemir, Hükümet Tabibi Çokuslu otopsiyi bitirmek üzereydi.

Maktulün ölüm sebebi aşağı yukarı tespit edilmişti. Enseye sıkılan kurşunlar olmasa da Kâmil başından aldığı darbe sonucu hayatını kaybedecekti.

Rapora göre, hem silahla ateş eden, hem de sopayla darp edenler birinci derecede sanıktı.

Olayı planlayan azmettiren Pembe,  pusuya yem olan ve eline geçirmişse maktule vuran Güllü, silahla ateş eden Mehmet olayın failleri idi.

Aslında jandarma için faili meçhul gibi görünen cinayet çözülmüştü. Delil olarak ele geçen boş kovan, gömlek düğmesi; otopsi raporu açıktı.

Bunun yanında sanıkların suçu itirafı, kullanılan silahı ortaya çıkartmaları ve teslim etmeleri soruşturmanın ana hedefiydi.

Karakol komutanı olay yerinden dönünce, sanıkları bir arada odasına alıp, elde edilen mevcut delillerin, sanık olarak kendilerini mahkemeye sevk etmeye yeteceğini, ancak samimi olur, itirafta bulunurlarsa, kendileri için hukuken daha iyi olacağını anlattıysa da sanıkları ikna edemedi.

Kriminoloji tekniği o zaman şimdiki kadar gelişmemiş, teknik imkânlar en ücra karakollarda kullanılmaya başlanmamıştı.

Fakat jandarma olmak demek çözümsüzlüğe çözüm üretmek demekti. Karakol komutanı bir teyp ayarladı, Nezarethanede ranzanın altına gizlice yerleştirdi. Pembe’yi Sabah erkenden gelmek üzere eve gönderirken, Güllü ve Mehmet’i nezarete attı.

Karı koca ikisini nezarethanede sabaha kadar baş başa bıraktı. Yalnız kaldığını zanneden iki sanık kendi aralarında işledikleri suçu bir kere daha konuşup, kesinlikle itiraf etmeme konusunda anlaştılar.

Ertesi gün, mesai başladığında, karakol nöbetçisi, sanıkları nezaretten çıkartıp ifade alınmak üzere karakol komutanı makamına getirdi. Bu arada bir başka görevli de Teybi alıp geldi.

Karakol komutanı, sanıklara birer çay söyledi, bu arada teybi de çalıştırıp masanın üstüne koydu.

Demli çaylar içilirken, Güllü ve Mehmet’in Emniyet odasındaki konuşmaları teypten suçu itiraf etmeye başladı.

Her iki sanıkta şaşkındı. Çay bardakları ellerinde kaldı. Yüzleri kül gibi soldu.

Dudakları titriyor ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı.

Baktılar ki inkâr etmenin kimseye yararı yok! Olayı önce Güllü, sonra Pembe, ardından da Mehmet’ in ince ayrıntısına kadar anlattı.

Tabancayı, sakladığı yeri de itiraf etti.

Faili meçhul olarak ihbar edilen olaytaammüdenadam öldürme olarak adli tarihe geçti.

Sanıklar, haklarında tanzim edilen hazırlık evrakı ile birlikte C.Savcılığına teslim edildi. İlk sorularından sonra tutuklandılar.

Yargılanmaları Bolu Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı. 1974’yılı affı imdatlarına yetişti.

İki yıllık mahkûmiyetten sonra yeniden özgürlüklerine kavuştular!

 
Toplam blog
: 380
: 438
Kayıt tarihi
: 27.08.07
 
 

Karanlığın düşmanı Işık! Gecenin zifiri karanlığı, şafak sökerken yerini, ufukta yükselen Güneş Işı..