- Kategori
- Psikoloji
- Okunma Sayısı
- 3682
Gülmek ve ağlamak

Babam otoriter bir insandı. Yetiştirilme tarzı ve o zamanın koşulları gereği klasik erkeği sergilerdi. Yani duygularını çok belli etmez; çok fazla gülmez ve ağlamazdı. Ama yine de onun ağlamasına bir çok kez şahit olmuştum. Hem de o zamanlar tek kanallı, siyah beyaz televizyonumuzda Türk filmlerini ve en sevdiğimiz çizgi film olan Şeker Kız Candy’yi izlerken… Bol gözyaşlı ağlayıştı, annemin düzenli olarak yıkayıp, ütüleyip ; yedekleriyle birlikte ona verdiği kocaman kumaş mendillerini yüzüne kapatacak kadar….
O yüzden erkek ağlamaz fikrini pek tutmam ben.
Ağlamak zayıflık değil çünkü.
Gülmek bize en çok tavsiye edilen… Fiziksel açıdan birçok kasları harekete geçiriyor, mutluluk hormonları salgılamamızı sağlıyor. Etrafa pozitif enerji saçmak ve bize bakış açısını olumluya çevirmek için gerekli. Sağlımıza çok büyük etkileri var.
Tabiî ki bazen sinirden de gülebiliyoruz. Yani gülmek için iki nedenimiz var; mutluluk ve sinir… (Bazen de insanlarla dalga geçmek için)
Ama ağlamak için nedenler o kadar çok ki... Duyguların iniş ve çıkışıyla her türlü sebeple ağlanabiliyor… Ölüm, ayrılık, kavga gibi acı deneyimler, fiziksel aldığımız darbeler; ya da evlenme , doğum, terfi, ödül gibi mutluklar, bazen de bir film yada müzik bizi ağlatabiliyor. Olayı bilimsel olarak incelemeye başlarsak uzun bir yazı dizisi haline getirmek mümkün araştırmalarıma göre…
Ancak ben burada ağlamayı, bedenimizin değil de ruhumuzun bu ıslak temizliğe duyduğu ihtiyacı dile gitmek istiyorum…
Neden bazen birden bire hiçbir şey yokken gözlerimiz dolar? Hıçkıra hıçkıra ağladığımızda da içimizde bizi saran bir ferahlama hissederiz?
Gerçekten ruhumuz yıkanır mı bu gözyaşlarıyla?
Duygularımızın bizi teker teker terk ettiği çağımızda ağlamak zayıflık ve acizlik olarak algılanıyorken bir çok kesimde, neden saklamak isteriz duygusallığımızı; kaskatı kesilmiş soğuk bir yüz ifadesinin arkasında…
Artık daha az ağladığımı fark ettiğimde korktum. Eyvah dedim insanı insan yapan değerlerden uzaklaşıyorum galiba. Artık duygularım körelmeye başlamış, beynime ve gözyaşı bezlerine ulaşamıyor duygusal komutlarım. Ruhum, bedenimden ayrılmış gibi yaşıyorum galiba. Tepki bile veremiyor bedenim duygusal fırtınalarıma ve ruhuma yardımcı olamıyor biraz rahatlaması için.
İşte bu sebeplerden ben ağlamayı da en az gülmek kadar seviyorum. Doğuştan varolan bu davranış motiflerini kaybetmeden, duygularımı nasıl yaşıyorsam öyle sergilemeyi seviyorum. Diğer insanların beni zayıf ya da aciz diye tanımlamalarından korkmadan, hala duygularım olduğunu göstermeyi ve maske takmayı reddetmeyi seviyorum...
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
