Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Gülümseyin...

Gülümseyin...
 

Sosyalleşmek başka bir şey canım. Kimisi sosyeteye karışıp yapar bu işi, kimisi sanatsal platformlarda, sergi açılışlarında, seminerlerde ve benzeri etkinliklerde… 

En doğalını yurdum insanı yapar. Piknik alanlarında mangal dumanı eşliğinde, samimi küçük gruplar sevimli iletişimlerle kaynaşır giderler… Yan taraftan salatanın içine düşen top, terlik olarak iade edilir karşı tarafa. Bağrışmalar devam ederken kısa bir süre kulaklarınızı ve gözlerinizi kapatın; o hararetli insanları tavla oynayıp çay içerken, birbirine motif örneği verirken, can-ciğer-kuzu sarması biçiminde görebilirsiniz… Yoksa öteki türlü sosyalleşmeler masraflıdır aslında; kılık-kıyafet, saç-baş, ulaşım derken üstüne de yorgunluğu ekleyip gidersiniz, yapay gülümseyişlerle geçen zaman diliminin ardından sınırlı formlarda tutulan kasların ağrısını çekersiniz bir süre… 

Ama facebook başka tabi… Hangi statüden olursan ol, gerçek yaşamda birbirlerine selam dahi vermeyecek insanları yan-yana getirebiliyor, manikürlü, soğuk suya dalmamış eller nasırlı parmaklarla buluşabiliyor… Üstelik kılık-kıyafet derdi de yok, istediğin anda kaçıp gitmek de mümkün… 

Bir-birine tamamen zıt düşüncede olanlar, okul yıllarında iki çift laf dahi etmemiş arkadaşlar, sarı çizmeli Mehmet ağa ve onun bilumum sülalesi arkadaş listenizde boy gösterebilir. Şansınız varsa gerçek yaşama taşınan güçlü dostluklar da kurmak mümkün –ki bu konuda şanslılardan biri olarak kendimi gösterebilirim-… 

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’ nden Yard.Doç.Dr. Ebru Çetin, Sosyal İletişim Ağları Ve Gençlik konulu araştırma yazısında Facebook örneğine değinmiş ve 180 öğrenci ile yaptığı anketi de yayınlamış. Buna göre; üye olma nedeni olarak eğlence ilk sırada yer alırken, eski arkadaşları bulma-eğlence ikinci sıraya, merak ise üçüncü sıraya yerleşmiş… 

Araştırmada öğrencilerin Facebook’a üye olduktan sonra beklentilerinin ne oranda gerçekleştiği incelendiğinde, öğrencilerin %61.1’inin beklentilerini gerçekleştirdiğini, %32.8’i kısmen gerçekleştirdiğini, %6.1’i ise beklentilerini gerçekleştiremediğini ifade etmiştir. Cinsiyet açısından beklentilerin gerçekleşme durumunda ise, kız öğrencilerin beklentilerinin erkek öğrencilere göre daha fazla gerçekleştiği görülmüş… 

İster reel yaşamda, ister sanal dünya da olsun seçimlerimizle varız. Kendini olduğundan farklı göstermek bir yere kadar. Önemli olan doğallık. Emek vermeden hiçbir şeyin gerçek anlamda sahibi olamayız: ne aşkın, ne dostluğun ne de düşlediğimiz yarınların… 

 

 

Facebook’ un yurdum insanına en büyük katkılarından biri; kendi portre fotoğrafını çekme yeteneğini geliştirmesi. Yatarken elindeki telefonun ya da dijital fotoğraf makinesinin objektifine bakıp “üçyüzotuzüç” demek ayrı bir keyif. Özellikle kız öğrenciler arasında yaygın olan ise; genellikle okul tuvaletlerindeki boy aynasının karşısına geçip, bir ayak havada, başlar eğik, yüzlerde ilginç ifadelerle çekilen fotoğraflar. Sonra onlar kalp-böcek-çiçek resimleriyle süslenir, facebook’ a yüklenir. Etiketleme işleminden sonraki yorumlar paylaşmanın güzelliğini gözler önüne serer: 

-saol bebem 

-rica 

-mersi 

-ö..deil 

-aşk olsun ayşe beni niye etiketlemedin:( 

-ayy unutmuşum cnm hemen etiketliyorum 

-…. 

Eskiden arkası dönük birinin elinde fotoğraf makinesi varsa “kesin Japon bu..” derdik. Artık onları kıskandıracak kadar çok fotoğraf çekmeyi sevenimiz var. Geçenlerde garsonun döner tabağını bir türlü masaya koyamamasına şahit oldum. Hayır, masa dolu değildi. Sadece müşterinin isteğini kıramadığı için onlarca fotoğrafın konu mankeni oldu. Dakikasında facebook’ a yüklendi. Gözü kapalı mı çıktı, kötü bir poz muydu? Bunu sorgulamak için bile zamanı olmadı. Bizler ise tanımadığımız insanların çekimi sırasında, kareye girmemek için çabaladık, ne kadar başarılı olduk emin değilim… Çekim işi bitince yüzüne baktım sevimli bayanın, yukarı doğru çekilen gözleri sadece büyük bir iş başarmış olmanın mutluluk yansımasından kaynaklanıyordu… 

 

 

 

Bilişim ve teknolojideki gelişmeler hızlandıkça bizlere olağanüstü kolaylıklar sağlıyor. Her şey bir tuş uzaklığında. Alış-veriş, bilgiyi yakalama, iletişim konularında sağladığı rahatlık yadsınamaz ölçüde. Ancak bu hızlı gelişmeyle bireyselleşmenin güçlendiğini, sosyal yaşamın gerçeklerinden koptuğumuzu da unutmayalım. Kendi sınırlarımızı belirlediğimiz o dairenin çizgisi git-gide kalınlaşıyor… 

 

Bir de şifre konusu var, değinmeden geçemeyeceğim… 

 

Orhan Veli demiş ki: 

 

 

Kaşın şifre

Gözün şifre

Gülmen konuşman şifre

Yaradan şifre yaratmış

Seni çözmek için

Şifre müdürü mü olmalı

 

Ve yıllar geçer, yediden yetmişe herkes kendisinin “şifre müdürü” olur. Bu kez sevgilinin gizemini çözücü eylemler değildir zorunluluk hissettiğimiz. E-okul öğretmen/öğrenci/veli giriş şifresi, banka kart şifreleri, mail adres şifreleri, internet üyelik şifresi, sosyal ağlara giriş şifreleri, msn şifresi, blog şifresi, telefon şifresi, ebeveyn şifresi, güvenlik soruları, o şifresi, bu şifresi liste uzayıp gidiyor… 

Rakamlar, harfler, noktalama işaretleri hafızamızda uçuşup duruyor. Hatta çoğu kez uçuyor da bir daha yakalayamıyoruz. Sil baştan… Yeni şifreler, yeni güvenlik soruları… 

 

-Doğum/evlilik yıldönümü tarihleri gibi basit şifreler seçmeyin… 

-En az yedi karakterli şifre seçin… 

-Şifrenizde büyük, küçük harf, sayılar ve farklı karakterler kullanmalısınız… 

 

Ve sonra ekliyorlar, eğer pc de ajan varsa en uzun ve karmaşık şifrenin bile ulaşılabilirliğini unutmayın! 

 

-"Ajan mı? Burası neresi, ben kimim?" 

 

Sıradan insanlar için ne kadar tuhaf değil mi? 

 

Bütün bu hızlı değişim trafiğinin yansımalarını gerçek anlamda bir süre sonra göreceğiz. Profil fotoğraflarındaki kurgusal gülümseyişlerin gerisindeki çizgileri takip edin… 

 

Gülümseyin, çekiyorum… 

 

Sevgiyle… 

 

Özlem Özkaya 

 
Toplam blog
: 39
: 229
Kayıt tarihi
: 04.03.11
 
 

Gerçekler düşleri sevmiyor... ..