Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '11

 
Kategori
Öykü
 

Gülün hikayesi

Yemyeşilmiş önce… 

Onu hiçbir şeye benzetememiş genç adam. Varlığıyla alay etmiş. Rengini aşağılamış. Pembeler, kırmızılar, sarılar varken yeşilin bu canlılığa hakaret olduğunu söylemiş. Zavallıcık içten içe ağlamış, bastığı toprağa hüzünle sarılmış. Canı yansa da cevabını zamanı gelince vermek için beklemeye başlamış. Genç adam aylar boyunca sürdürmüş hakaretlerini. Kinini içinde aylarca biriktiren zavallıcık, sabrıyla savaşmış, vereceği her cevabın yapacağı tek vuruşluk karşılığı zedeleyeceğine inandığı için hiç konuşmamış, susmuş, susmuş, susmuş… 

Ve sonunda… Bahar gelmiş. 

Kibirli genç tekrar geldiğinde gözlerine inanamamış. Aylarca canını yaktığı yeşil varlık eşsiz güzellikte bembeyaz bir çiçek oluvermiş. Öyle garip bir beğeni sarmış ki adamın benliğini hakaretle kirlenen dudaklarına sımsıcak bir gülümseme gelmiş. Gülmüş, gülmüş, gülmüş… ‘’Gül’’ demiş bu güzel çiçeğe… Kendini güzel sanışından utanmış, kırılgan güzelliğe dokunmak istemiş. Beyaz yapraklarda gezdirmiş parmaklarını, aşağı doğru kayıp da yeşil sapa geldiğinde bir acıyla irkilmiş. Parmaklarına baktığında bir kan damlası görmüş, beyaz gülün üzerine doğru süzülen bir kan damlası… Kan, gülün ipekten tenine değdiğinde aylardır bekleyen gül dile gelmiş. Biraz kırgın ama kendinden emin ses tonuyla inletmiş adamın kulaklarını: 

‘’Sen…’’ demiş. ‘’ Yeşille dalga geçtin. Kırmızıyı övdün, pembeyi övdün. Şimdi her rengin kaynağı olan beyazla sarılı bedenim düşüncelerini değiştirdi. Ama sen bana yaklaştığında, dalga geçtiğin yeşilin karşılığı dikenler olacak. Düşünmeden söylenen lafların, kibirli eleştirilerin, sabırsız kendini beğenmişliğin sonucu budur. Bundan sonra bu güzelliğe her dokunmak istediğinde cevabını beklemeden yaptığın yargısız infazı hatırla, zamanının gelişini beklemediğin güzelliğe yağdırdığın hakaretleri hatırla, kibrini yıkan ilk gülüşünü hatırla ve ağla… Bu acıyla ağla. Sonsuzlukta buluşana dek… ‘’ 

Genç adam biraz şaşkın biraz durgun kan damlaları gibi yanaklarını ıslatan gözyaşlarıyla irkilmiş. Gül bir daha hiç konuşmamış. Gülün beyaz yaprakları dökülüp kış gelince bir daha yıkılmış adam. Bütün kış başında beklemiş gülün. Tekrar açmasını beklemiş. Tekrar gülmeyi, o güzelliği bir kez daha görmeyi beklemiş. Bahar yeniden geldiğinde gül açmış bir daha. Genç adam ona dokunmak istemiş. Ama tek karşılığı övünçle anlattığı kırmızının parmağındaki yansımasıymış. Bu böyle devam etmiş. Gülün lanetiyle sarılan adam ayrılamamış başından. Cevap alamadan ağlamış, günlerce, aylarca, yıllarca ağlamış. Yaşlanmış sonunda, ama bu dünyadan göçerken bu lanetli gerçeği miras bırakmış. 

O gün bugündür erişilemeyenin adıdır gül… 

Değeri fark edilemeyenin intikamıdır. 

İnsanoğlunun kendini beğenmişliğine verilen yanıttın. 

Ulaşılamayan güzellik ulaşılabilen güzelliklere hediye edilir o günden beri… 

Bu lanet devam eder nesilden nesile. 

Haksızlığa maruz kalanın tepkisidir gülün dikenleri. 

Sabrının dış yüzeyindeki dokunuşudur. 

Can yakmak istemeyenin mecbur bırakılışıdır buna… 

Ve güller o genç adamdan bu yana güzelliğin, güzelliği taçlandıran hediyenin, kendini savunmanın, anlamına ömürler harcanan suskunluğun, kaybedilen sesin eşsiz adıdır. 

Kokusuyla baş döndüren bir intikamdır güller… 

Güller gülümsemenin canıdır. 

 
Toplam blog
: 5
: 1777
Kayıt tarihi
: 24.02.11
 
 

Lise öğrencisiyim, düşündüklerimi yazarak veya konuşarak paylaşmayı çok severim. Resim yapmak da ilg..